3/27/2008

İdam*

*Dramatik yazarlık kursu Gökhan Aktemur hocanın ödevi

Şiir
ŞAFAK TÜRKÜSÜ
1
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama
http://siir.gen.tr/ Şair Nevzat Çelik'e ait şiirin tamamını bu adresten okuyabilirsiniz.

Türkü
ŞAFAK TÜRKÜSÜ
Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

”Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice
Ah... verebilseydim keşke
Yüreği avucunda koşan her bir anneye
Tepeden tırnağa oğla
Ve kıza kesmiş bir ülkeye armağan
Düşlerimle sınırsız diretmişliğimle genç
Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma
Usulca açılıverdi yanağında tomurcuk
Pir Sultan'ı düşün anne,Şeyh Bedrettin'i, Börklüce'yi
İnsanları düşün anne
Düşün ki yüreğin sallansın
Düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan
Mutlu bir Yusufcuk havalansın.”

Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

”Yani benim güzel annem
Ala şafağında ülkemin yıldız uçurmak varken
Oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımı içtim
Ne garip duygu şu ölmek
Öptüğüm kızlar geliyor aklıma
Bir açıklaması vardır elbet...
Geride masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
Bağışla beni güzel annem
Oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
Elleri değsin istemedim
Gözleri değsin istemedim
Ağlayıp koklayacaktın
Belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
Yaşamak ağrısı asıldı boynuma
Oysa türkü tadında yaşamak isterdim.”

Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

“Kısacası güzel annem
Bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
Gülmek umut etmek, özlemek
Ya da mektup beklemek
Gözleri yatırıp ıraklara
Ölmek ne garip şey anne
Baba olamayacağım örneğin
Toprak olmak ne garip şey anne
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne, ağlama
Bekle beni anne
Bir sabah çıkagelirim
Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında kapını...”

Söz: Nevzat Çelik
Müzik: Ahmet Kaya



İDAM

(Bir örgüt evinde 3 erkek 1 kadın arlarında konuşurlar)

ENVER- Arkadaşlar bu eylemimiz birlikte gerçekleştireceğimiz son eylem olabilir. Buna hazırlıklısınız değil mi?

ERTAN- Enver abi doğru söylüyor. O yüzden sevdiklerinizle konuşamadığınız için mektup yazıp bana verin. Onlara ulaştırılacak.

HÜSEYİN-Ben dün gece yazdım.

NEHİR- Bende yazdım. Yalnız mektubumu anneme vermesinler. Onun okumasını istemiyorum. Köydeki babama ulaştırırsan sevinirim Ertan.

ENVER-Tamam arkadaşlar son kontrollerimizi yapalım. Ertan, Hüseyin silahlarda bir sorun yok değil mi? Zorunlu olmadıkça kesinlikle kullanmıyoruz silahlarımızı.

ERTAN-Yok Enver abi. İçin rahat olsun. Hüseyin’in silahını da dün gece tekrar kontrol ettim ben.Meraklanma sen.

NEHİR- Araç birazdan evin önüne gelir. Kenan sabah yedide sokağın köşesinde hazır olurum dedi dün.

ENVER-Fazla vaktimizde kalmadı saat altı buçuk olmuş bile. Nehir, Kenan bir aksilik çıkartmaz değil mi?Geç falan kalmaz umarım.Dediği saatte orada olmalı.Operasyonumuzun en önemli ayağı ulaşım biliyorsun.

NEHİR-Yok Enver abi olur mu öyle şey? Bak çaldırayım istersen cepten Kenan’ı.

ENVER-Dur Nehir dur. Allah aşkına delirdin mi ne yapıyorsun? Sizlere söylemedim mi dün ben bütün cep telefonlarından kurtulacaksınız diye.

NEHİR- Kusura bakma. Unutmuşum abi söylediklerini.

ERTAN-Bizim görevler hata kabul etmez Nehir. Bu acemiliğini ilk eylem olmasına veriyorum. Hadi arkadaşlar son hazırlıklarımız bitirelim. Yola koyulalım Kenan da gelir.Her şeyimiz tamam değil mi?

(O sırada perdeden ışık geçer ve ardından siren ve sesler.)

-Polis. Etrafınız sarıldı. Silahlarınızı bırakın ve pencereye doğru elleriniz havada gelin. Teslim olun.

ENVER- Buda neyin nesi ya! Polis ha! Ah Nehir ah! Hani güvenilir biriydi Kenan. İhbar etmiş bizi.

NEHİR-Yok abi Kenan yapmaz öyle şey.

(Enver eğilerek pencerenin önüne gelir ve perdeyi aralayıp dışarıya baktığında Kenan’ı elleri kelepçeli polislerin arasında görür.)

ENVER-Evet galiba haklısın o zaman polis nasıl haber aldı da buldu bizi.

ERTAN(Belindeki silahı Enver’e doğrultur)-Eller yukarı Enver abi. Yolun sonu.

ENVER-Vay kalleş sen ha! Ben kimden beklerken kim ihbar etmiş bizi.(O da belindeki silahı çeker ve doğrultur Ertan’a.)

NEHİR-Enver abi ne yapacağız söylesene?

HÜSEYİN-Abi ben çok korkuyorum. Bunlar hepimizi öldürecek. Sağ çıkartmazlar bizi buradan.

ENVER-Ertan buradan ya senin ya da benim ölüm çıkacak. Bu yaptığını affetmeyeceğim bilesin.

(Polis dışarıdan anonslarına devam eder. İçeriden iki el silah sesi duyulur.)

NEHİR-(Koşarak) Enver abi!

(Enver ve Ertan ikisi de yığılır yere.)

NEHİR-Enver abi iyi misin? Abi kurşun omzunu sıyırıp geçmiş.(Ertan’a dönüp baktığında yerde hareketsiz yattığını görür. Hüseyin Ertan’ın nabzına bakar.)

HÜSEYİN-Ölmüş abi.

ENVER- Hakketti, kalleşlik yapanların sonu da budur. Çocuklar polisin dediğini yapın ellerinizi havaya kaldırın ve teslim olacağınızı söyleyin pencereden.

NEHİR-Olur mu abi? Teslim olmayacağız. Savaşacağız.

ENVER- Nehir benim emirlerime karşımı çıkıyorsun. Dediğimi yapın çabuk.


(Bir yıl sonra Cezaevi erkekler siyasi koğuşu)

SAMET-Enver abi çayın soğudu abi. İçmeyecen mi? Tazeleyeyim istersen.

ENVER-Yok Samet sağolasın kardeş.

YUSUF(Sessizce)- Samet dünkü duruşmadan da bişey çıkmadı değil mi Enver ağabeyin? İdam kararında ısrarlı galiba savcılar.

SAMET- Evet Enver ağabeyimizi sonunda götürecekler darağacına.

YUSUF-Muhalefet de ki milletvekilleri de kılını kıpırdatmıyor baksana. Hocam. Önder hocam sen ne diyorsun son gelişmelere. Baksana milletvekili can dostların senide unuttular burada.

ENVER(Bağırır)-Yusuf sözlerine dikkat etsene sen ya. Karşında çocuk yok senin koskoca profesör Önder hoca var. Sen nasıl konuşursun hocamla bu üslupla.

YUSUF-Özür dilerim Enver abi. Heyecan işte. Senin durumun böyle gittikçe ne söylediğini bilmiyor insan.

ÖNDER- Enver evladım boşver onlar delikanlı. Ben kırılmam böyle sözlere.

(Kapı açılır ve gardiyan mektupları bırakır.)

SAMET-Enver ağabeyime de bir mektup var. Memleketten. Buyur abi.

ENVER-(Mektubu okur.)-Ölümden başka yol yoktur artık bana.

SAMET-Abi ne oldu? Kimden mektup.

ENVER-Amcamdan. Anacığımın vefatını yazmış mektupta. Dün defnetmişler anamı.Ve ben buradayım.Dört duvar arasında.Can anacığımın cenazesine bile gidemedim. Hayır mı çıkar bu evlattan. Ölüm tek çaredir bana.Tek çare.

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

3/25/2008

Unutma Beni

Zor zamanlardan geldik
isyankar ruhumuzun ateşiyle
umudumuzu toprağa gömdük çürüdük
ayrılık zor geldi
eskicilere emanet ettiklerimizi
istemedik hiçbir zaman
siren sesini bekleyen ışıltılı gözler
aydınlatacaktı geleceği
aşklarımızı
her an bir korku çığlığıyla uyanan
karşılık beklemeyen inançlarımızı
çocuklarımızın düşlerine bile giremedik



Cezasız kalmadı inançlarımız
ölümün sırlarında demledik bu bekleyişi
sigaranın dumanına karıştık
bol sohbetli çilingir sofralarında
battık o gecelerin limansız koylarında
orospusu bile daha onurlu şehirlerin
dar sokaklarında kaybolduk



Kalleş oyunlarına girdik bilmeden
her şeyimizi orada bıraktık
vazgeçmediğimiz ıslık kesen
pis kokan apartman boşluklarında
küflendik yağmurla yattık odalarda
adını bile koymadık sevişlerimizin
terini bile silmedik
bekledik belki kurumaz damlar diye
tek tek kenetlendiğimiz anlara
cesurca söylüyorum unutamadım
zaten yakışmazdı bize



unutma beni


Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

3/21/2008

Yapısal

Yazamıyorum
Yaşadıklarımı
Yanı başımda
Yalancı
Yankesiciyle
Yatamıyorum
Yırtık
Yutkunuşlarımla
Yorgunum
Yalnız
Yanlarımla
Yaralarım
Yatırıyorum
Yatağıma
Yapışmış
Yüzlerin
Yerine
Yürüyorum.

Kürşat Ural


"bırak yaşamına şiir girsin"

Geleceğin Sorgusu

I.
Kara hançerin lanetini yıkamalı akşamları
düzgün saçlara damlayan terlerimin kayganlığına
dokunma gidersin sevecen cellat ülkelerinin birine
tanrıların ateşini taşıyan günahkar iskelet görüntüleri
sarıyor etrafını karayılan gömleklerini giydiriyorlar
çok dizlerine yumul korku çığlıklarının derinliğine
insanlarla çarmıha ger cesaret gerginliğiyle kopan
sonsuz ve ürkek inançlarını teker teker


II.
Tarihin birikmiş bakirelerini soyuyorum
terlemiş ellerimi gezdiriyorum göğüs uçlarında
kalçalarına saçlarına dudaklarına
dokunuyorum
incitmeden büyüyen urlarımın emriyle
yıkıyorum

III.
Durma sözcüklerin kesintili ağırlığında
takip et geleceğin arkasında bıraktığı izleri


Kürşat Ural


"bırak yaşamına şiir girsin"

Arka Sokaklar

seni eski mektuplarından çıkartıp aldım içime
nasılda unutmaya az kalmış bu sırlar
hatırına geldiğinde tut söylediklerimi
sesini alıp avuçlarımla savurmalıyım
günahsız bir bekleyişle
aslında unutmalıyım bir daha bir daha
yüzünü yedi renge çalmalıyım bakışlarımla

sensizliğimin kalan günlerini saymayacağıma
bırakıp gidenlerin ardından bakmayacağıma
seni ve kendimi asla sevmeyeceğime
inadına aldırış etmeden
söz verdim çocukluğuma
bütün kurallara yasak koydum artık

gece yürüyüşleriyle arka sokaklarında
bıraktığım benleri dönüp teker teker
topladım o yerden
o zamanın sırlarını çekip geçmişten
anlatabilsem senin gözlerine bakarak

bir tek yalnızlığım.

Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Solgun Bakışlı Ürkekliğim Benim*





*Yıllar önce karalanmış bir yazı.




BİLİNMEDİK BİR AŞK

Bir kabuk içinde
Birbirinden ayrılmaz
( : )
Aşk ve acı yüreğimde
İkiz badem içidir.

Şiirlerinde acıyı çok işlemiştir Metin Altıok. Diyeceksiniz ki acıyı işlemeyen şair var mıdır? Elbette bir çok şairimiz acıyı işlemiştir, acının içsel ve dışsal yansımalarını bir ressamın fırça darbeleri gibi vurmuşlardır tuale vurur gibi. Kimi zaman onların acıları bizim acılarımız olmuş ve kazımışlardır yüreklerimize.

"acı çektim günlerce/acı çektim susarak"dizeleriyle seslenmiştir Hasan Hüseyin Korkmazgil Acılara Tutunmak şiirinde.Hepimize farklı duygular yaşatmıştır bu yansımalar.Belki de bilmeyenimiz yoktur bu şiiri.Bazen gür ve boğuk bir sesle okumuşuzdur,bazen de şarkısını mırıldanmışızdır titrek dudaklarımızla.

"Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını/ Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver "Evet.Ahmet Erhan Gülşiir’inde içimizde hep gizlediğimiz çok nadir zamanlarda dışa vurduğumuz sevincimizle ödünç istiyor acılarımızı bizden.O da vazgeçmemiştir acılarla haykırışlarını soluk soluğa.

"Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır/ kin, kusturur insanı; adına çıdam denir/ susulunca tutulan çetele simsiyahtır/ o siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir."Ruhumun derinliklerine seslenerek gençliğimin heyecanıyla beni şiire bağlayan şair.İsmet Özel.En çok onun imgelerinde buldum kelimelerin gücünü.Bulmaya da devam ediyorum.

"bana bir yudum daha ver/acıdan arta kalan/sessiz bir bekleyişin/ürkekliğinde"

Solgun bakışlı ürkekliğimle tanıştığım gün. İstanbul.İkimizinde aşık olduğu şehir.



Sekiz yıl önce Bengisunun toplantısını yapmıştık.Şiir dostlarıyla istiklal caddesinden meydana doğru yürüyorduk. Meydan kalabalık. Orada karşılaştık.Onun çok sevdiği dostu benimde sonradan çok iyi dostum olacak kişinin tanıştırmasıyla yeni bir yolculuğa kürek salladık. Aşkım.Karadutum çatalkaram... Solgun bakışlı ürkekliğim benim. Seni çok seviyorum. Ayrılık bize yakışmasada.Hiç merak etme. Sonbaharda hem birbirimize hemde aşığı olduğumuz şehire kavuşacağız. Bütün zırhlarımızı kuşanarak.
Çocuktum ve büyüdüm, kocaman bir adam oldum. Evlendim.

Fırtınalarla geldik bu zamana. Karıştık günaha davetkâr tenlerimizle. Ölümün rengini siyaha boyadık beyazdan. Artık âşık olmayacağım. Yapacağım bütün işlerden sıyrılacağım. Sıyrılıp sessizlikten sana akacağım. Zencilerin pamuk ve tütün tarlalarında söylediği heyyamola şarkılarını dinleteceğim şeytanın dostu beyaz örtülü çağımızın tüccarlarına. Bırakın benim kaygılarımı. Dans edin. Ama ne olur benim şarkımla değil.

3/20/2008

Fala İnanma, ama onsuz da kalma *






*Ekim/ 2007
Kadın uykusundan uyandı. Gözlerini ovuşturduktan sonra lavaboda elini yüzünü yıkamadan hemen kütüphanede ki ‘Rüya Tabirleri’ kitabının sayfalarını parmaklarıyla hızlı bir şekilde çevirerek gördüğü rüyanın merak ettiği açıklamasını okumaya koyuldu.

İşte birçoğumuzun özellikle de kadınların merak duyduğu bir konu.

RÜYA.

Ve rüyalarımızın çeşitli açıklamalarını yapan kitaplar.

Elbette onları heyecanla okumak her gün aldığımız gazetede burçlarımızı okuduğumuz kadar sık yaptığımız ve heyecan duyduğumuz bir şey olmasa da bu aslında çoğumuzda var olan bir merak konusu.

Acaba gördüğümüz rüyanın yaşamımızda ki anlamı, yansıması, açıklaması nedir?

Rüyanın bütünü veya bir bölümündeki bir nesne, bir canlı veya bir olay.

Neden gördük bunları ve bize ne anlatmak istiyor acaba?

Bir sürü cevabını beklediğimiz bu sorular yumağı. Ne sonuçlar doğuracak bizim hayatımızda?

Nelerle karşılaşacağız bu anlamlı veya anlamsız rüyaları gördükten sonra?

Bilinçaltımızın nasıl bir şekilde açığa vurması? Ne gibi olumlu veya olumsuz sonuçlarla karşılaşacağız?

İşte bu merak uyandıran sorular bunların yorumlarını merak etmeye götürür ve heyecanla okuruz rüya ile ilgili açıklamaları.

Okuruz ve kendimizce de yorumlar yaparız okuduğumuz açıklamalara göre.

Kesinlikle yanlış bulmuyorum bu düşünce ve davranışları.

Sadece merak ediyorum bizdeki yansımasını ve doğurduğu sonuçları.

Eğer mutlu oluyorsak buna hiç şikayetim yok. Ama bizi mutsuzluğa, karamsarlığa taşıyorsa bunun sonuçları.

İşte orada durun derim biraz. Şikayetim var. Asabiyim ben. Çünkü öyle oluyor insan inanın ki.

Öyle ki şöyle bir geriliyor, gerginleşiyor, ruhsal haliyle birlikte belki de bütün gününü etkileyecek bir moralsizlik haline dalıyor.

Aslında bu kötü ruh hali de ortaya çıkabilecek beklenen bir gelişme.

Ne yapabiliriz?

Hani ‘fala inanma ama falsızda kalma’ lafı vardır ya. Bana da onu söylemek kalıyor.

Rüya ve açıklamalarına inanma fazla, ama onsuzda kalma.

Kelimeler, Bazıları Tüyden Bazısı Demir *



*Ekim/2006


Günlük hayatımızda kullandığımız kelimelerden bazılarını çekip alalım.


AŞKIM, CANIM, KARDEŞİM.


Üniversite yıllarında özellikle Hocam kelimesini çok kullanırdık. O kadar çok kullanıyorduk ki bu kelimeyi bazı arkadaşlarımın ismini bile unutmuştum. Neyse ki okul bittikten sonra bu kelimeyi uzaklaştırdım dilimden.


Diyeceksiniz ki bununla ilgili Ayşe Arman yazısını okudum ben.


Şimdi sizi niye okuyayım? Aynı şeyleri anlatacaksınız. Siz bilirsiniz.


Şimdi de Aşkım. Gerçekten gerekli gereksiz her birbirimize seslenişimizde kullanıyoruz bu kelimeyi.


Bu bilinçli bir tercih mi yoksa öyle kendiliğinden mi çıkıyor ağzımızdan?


Başlangıçta daha yeni yeni kullandığımızda bu kelime dolu dolu geliyordu kulaklarımıza. Heyecanlandırıyordu bizi beklide.


Aslında sorun ne biliyor musunuz?


İnsan zamanla çok kullandığı bir eşyayı görsel açıdan kendisine bildik, aynı gelmeye başladıkça onu terk etme yoluna gidiyor. Başka tercihlere, yeni eşyalara yönelim gösteriyor. Onu Atıyor bir kenara ve yeni zevk ve tercihlerine göre farklı bir eşya alıyor.


Belki de kelimelerde böyle. Genelde bu tanımlamayı yaparız ya. İçini boşaltmak, artık içi boşaldı bu kelimelerin. Onun içini doya doya dolduranda biziz, onun içini boşaltanda biziz.


Artık zamanı geldi de geçiyor bile. Aşkım kelimesinden sıkıldık. Sizi bilmem ama ben sıkıldım artık. Nasıl hocam kelimesini söylemiyorsam artık öyle sürekli aşkım kelimesini de kullanmayacağım.


Canım, Kardeşim. Ne yalan söyleyeyim. Çok kullanıyorum bunları da. Sizde değimli? Belki biraz belki çok.


Ama şu da bir gerçek ki, nasıl eski eşyanın yerini yenisi alıyor. Bu kelimelerin de yerini yenileri alacak.


Bekleyelim ve görelim.


Düşündüm ve en sonunda karar verdim. Sizlerle paylaşacağım konu :


‘İlişkiler’


Aslında hepimiz kendimizi biliriz, tanırız yettiğince. Değil mi?


Akademik anlamda toplum bilimcilerimiz bireylerin kendini tanımadığını, ifade edemediğini, ve kendilerini zaman içinde var edemediğini bu konularda zayıflıkları olan gruplar oluşturduğunu söylerler hep.


Aslında bu konuda somut kararlar vermek ne kadar doğru? Ben de bilmiyorum açıkçası.
‘Bana soracak olursan benden iyi beni tanıyacak bilecek kim olabilir?’Bu soruyu defalarca söylemişizdir etrafımızda ya da kendimize.


Her zaman kendimizi çok iyi tanıdığımızı bizi bizden iyi tanıyacak birisinin olamayacağını ya da iyi tanıdığı yargılarını belirtenlere karşı bazı zamanlar hiç de iyimser bir davranış sergilemediğimiz doğrudur değimli?


Şunu sakın unutmayın ki burada anlattıklarımdan genel yargılar çıkartmaya çalıştığımı düşünmeyin lütfen. Böyle bir niyetim yok kesinlikle.


Bazen kendimizle ilgili çevremizde ki insanların yargılarını görmezden gelebiliriz. Bu; uzun yıllardır hayatı paylaştığımız arkadaşımız, dostumuz sevgili yada hayat arkadaşımız olabilir.

Yaşamımızın hızla ilerlediği süreçte bence kendi iç evrenimizi, kişiliğimizi, davranışlarımızı hayatı paylaştığımız insanların yargılamasına, eleştirmesine, bazı saptamalarda bulunmasına izin vermeliyiz. Ancak savunma mekanizmamızı devreden çıkartmadan gerek gördüğümüz müdahaleleri yapmayı da çekinmeden işletilmeli bu evreyi.


Ne yapmalıyız?


Öncelikle bize karşı eleştirilere açık olmalıyız. Ayrıca öz eleştiri de yapmalıyız kendimizle ilgili. Bunlara kapalı bir evrendeysek hemen terk edelim derim ben size bu evreni.


Önce kendimle başlayayım.


Ben bu konularda kişiliğim gereği hep mesafeli olmuşumdur. Hatta bazen çok tepkisel davranışlar bile sergilemişimdir. Ancak zamanla bu konularda daha esnek olmaya başladım. Bu konuda ‘solgun bakışlı ürkekliğimin’ benim üzerimde etkisi çok büyüktür. Bunu da söylemeden edemeyeceğim. Artık o eskiden olan ani tepkiler, kapalılıklar yok denecek kadar az. Azaldı diyebilirim. Eski arkadaşlarım öyle diyorlar. Demek ki doğruya gidiş galiba.


Neyse devam edelim.


Sinir oluyorum. Yaz bitti. Geçtiğimiz yaz gündemimizi oldukça meşgul eden konulardan birisi.


Dayanamadım ve kendimi zor tuttum. Ve yazmaya karar verdim. Bu yazım araya bonus olarak girdi kusura bakmayın.


Yahu , şu tanga ile ilgili sanırım mayo firmaları reklam filmi yapsalardı bu kadar etkili olmazdı herhalde.


Yaz aylarında tatil yörelerinde tanga giyenlerin sayısı hızla artıyormuş. Duydunuz mu?


Tangayla kalkıyoruz, tangayla yatıyoruz.


Artık her şeyi unuttuk, Sibel Can tanga giymiş sonra arkasından diğerleri nasıl giymiş, ben giymem asla. Aslında bilinçli yapılmışta. Falanda filan.


Ya yapmayın. Yeter yahu. Ne saçmalıktır.


Bu kadarda küçültmeyin kendinizi. Buna birde röportaj vermezler mi?


Aslında artık karar verdim buna. Şarkıcılar oyuncu, magazincilerde yönetmen senarist.


Alıp yürüyorlar bu yolda elele.


Kurgu yapılıyor, senaryo yazılıyor, ve motoooor. Çekimler başlıyor.


Tanga! çekim bir sahne . Haydi bakalım. Kolay gelsin efendim.


Yeter artık bu magazin kirletmişliği!


Başka bir konuya değineceğim. Sinir olduğum bu konuyu anlattıktan sonra şimdide programını çok beğendiğim Sevim Gözay hanıma teşekkür etmek istiyorum.


Cosmopolis programını izlemenizi tavsiye edeceğim. Gerçekten program konuları ve konukları dikkat çekici. Her program olmasa da öyle.


İlginçliği sebebiyle çok önceleri yayınladığı bir program aklıma geldi. Türkiye ve biz için.
Müthiş ya. Yaz kitapları başlığında kitaplara yer vermiş programında.


Benimde dahil olduğum, kitap okumayan bireylerin oluşturduğu bir topluma sen kalk programında tek tek kitap ve yayınevlerini tanıt. Kim izler ki? Ama eminim ki yinede insanlar izlemiştir. Umuyorum. Teşekkürler Sevim hanım.


*İsmet Özel’in Yıkılma Sakın isimli şiirinden alınmıştır.

Sizi de çekebilir.Size de çıkabilir*





*Ağustos/2006






Her an içinde bulabilirsiniz bu çemberin ve daraldıkça ağır bir sosyal yaralar açmaya aday bu gelişmelerin. Evet. O insan benim veya sizlerin kız kardeşi, kızı veya bir yakını olabilirdi.



Son zamanlarda meydana gelen gelişmeler üzerine insanlarda kaygılar çoğalmış, şüpheler ise had safhalara ulaşmıştır sanırım.



İlişkilerine şüpheyle yaklaşmalar, güven konusunda birtakım kaygılara yönelimler, ister istemez bazı kurgulara yöneltmiştir birçoğumuzu.



Evet. Gizli kamera çekimlerinden bahsediyorum. Hani son teknoloji yardımıyla fazla donanıma sahip olmadan, telefonlarla yapılan kamera çekimlerinden.



Sosyal hayatımızın ortasına bomba gibi düşen, ileride büyük yaralar açabilecek bu gelişmelerden bahsediyorum.



Önceki yıllarda, sanırım yaklaşık on yıl önceydi, toplumumuzda şiddet içerikli ve bazı sınıfları sinirlendiren realty showlar vardı, görsel medyamızda.



Hatta gizli kameralarla çekilen görüntülerle desteklenmiş haber programlarıydı onlar.



Çoğunda da, alenen çekilen görüntülerle. Uzun bir süre meşgul etmişti, hayatımızı.



Şimdide, Susurluk olayı ile yarışacak konuma getirilen ‘Gamze Özçelik’ skandal görüntü olayı.



Daha sonra, gazete ve dergilerde yazıp çizilen, görsel medyada da iyice cılkı çıkan, bu gelişmeler.



İster istemez, beni bu konuda yazmaya itti, bu olanlar. Sakın kendimizi dışında görmeyelim, bu olanların ve olabileceklerin.



Her an içinde bulabilirsiniz bu çemberin ve daraldıkça ağır sosyal yaralar açmaya aday bu gelişmelerin.



Cinsellik, bizim toplumumuzda uzun yıllardır bastırılmış, kısıtlanmış bir olgu oldu hep.



Freud’un tespitinde de olduğu gibi, bireysel olarak bilinçaltındaki bu bastırılmışlığın sonucu ortaya çıkacak sosyal hastalıkların bizzat ispatı, bizdeki bu gelişmeler.



Yani aslında, birçok psikologun tespitlerini, bilimsel gerçeklerini haklı çıkardı, bütün bu olanlar.



Eşini ve sevgilisini gizlice çekerek kayıt edip, kendi fantezi dünyasında yolculuğa çıkanlar, kameralı cep telefonlarıyla sokakta insanları çekenler, danışıklı dövüşle fotoğraf ve kamera çekimleri yaparak teknolojinin nimetlerinden faydalanarak farklı sektörlere yelken açanlar.



Ne demeli? Ne yapmalı?



Şimdi amacım, sizlerin kaygısını çoğaltmak değil elbette.



Ancak bir tehlike sinyali vermek istiyorum, buradan.



Sizi de çekebilirler, bu kötü piyango size de çıkabilir.



Öyle ki olayların gündemimizi meşgul edecek düzeyde böyle gündelik hayatımıza girmesinin başlıca temel nedeni, o ‘tecavüz’ görüntülerinin dağılıp saçılması, ortalığa.



Çok iğrenç bir olay. Yapılan ve gerçekleştirilen bu olayın, hiçbir kimse tarafından tasvip edilemeyeceği de kesin. Zaten bu konu üzerinde yazıldı ve çizildi.



Her ne olursa olsun bu bizim toplumsal bir yaramızdır. Bununla, hem bireysel ve hem de toplumsal savaşımızı vermeliyiz, mutlaka.



Peki. Suçlu kim?



Toplum ve yerleşmiş değer yargılarımız mı?



Yani hep oflanır puflanırız ya yanlışlardan sonra hatalardan sonra pişmanlıklardan sonra.



Bunu tespit etmek benim görevim değil. Ancak şu var ki toplumları yanlışlıklara iten bazı güçler vardır ki. Anladınız ne demek istediğimi.



Toplumsal hayatımızda medyanın gücü, yadsınamaz kesinlikle.



Yazılı veya görsel basının gücünü kimse küçümseyemez.



İstense bazı gelişmeler engellenebilirdi. En azından bir insanın onuru, böyle ayaklar altına alınıp ezilmeyebilirdi.



Evet. O insan benim veya sizlerin kız kardeşi, kızı veya bir yakını olabilirdi.



İsteselerdi, bu kadar yayılmasını engelleyebilirlerdi.



Gerçekten biraz onurlu olup, basın yayın ilkelerine uyulsaydı.



Belki de. Sizce de öyle değil mi, değerli basınımız ve Livane okurları?

3/19/2008

Rüya*

Ressam Goya'nın Maja Nude tablosu

*Dramatik yazarlık kursu Gökhan Aktemur hocanın ödevi


(Adem sipariş olarak almış olduğu resim üzerinde çalışmaktadır aylarca. Atölyesine çağırdığı Ayla soyunmuş ve uzanmıştır koltuğun üzerine)

Adem- Ne zaman söylediğimi çok iyi hatırlıyorum.
Çıplak rahibeler pasaklı beynimde kırıtıyorlar.
Seviş benimle.

(Ayla cevap vermez.)

Adem- Nasıl bitireceğimi bilemeden gözlerim kapalı sana olan hayranlığımı anlatacağım. Yazılmamış şiirlerde ve yaşanmamış hikayeler de bulsam seni. Öyle bir arzunun kaçamaklarında bulacağım ki seni şaşıracaksın. Söyleyeceğim. Sevişmenin kılavuzluğunu senden öğrendiğimi.

Ayla-Bazen bir kadın olmak bazen de bir erkek olmak vücutlarda. Nasıl oluyor da bu derinliğe inemeden yüzeylerde geziniyoruz? Halbuki öyle bir heyecan veriyor ki anlatamam.

Adem-Bir kadının zevk sesindeki hırçınlığını, kadife yumuşaklığının kulağıma sert vuruşlarını ve tarif edişleri çağırdım. O öyle nasıl bir şey. Fark edemezdim. Anladığım ve beni uyaran seslerin ahenginde bulandım. Ürktüm ve korktum. Neden mi? Bakışlarından diyorum.

(Bir ses duyarlar ve şöyle der.)

-Sen hangi şartlarda olursa olsun sanatçının mutlu olabileceğini mi sanıyorsun?

Adem-Bak duydun mu? Aslında bize sesleniyor. Sen ve ben. Burada bu tabloyu birlikte yaratıyoruz. Benim sadece beynimin verdiği komutlarla ellerim fırça darbelerini yapıyor. Sen olmazsan orada neye yarar bu eller.

Ayla-Mutlu aşıkların olamayacağı gibi sanatçılar da mutsuzdur. Böyle söylememle yargım kesin gibi gözükse de, bazı yanılsamaları elbette dikkate alıyorum. Ancak yine de sanatçının mutlu olamayacağı düşüncesi ağır basıyor.

Adem-Kadınlar biz erkeklerin yaşamında ki vazgeçilmezlerindendir.
Doğumdan itibaren annenin ilk dokunuşuyla başlayan bu inişli çıkışlı serüven.

(Aynı ses şöyle der)

-Karamsarlıktan kurtulup aydınlık geleceğin içinden nasıl çıkabilirim ey yüzsüzler.

Adem-Sizi seviyorum nedenini hiç bilmediğim olanlardan sıyırıp kendimi bırakıp tutku tarlalarındaki kadınlarla çapa vuruyorum. Her vuruşta içim öyle bir sızlıyor, göğsüme öyle bir acılı ağrı saplanıyor ki.

Elbette bilmezlikten geliyorum bütün nedenlerini. Kandırma kendini yürü üstüne. Susarak bugünlerin acısına saplandın be adam. Yürü üstüne.
Ayla-Sen kendini bana saklama. Uzak dur, benim sevecen yüzüme aldanma sakın.

(Aynı ses devam eder.)

-Onun kulağına fısıldadığı sözlere aldanma sakın.

Adem-O ve müritleri yalan söylüyorlar, demiyorum. Sakın yanlış anlama. Sapkın düşüncelere sokarlar seni. Ümitsizce öyle bir gayya kuyusunun içine çekerler ki seni.
Umudunu geleceğe taşıdığın bütün hedeflerinin teker teker akıp gittiğini göreceksin, gözlerinin önünden.
Ayla-Asıl Zerdüş'tün dediklerine kulak vermeni tavsiye ederim sevgili.

Adem-Şöyle söylemişti. Seviş onunla. Ama kesinlikle dokunma. Dokunduğun anda, cellatların kollarında giyotine gidersin. Unutma. Teninde gezinişini öyle yumuşak yapmalısın ki uykusunda bile senin olduğunu bilmemeli. Uyanık iken seni görmemeli. Öyle hissettirmelisin ki uzak yerlere yaptığı ve geri dönüşü olmayan yolculuklara çıktığını anlamamalı. Tek kişilik aşkı dillendirenlere inatla karşı çıkmalı. Zıtlıkları aynı mekanda, ancak farklı mekanlarda birleştirmeli.


(Aynı ses seslenir yine)

-Uyan be adam. Uyan. Yatağın içine akıttığın masum gözlerin kanlı yaşlarına bulanma. Kan ağlıyor sana. Kör oldu, görmüyor seni. İşte seni göremeyenlere katil gözlüğü oldun. Üzülme, Zerdüşt yine kurtarır seni bu rüyadan.


Adem-Seni öyle anlatmalıyım ki, bütün kadınlar nefret etmeli benden. Bana olan hırsları birikmeli yaptıklarımla. Üçüncü üçlemenin yaratıcısı olan beni, parçalamak istemeliler.

Ayla-Yakın bütün tenlerinizle. Oramı buramı. Tutkunun en ince ayrıntılarına gizlenmeden, göğüsleri sarkmış resimdeki kadının bakışlarında ki heyecanla poz verin resminizi yapanlara.

Adem-Onlar sizi her gün aldatıyorlar. Her gün başka başka senlerin resmini yapıyorlar. Sadece ne bildikleri önemli değil, hangi rengi hangi sende kullanacaklarını ayırt edemiyorlar. Aynı benim seni ayırt edemediğim ve ona söyleyemediğim gibi.

(Kapı çalar Adem uyanır, kalkar yatağından ve kapıyı açar. Karşısında Aylayı görür.)

Adem-Ayla biraz önce rüyamda seni gördüm. Geç içeri anlatayım.

3/17/2008

Sinopsis*

*Dramatik yazarlık kursu Erkan hocanın ödevi

Mehtap psikoloji bölümünü yeni bitirmiştir. İlk iş görüşmesini yaptığı engelli çocuklara eğitim veren bir özel kurumda işe başlar. Öğrencilik yıllarında kurdukları rock grubunun solistidir. Müziği çok sever. Hedeflerinden birisi de grubuyla birlikte bir albüm çıkarmaktadır.

İlk iş gününde gittiği eğitim kurumda kendisi gibi diğer öğretmenlerin de hepsi bayandır. Dokuz bayan öğretmen vardır kurumda. Daha sonra o sabah izinli olan bir erkek öğretmen olduğunu da öğrenir. İlk iş günü kurumdaki kişilerle, eğitim vereceği engelli çocuklar ve aileleriyle tanışır. Aslında bu işi nasıl yapacağını da çok iyi bilmemektedir. Engelli çocuklar fiziksel engelli değil zihinsel engelli çocuklardır. Hayatında ilk defa bu kadar zihinsel engelli çocuğu bir arada görmüştür.

Bayan meslektaşlarından en çok kendi gibi bekar olan Sezen’e kanı ısınmıştır. Diğer bayan meslektaşlarının hepsi evlidir ve orta yaş üstüdür. Henüz tanışmadığı kurumun tek erkek öğretmeni Cihanın evli olup olmadığını bilmiyordur henüz.

İlk mesai gününde çok sakindir kurum. Öğretmenler zihinsel engelli çocuklarla eğitimlerine başlamışlardır sınıflarında. Mehtap öğretmenler odasında yalnız başına oturmuş, yanına almış olduğu kitabı okumaktadır.

Sokaktan sesler gelir. Pencereden merakla sokağa bakar. Yaklaşık 300-400 kişilik bir grup slogan atarak kurumun hemen önünde gösteri düzenlemektedir. Grup saldırgan tutumunu etraftaki işyerlerinin camlarını kırarak, yol kenarındaki otomobillere molotof kokteylleri atarak göstermeye başlamıştır. Henüz ortada polis yoktur. Mehtap bu görüntüleri görünce azda olsa tedirgin olmuştur.

Göstericilerden birisi belindeki silahı çıkartıp havaya üç el ateş eder. O anda pencerede Mehtap gibi göstericileri izlemekte olan karşı binadaki kişi bağırarak yere yıkılır. Yanındakiler adamı kucakladıkları gibi içeriye çekmişlerdir. Yarım saat sonra sokağa ambulans gelip karşı binada ki yaralıyı götürür, gelen polis ve çevik kuvvet de dağılan göstericilerin bazılarını sokak aralarında teker teker gözaltına alır ve güvenliği sağlar. Sokak her zamanki sakinliğine geri döner.


Mehtap olanları izlerken pencerede sırtına dokunan elle irkilmiştir. Döndüğünde arkasında kendisine seslenen kişinin daha sonra tanışacağı Cihan olduğunu anlar. Cihan pencereyi kapatır. Mehtap’ı pencerenin önünden uzaklaştırır.

Öğretmenler odasına diğer öğretmenlerde gelir. Bir süre sonra oda o kadar çok kalabalıklaşır ki Mehtap kendisini zar zor koridora atar. Sezen arkasından gelir ve iyi olup olmadığını sorar.

Mehtap görmüş olduğu görüntülerden çok etkilenmiştir. Sezene mutfağa gideceğini ve yalnız kalmak istediğini söyler. Sezen başını sallar ve yapabileceği bir şey olursa kendisine seslenmesini söyler Mehtap’a.

Akşam evinin kapısını açtığında üstüne atlayan köpeği o gün yaşadığı bütün olumsuzlukları bir anda olsun unutturuverir. Köpeği çok hareketlidir ona bir şeyler anlatmak ister gibidir. Salona geldiğinde vitrindeki çekmecelerin açıldığını, dolapların içindekilerin salonun ortasına boca edildiğini görünce birilerin girdiğini anlar. Koşarak yatak odasına geçer. Yatak odası daha da karmaşıktır. Bütün elbiseleri yerlere saçılmış, çekmeceler, dolap tamamen boşalmıştır. Hemen makyaj dolabının altındaki gizli bölmeye eğilerek eliyle uzanır ve rahat bir oh çeker içinden. Eline değen gazeteye sarılı ince paketi alır hemen.

Davetsiz misafirlerin yeni taşındığı evine yaptığı ilk ziyarettir bu. Önceki kaldığı evlerine yapılan ziyaretlerle birlikte bu üçüncü olmuştur. Artık bıkmıştır sürekli ev değiştirmekten ve takip edilmekten. Mehtap geçmişini artık unutmak istemektedir. Yeni ve düzenli bir hayata ihtiyaç duyduğunu bu gece anlamıştır artık. Sürekli kaçarak bu yaşantısı nereye kadar devam edebilirdi? Ve bir karar verir artık bu gece. Yıllardır sakladığı bu paketten kurtulmalıdır. Gazeteye sarılı ince paketi yırtar ve içinden bir Cd çıkartır. Cd’yi dvd’ye koyar. Perdeleri ve ışığı kapatır ve koltuğa oturup izlemeye başlar.

İzledikten sonra Cd’yi kırıp parçalar. Öyle bir öfkeyle yapar ki bunu Cd elini kesmiştir. Hemen banyoya giderek kanayan elini lavaboya tutar. Başını kaldırdığında banyo aynasından arkasında onu görür. Gözlerini açıp kapadığında yine o vardır arkasında. Sinan.

Sinan’la kucaklaşırlar. Mehtap öyle sıkı sarılır ki Sinan’a bu durum karşısında Sinan da şaşırır. Sinan’la hiç konuşmadan yatak odasına geçer ve uyurlar.

Sabah çalan saatin sesiyle uyanan Mehtap hemen hazırlanıp apar topar birkaç lokma peynir ve zeytin yedikten sonra kendisini atar dışarıya.

Öğretmenler odasında Cihan notlarını karıştırırken Mehtap içeriye girer. Yanına oturur ve sohbet etmeye başlarlar. Cihanın da evli olduğunu öğrenir. İlkokula giden bir oğlu olduğunu da.

**
İçeriye sekreter girer ve Mehtap hanıma kurumun sahibi Macit beyin kendisini çağırdığını söyler.

Mehtap hanım Macit beyin odasına girdiğinde daha önce hiç görmediği iki erkeğin de oturduklarını görür. Macit bey tanıştırır diğer iki kişiyi Mehtap’la.

Mehtap üçlü çapraza alınmıştır adeta. Macit bey kurumunda böyle bir mülakatı bütün çalışanlarına ilk işe girişlerinde yaptığını söyler Mehtap’a. Bunu söylemesi bile garip gelmiştir. Tamam deyip başını sallayıp çıkar odadan. Bu durumu hemen Cihan’la paylaşır oda Macit beyin doğru söylediğini her çalışanına bunu yaptığını söyler.

Akşam olur. Mehtap kapıya doğru yöneldiğinde Cihan seslenir arkasından ve onu eve bırakabileceğini söyler arabasıyla. Mehtap ve Cihan birlikte çıkarlar.

Evin bulunduğu sokağın başına geldiklerinde Cihan eve gelene kadar bir araç tarafından takip edildiklerini anlar ama bunu Mehtap’a söylemez.

Mehtap eve girer ve elbiselerini çıkardıktan sonra duşa girer. Yarım saat sonra duştan çıkar ve mutfağa gelir su içer. Telefonu çalar. Sinan’dır telefondaki. Ona bugün eve kadar takip edildiğini söyler ve bu gece yalnız kalmak istemediğini yanına gelmesini ister Sinan’dan.

Sinan eve gelir.

Sinan’a dün gece kendisinde olan Cd’yi parçaladığını söyler. Sinan her şeyi bildiğini o gece gördüğünü ve üzülmemesini söyler Mehtap’a.

Sinan dolaptan viskiyi alır ve koyar bardaklara. Mehtap başının ağrıdığını ve içmek istemediğini söylese de vazgeçer ve oda içer.

Mehtap salonda uyumuştur. Başı çok ağrımakta ve başını kaldıramamaktadır. Bir ara gözlerini açtığında Sinan’ın telefonda birisiyle konuştuğunu görür.

Mehtap uyandığında başka bir yerde olduğunu anlar. Burası Sinan’ın evi de değildir. Dışarıdan ezan sesi gelir yarım açık pencereden. Yataktan doğrulmaya çalışır yavaşça. Zar zor pencerenin önüne gelir ve dışarıya baktığında burasının yaşadığı şehir olmadığını hemen anlar. Kapı çalar. Kapıda bekleyenin seslenmesinden otelde olduğunu anlar. Oda servis elemanıdır gelen. Zorlanarak ta olsa kapıyı açar. Servis elemanı içeri girer. Ona nerede olduğunu sorduğunda Bağdat cevabını alınca çok şaşırır.

Bağdat ta bir otelde ne işi vardır. En son hatırladığı Sinan’ın verdiği viski bardağıdır. Sonrada derin bir uyku. Kaçırılmış olamaz. Sinan güvendiği bir insandır. Servis elemanı başka bir isteğinin olup olmadığını sorar ve çıkar odadan.

Telefonu çalar. Sinan’dır telefondaki. Ona sakin olmasını, parçaladığı Cd’yi evde kopyaladığını söyler. Cd deki görüntülerin ikisinin de yaşam sigortaları olduğunu anlatır Mehtap’a. Odasına gelen kimseye kapıyı açmamasını ve telefonlara cevap vermemesini söyler ve kapatır telefonu.

Uzanır yatağa yavaşça. Gözlerini kapatacağı sırada otelin önünde büyük bir patlama olur. Kendisi üst katta olmasına rağmen cam kırıkları yatağına kadar saçılır ve odanın içi toz ve duman olur. Bu patlamaları önceleri televizyonda izlerken şimdi bir anda içinde bulur bu can pazarının ve kıyametin.

Kapısı kırılır ve yüzleri puşili,silahlı üç kişi içeriye girip kollarından kavradığı gibi Mehtap’ı merdivenlerden lobiye oradan da kapıdaki araca taşırlar. O sırada otele yaklaşan Sinan Mehtap’ın kaçırıldığını görür ve yoldan bir taksi çevirip onları takip eder. Şehir dışına çıkmışlardır.

***
Sinan evin arka bahçesine dolaşır ve pencereden içeriyi izler. Üç adam puşilerini çıkarttıklarında Sinan üçünü de tanır. İçeridekiler yabancı değildir. Moskova’dan arkadaşlarıdır. Mehtap’ı neden kaçırmışlardır. Mehtap’a sorular sormaktadırlar. Cd’yi sorduklarını el kol hareketlerinden anlamıştır Sinan. Mehtap’a sert davranmaya başlarlar. İçlerinden biri Mehtap’a bir tokat atar. İşte o an buna dayanamayan Sinan belindeki silahı çeker ve içeriye dalar. Bu hareket düşüncesizce yapılan bir harekettir.

Silahı doğrulttuğunda arkadaşları da şaşkınlıkla silahlarını ona doğrulturlar. Yarım dakika sessiz bekleyişten sonra istedikleri Cd’nin kendisinde olduğunu ve Mehtap’ı bırakırlarsa Cd’yi onlara verebileceğini aksi takdirde elinde tek kopya olan Cd’yi kıracağını söyler.

Adamlar değiş tokuş teklifini kabul ederler Sinan’ın. Adamlardan birisi yanından geçerken Sinan’ın hiçbir şekilde aralarından ayrılamayacağını kulağına fısıldar ve giderler.

Mehtap ağlayarak Sinan’a sarılır ve buraya onu neden getirdiğini sorar.

Sinan Mehtap’ın bu sorusuna önce çok şaşırır. Son beş yıldır Bağdat da yaşadıklarını son bir yıldır ise psikiyatr tedavi gördüğünü söyler Mehtap’a.

Mehtap önce inanamaz buna. Türkiye de yaşadığını, orada zihinsel engelli çocuklara eğitim veren bir kurumda yeni işe başladığını, kurdukları rock grubunda solistlik yaptığını söyler Sinan’a

Sinan buna çok şaşırır. En son doktor arkadaşının Mehtap’a koymuş olduğu şizofren teşhisini hatırlayınca onun bu anlattıklarının normal olduğunu anlar. Doktorda söylemiştir bunları Sinan’a. Mehtap’a sıkıca sarılır.

Mehtap kendisine yarattığı dünyadan kurtulamaz. Bütün söyledikleri, yaşadığını sandıkları onun hayal dünyasıdır. Tek gerçek olansa içinde bulundukları uluslararası örgütün liderinin filme aldıkları görüntüleri sayesinde bu örgütten kurtulabildikleridir.

Cd’de şu görüntüler vardır. Örgüt lideri bir kadını sırtına bindirmiş yarı çıplak vaziyette kendini kırbaçlattırdığı, bebek arabasında altını bezletip emzik emdiği, buna benzer görüntüler vardır.

3/14/2008

Anne ve Oğlu*

*Dramatik yazarlık kursu Gökhan Aktemur hocanın ödevi.
Konu: İktidar

Tema:“Hükmediyor olmanız iktidar sahibi olduğunuzu kanıtlamaz”

Oyunun Adı: ANNE VE OĞLU

Kişiler:

Yasemin: Mehmet’in annesi,orta yaşlı,güzel,
Mehmet: Yasemin’in oğlu,dokuz yaşında
Kadir: Yasemin’in ikinci kocası.
Aysel: Yasemin’in temizliğe gittiği kadın
Yüksel: Aysel’in eşi.Avukat
Ercan: Yasemin’in çalıştığı işyeri sahibi.
Osman: Yasemin’in çalıştığı işyerinde müdür
Levent: Yasemin’in çalıştığı işyerinde depocu
Halis: Mehmet’in çalıştığı atölyede usta
Misafir,atölye sahibi,Halis’in eşi ve oğlu,otobüs firma yetkilisi,işçi

SAHNE I

(Şehrin varoş semtlerinde bir gecekondu evi, Kadir oğlu Mehmet’i sorguya çekmektedir.)

Kadir: Mehmet bugün kaç tane mendil sattın Beyoğlu İstiklalde. Söyle bakayım.

Mehmet: Yirmi tane sattım.

Kadir: Yuh be sana. Sabahtan akşama kadar yirmi tanemi sattın. Beceriksiz. Yine arkadaşlarınla lunaparka gittin değil mi?

Mehmet: Vallahi baba sabahtan akşama kadar İstiklalde selpak sattım. Yemin ederim.

(Çocuğun yanağına elinin tersiyle sert bir şekilde vurur. O sırada sesi duyan ve mutfakta olan Yasemin koşarak gelir ve Kadir’i ikinciyi vurmadan kolundan tutar)

Yasemin: Ya ben seninle yavrumu dövmen için mi evlendim alkolik adam. Çek ellerini çocuğumun üstünden.

Kadir: Hadi oradan be kadın!

Yasemin: Çocuğun kazandığı parayla içen adamdan hayır mı gelir bu eve. En kısa zamanda boşanacağım senden.

Kadir: Kadın sözlerine dikkat et. Ne diyorsun sen ya. Ben olmazsam kurda kuşa yem olursunuz bu mahallede? Bir boşan da görelim.

Yasemin: Boşanacağım. Temizliğe gittiğim Aysel hanımın eşi avukat. Aysel hanıma rica ederim bir celsede boşar. Bak görürsün. Uzun zamandır düşünüyordum. Bıktım senden artık.

(Mehmet ağlar. Kadir’e korku dolu gözlerle bakar, annesine de yalvarır.)

Mehmet: Anne lütfen. Artık lunaparka da gitmem. Gece on ikiye kadar selpak satarım. Bak acımadı yanağım. Gerçekten.

Yasemin: Yok artık buraya kadar. Yeter yahu. Hep dayak. Şiddet. Bu evden kahkaha sesleri yükselmeyecek mi hiç? Bak yavrum bu alkolik sana babalık bana da kocalık yapamaz kesinlikle. Ben kararımı verdim. Yarın Aysel hanımın kocasının ofisine gideceğim. Boşanacağım bu adamdan.

(Kadir sinirli bir şekilde kapıyı vurup çıkar gider evden. Yasemin, temizliğe gittiği Aysel hanıma telefon açar.)

Yasemin: Aysel hanım müsaitseniz bir şey söyleyeceğim.

Aysel: Yasemin söyle canım dinliyorum.

Yasemin: Bugünkü olay bardağı taşıran son damla oldu artık. Boşanacağım bu adamdan. Çok dövüyor çocuğu ve beni.

Aysel: Bu adam sizi dövüyor. Alkolik bir de. Her girdiği işten bir hafta sonra kovuluyor. Sen iyi sabretmişsin bu zamana kadar Yasemin. Boşan bence de.

Yasemin: Evet. Boşanacağım. Ancak sizden bir ricam olacak. Eşiniz boşanma davamı alır değil mi?Onu soracaktım.

Aysel: Sorduğun şeye bak ya. Elbette. On yıldır benim evime geliyorsun temizliğe. Artık sen bizim ailemizden oldun. Sözümü olur. Sen merak etme halleder. Ben akşam Yüksel’e söyler seni ararım.

Yasemin: Tamam. Çok sağ olun. Umarım alkolik olacak o herif başımıza iş açmaz bu akşam evde.

(Sahne Kararır.)

SAHNE II

(Akşam, Kadir eve gelir.)

Kadir: Kız Yasemin bak sana ne aldım. Mehmet sana da gel bak. Yahu bunlara iyilikte yaramıyor. Kız gelsene!Mehmet!

Yasemin: Ben bundan sonra senin hiçbir şeyini almam. Sana da inanmam. Sen çok kötülük yaptın bana ve oğluma. Ağzınla kuş tutsan da geri dönüş yok bu işten.

Kadir: Ya sen ne acayip kadınsın. Açmayacak mısın sana aldığım paketi? Mehmet gel sende aç paketini. Çok seveceğin bir oyuncak aldım. Hem de son çıkanlardan.

Yasemin: Mehmet dur oğlum dokunma pakete. Bırak sevgililerine götürsün bu paketleri. İstemiyoruz artık seni bu evde. Konuştum Aysel hanımla. Kocası bir celsede boşayacak beni senden.

Kadir: Bak hele hiç boş durmamış. Çalışkan oğlu gibi anası da çalışmış bütün gün. Yazıklar olsun size be. Yaptığım her şey için yazıklar olsun.

Yasemin: Git oradan be adam. Ne yaptın da bize söyleniyorsun. Bu evde yaptığın tek şey dışarıda içip içip gelip beni oğlumu dövmekten başka ne yaptın söyle? Erkeksin. Çalışman lazım eve ekmek getirmelisin. Her girdiğin işte en fazla bir hafta dayanabildin. Sonra alkol paranı benden şu ufacık yavrucaktan almaktan utanmadın mı?

(Kadir susar.)

Yasemin: Susarsın tabii. Oda yetmiyormuş gibi gidip dışarıdaki orospularla yedin içtin. Suç bendeki sana bu kadar tahammül ettim. Buraya kadar. Bu iş bitti.





SAHNE III

(Yasemin bir hafta sonra boşanır. Yüksel beyin ofisi. Yüksel bey, Yasemini cebinden arar.)

Yüksel: Yasemin hanım iyi günler.

Yasemin: İyi günler Yüksel bey.

Yüksel: Yasemin hanım, duruşmalarına girdiğim bir şirket sekreterlik için eleman arıyor. Sizinde artık sigortalı maaşlı bir işe girmeniz iyi olur. Bize de nasıl olsa hafta sonları geliyorsunuz temizliğe. Hem maaşı da iyi. Değerlendirseniz derim.

Yasemin: Teşekkür ederim Yüksel bey. Elbette. Ne zaman müsait olursanız uğrayayım ofisinize.

Yüksel: Bugün uğrayın ofisime. Konuşalım.

Yasemin: Zaten ofisinizin yakınlarındayım bende. Bir işyerinin temizliğini bitirdim, çıkmıştım. Tamam Yüksel bey geliyorum hemen. Görüşürüz.

(Yasemin, Yüksel beyin ofisine gelir)

Yüksel: Hoş geldiniz. Size bir haber vereceğim. Boşandığınız eşiniz trafik kazasında ölmüş. Alkollüymüş. Bilmiyordunuz sanırım?

Yasemin: Evet bilmiyordum. Sizden öğrendim şimdi. Zerre kadarda üzülmedim inanın.

Yüksel: Anlayabiliyorum sizi. Eşim bahsetti çok çektirmiş size ve oğlunuza.

Yasemin: Evet.

Yüksel: Şimdi gelelim güzel habere. Size telefon da bahsetmiştim zaten. Avukatlığını yapmış olduğum bir şirketin genel merkezine sekreterlik ve temizlik işlerine bakacak güvenilir ve tanıdık bir bayan arıyorlar. Bende sizi önerdim. Kabul ettiler.

Yasemin: Çok teşekkürler ilginize.

Yüksel: Kağıda yazdım adresini yarın sizi bekliyorlar görüşmeye. Umarım hayırlısı olur sizin için. Şimdiden tebrikler. Artık kafanız rahat olur. Mehmet’le birlikte huzurlu bir şekilde yaşarsınız.

Yasemin: Sağ olun Yüksel bey bu iyiliğinizi nasıl ödeyeceğim size ve eşinize bilmiyorum gerçekten.

SAHNE IV

(Yasemin, Yüksel beyin söylediği şirket de işe başlar. Oğlu Mehmet de bir atölyede çalışmaktadır. Yaseminin çalıştığı işyeri. Patron çalışma masasına oturur ve elindeki bastonu arkasına koyar. Bilgisayarı açar ve her sabah olduğu gibi güvenlik kamera ünitesini açıp bağırır.)

Ercan: Yasemin! Çayımı getir.

Yasemin: Tamam Ercan bey. Hemen getiriyorum.

Ercan: Ya bu depocu çocuk açmış ağzına kadar kapıyı. Kimse yok kapıda. Şu mağazadaki oturan elemana bak hele. Sabah sabah oturulur mu? Kalk pas pas çek, tezgahın üzerini sil. Ne bileyim yap bir şeyler işte. Çıldırtacak bunlar beni çıldırtacak

Yasemin: Buyurun efendim çayınız.

(Yasemin’in eli titremektedir. Yine her sabah olduğu gibi fırçayı yemeden odadan çıkmak için dönerken eli bardağa çarpar ve çayı masaya koyamadan patronunun üzerine döker.)

Ercan- Hay Allah kahretsin seni. Ne boka yarasınız ki. Ama kabahat sende değil, senin gibi bir beceriksize iş verende. Çık dışarı.

Yasemin- Çok özür dilerim efendim. Çok özür dilerim. Ben hemen temizlerim.

Ercan- Çık dışarı dedim sana. Gözüm görmesin. Sersem budala şey. Çabuk şu Allahın belası depocuyu odama yolla. Hadi.

(O sırada güvenlik kamerası depoyu göstermektedir. Müdür Osman bey ve depocu Levent beyle birlikte sayım yapmaktadırlar.)

Osman- Keşke kapıya göz kulak olması için mağazadan birini çağırsaydık. Yine patrondan fırça yemeyelim.

Levent- Müdürüm, mağazadan adam isteyip bir sürü laf işitmektense kendim yaparım işleri daha iyi. Bir gözüm kapıda benim merak etmeyin siz. Patron personelini insan yerine koymaz sürekli aşağılarsa, o personelden çok beddua alır, işini severek yapmaz çalışanlar. Zaten kameradan görmüştür çoktan.

Osman- Evet. Görmüştür.

Levent- Birazdan odasına çağırır. Günün ilk fırçasını yemeğe hazırlanalım bari.

Osman- İki yıldır bu şirketteyim. Malum işyerinde en yakınındaki çalışanı olarak Ercan bey demeye bile dilim varmıyor. Neyse. Patronun en yakınında biri olarak artık personele, genel olarak çevresine olan davranışları kabul edilemez.

Levent- Hele siz eskiyi görseydiniz müdürüm. Şimdi durulmuş hali. Kök söktürürdü eskiden herkese. Bir keresinde muhasebe müdürünün kafasına çantayı fırlatmıştı çekin ödemesini unuttu diye.

Osman- Şuna eminim ki patron olarak bu davranışları; babasından devraldığı bu aile şirketine büyük zarar verecek. Bütün personel buradan bir an önce ayrılmanın yollarını arıyor. Bunun farkındayım.

Levent- Tamamda bu işsizlikte kim nereye gidecek müdürüm. Vasıfsız elemanlarız çoğumuz. Siz hariç tabi. Tek tecrübemiz yıllardır bu sektörde çalışmamız. Daha doğrusu birçok çalışanın başka seçeneği olmadığı için burada. Bu sebeple onun çilesini çekiyoruz.

Osman- Valla artık ben iş bulmasam bile ayrılacağım bu şirketten. Şuna da eminim ki idari personel kadrosunda ben ayrıldıktan sonra yaprak dökümü olacak.

Levent- Olabilir müdürüm. İdari personel için bir şey diyemem. Ama diğer birimlerdeki herkes eli mecbur çalışmaya burada.

(Telefon çalar.)

Levent- Efendim Ercan bey.

(Suratı düşmüştür depocunun. Ahizeyi yerine koyar.)

Levent- Müdürüm patron ikimizi de odasına çağırıyor. Malum tahmin ettiğimiz şeyler olacak birazdan odasında.

Osman- Tamam. Gidelim.

(Beş dakika sonra, müdür ve depocu patronun odasından içeri girerler.)

Ercan- Yahu siz beş para etmez adamlarsınız. Ben kaç kere söyleyeceğim deponun kapısında bir adam beklesin diye. Ne beceriksiz insanlarsınız ya! Lafı bir defada anlamaz mısınız siz?

Osman- Efendim, mağazada dağıtım var. Plasiyerlere mal veriliyor. Personel yetersiz. Bizde sadece ikimiz depodaydık. Sayım yapıyorduk depocu arkadaşla. Kapıda bekleyecek personel yok anlayacağınız.

Ercan- Bak ya! Verdiği cevaba bak sen. Personel eksikmiş de falan da filan da.

Osman- Ercan bey. Bize karşı, bu ben ya da başka bir çalışanınız olabilir. Önce karşınızda maaşlı çalıştırdığınız elemanın insan olduğunu fark edin, anlayın lütfen. Bu lafları eminim ki birçok kişi belki babasından duymuş ya da hiç duymamıştır. Artık yeter ama. İki yıldır yanınızda çalışıyorum. Patron koltuğundan emirler, hakaretler savurmak sizin kişiliğinizle örtüşebilir. Buna bir şey diyemem. Ancak karşınızda her gün bağırarak, emirler yağdırarak insan yerine koymadığınız çalışanlarınızın her şeyden önce duyguları olduğunu aklınıza getirin. İnsan onlar insan! İnsanlar sizin ego tatmininiz için para almıyorlar, yaptıkları iş karşılığı için ücret alıyorlar. Empati kurun mesela. Aslında bu söylediklerimin hepsini bilen birisi olduğunuza da eminim.

(Ercan bey susar)

Osman- Aslında çok konuşmayacağım. Böyle devam ederseniz etrafınızda sizi seven belki eşiniz ve birkaç kişi kalacak. O kadar. Ne haliniz varsa görün.

(Kapıya yönelir, yavaşça kapatarak odadan çıkar. On dakika sonra Yasemin hanımın telefonu çalar.)

Yasemin- Buyurun Ercan bey. Tamam efendim hemen çağırıyorum.

(Yasemin hanım Osman beyin odasına girdiğinde oda boştur. Masanın üstünde istifa dilekçesi vardır. Birde not kağıdına Ercan beye diye yazılmış bir cümle.)

Yasemin: Ercan bey Osman bey istifa dilekçesini masasının üstüne bırakmış ve çıkmış. Birde size not bırakmış. Notunda şöyle yazıyor:

“Bazıları büyük doğar, bazıları büyüklüğü kazanır, bazılarına da büyüklük yakıştırılır.




SAHNE V

(Mehmet’in çalıştığı atölye)

Misafir: Vurma çocuğa yahu! Sende hiç mi acıma duygusu yok?

Halis: Hadi oradan be. Sen ne anlarsın ki adam yetiştirmekten. Bak şu atölyeye. Burada çalışan herkes bu tokadı yemiştir benden.

Misafir: Şiddetle iş öğretilir mi? Dayak atarak onlara bu işi öğreteceğini düşünüyorsan yanılıyorsun.

Halis: Dayak atacaksın ki ileride hatırlasınlar. Unutmasınlar. O zaman işin doğrusunu yaparlar.

Misafir: Seninle de konuşulmuyor valla. Neyse çay için sağ ol. Hadi bende dükkana gideyim. Saat bir oldu geciktim valla.

Halis: Tamam. Görüşürüz. Haa! unutmadan akşam kahveye iniyorsun dimi ? Dün akşamın acısını almam lazım senden ve ortağından. Çok pis yendiniz bizi yahu.

Misafir: Olur olur. Akşam kahveye inince ararım ben seni.

(Telefon çalar.)

Halis: Alo. Oğlum otobüs nerede mola verdi. Tamam anladım dört saat sonra alırım seni otogardan. Bende birazdan çıkacağım zaten.

(Atölye şefinin sesi duyulur.)

İşçi: Usta! Usta! Çabuk yetiş. Bugün yeni işe başlayan çocuk Mehmet elini kaptırdı makineye. Çok kötü kanıyor eli.

Halis: Ulan beceriksizler sizi. Kaç defa daha söyleyeceğim size bunu kapattıktan sonra emniyet kilidini açmayı unutmayın diye. Bak bu hafta ikinci kazanız. Ahmak herifler.

Atölye Sahibi: Sana kaçıncı ikazım oldu bu Halis biliyorsun değil mi? Yahu bu çocuklar ya sana kasıtlı yapıyorlar bu kazaları; ya da sen bu atölyeyi yürütemiyorsun artık.

Halis: Olur mu efendim? Yıllardır yanınızdayım. Ancak sizde bilirsiniz bu çocuklar böyle işte. Dikkatsizler. Akılları bir karış havada. Çocuk bunlar çocuk.

Atölye Sahibi: Tamam. Tamam. Anladık. Yaralı çocuğu hemen hastaneye götürün.

(Atölye sahibi çıkar.)

Halis: Getirin şu ecza dolabından bir şeyler sarın gönderin evine. Anlasın da bir daha yapmasın.

İşçi: Efendim olur mu? Görmüyor musunuz yarası derin, fena da kanıyor. Dikiş atmak gerekir. Sonra yolda başına bir şey gelmesin çocuğun.

Halis: Ya ne demezsin çok biliyorsun zaten. Birde doktor kesildin başıma. Bandaj yapıp gönderin evine bir şey olmaz. Akşam akşam iş çıkarmayın başıma. Hadi ne sallanıyorsunuz dediğimi duymadınız mı?

İşçi: Tamam efendim siz bilirsiniz.

(Eşini telefonla arar.)

Halis: Kadın oğlanı cepten arıyorum ulaşılamıyor. Birazdan otobüs firmasında olurum. Oraya sorayım en iyisi. Tamam haber veririm sana.


Otobüs Firma Yetkilisi: Beyefendi size kaç kez söyleyeceğim. Yolda kaza olmuş. Bu sebeple trafik var otobanda. Otobüsün buraya gelmesi iki saati bulur.

Halis: Ne kazası yahu?

Otobüs Firma Yetkilisi: Şoförümüzün söylediğine göre yolda kaza olmuş. Trafik kilitlenmiş.

Halis: Off! neyse tamam anladım da. İki saati geçmez değil mi otobüsün buraya gelmesi.

SAHNE VI

(Ertesi gün. Halis’in evi)

Halis: Aslan oğlum benim. Doktor olacak iki sene sonra. Babasının oğlu nede olsa. Ver bakalım oradan şu gazeteyi.

Halis(İrkilir):Eyvah! Ben yandım. Yandım ben kadın. Mahvoldum!

Halisin Eşi: Ne oldu be adam. Niye yandın.

Halis: Dünkü trafik kazası haberi. Gazetede ki habere göre; karşıdan karşıya geçerken yolun ortasında yığılıp kalan çocuğu otomobil ezmiş. Çarpmamak için fren yapan otomobil zincirleme kazaya sebep olmuş. Kazada bir kişi ölmüş, üç kişi hafif yaralanmış. Ölen gencin ismi Mehmet Yılmaz..

Halisin Oğlu: Evet iki saat otobanda bekledik o kaza yüzünden. Karşıdan karşıya geçen bir çocuk ölmüş diyorlardı.

Halis: O kazada otomobilin ezdiği çocuk benim atölyemde yeni işe başlayan çocuk. Dün kaza yaptı elini kaptırdı makineye. Ben de hastane yerine evine gönderdim çocuğu. Demek ki kan kaybından bayılıp kaldı yolun ortasında. Allah kahretsin! Ne yapacağım şimdi ben. Mahvoldum.

(Yasemin oğlunun cenazesini gömerken yanında sadece Aysel hanım ve eşi Yüksel bey vardır. Yaseminin ailesi boşandığı eşiyle evliliğine onay vermedikleri için Yaseminle ilişkilerini kesmişlerdir. Yasemin oğlu Mehmet’in mezarı başında toprağa ellerini geçirmiş hıçkırıklarla ağlıyordur.)

PERDE
Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Şehrin Can Pazarları*

*Dramatik yazarlık kursu Erkan Çıplak hocanın ödevi

Serhat ve Emin; Pakistan İslamad’da International Islamic University'de İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde okumaktadırlar.

Yarı yıl tatillerinde Rus Afganistan savaşından sonra Pakistanın almış olduğu İran sınırında olan Quetta şehrine gelmişlerdi. İkisinin de üniversiteden kız arkadaşları bu şehirde yaşamaktadır.Kız arkadaşlarına sürpriz yapacaklardır.

Otobüsten indikten sonra şehrin merkezine gelirler.Guetta şehri hem Pakistanın Belücistan bölgesinin başkenti sayılan hem de doğalgaz kaynakları zengin bir şehir olduğu için Doğalgaz rezevrleri olmasına rağmen İranın da gözü sürekli burada olmasına rağmen kasten geri kalmaya terkedilmiş bir ülke. Bir süre Afganistan'a ait olan şehir Pakistan eline geçince de pek bir ilerleme geliştirmedi. Ama bir sınır kenti olması sebebiyle bizim doğu beyazıtımıza, filan benzer. Kaçakçı kentidir. Otobüslerle sınıra hem yolcu taşınır hem yolcu kisvesinde otobüsler kaçakçılık için kullanılır. Kırsal kesim, bedevi, okumuş, şehirli iç içe olduğu bir yer Quetta.


Ellerindeki adrese göre ara sokağa girerler.Karşılarına pazaryeri çıkar. Serhat’ın tam önünde bisikletli bir adam pedallara hızla asılarak ve etrafına bağırarak ilerlemektedir.

Çok kalabalıktır.İnsan,otomobil,ezan sesi birbirine karışmaktadır.Hava çok sıcak olduğundan ikisi de çok terlemiştir.Hızlı ve heyecanlı adımlarla yürümektedirler.

Serhat bisikletli adamı Emine eliyle işaret ettiği sırada büyük bir patlama olur.

Toz ve duman bulutu sarmıştır her tarafı. Emini ilerisinde kaldırımın kenarında bir bacağı ve kolu kopmuş hareketsiz vaziyette görür. Patlama o kadar şiddetli olmuştur ki onu beş metre ilerisine fırlatmıştır. Eminin başından, kolundan ve bacağından akan kanlar vücudunun yanında adeta gölet oluşturmuştur. Binaların camları kırılmış, yol kenarındaki sağlı sollu otomobiller paramparça olmuş, pazar yeri kalabalık olduğu için acıyla feryatla bağıran insan sesleri burayı tıpkı savaş alanına çevirmiştir.

Serhat böyle bir manzarayı daha önce İslamabad da üniversite kampus çıkışındaki camide uzaktan görmüştü ama bu sefer patlamanın tam ortasında kalmıştı. Ayağa doğrulmak istese de yapamadı. Bacağında ağrı hissetti. Elini sağ bacağına götürdüğünde dizinden aşağısının olmadığını anladı. Kendisinin de bacağı kopmuştu.Farkına varınca acıyı daha çok hissetmeye başlamıştır.Onun sesi de etrafında çığlık çığlığa bağıran yardım isteyen insanların sesine karışmıştır.

Emin hiç hareket etmemektedir. Ona bakarken az doğrulmuş vaziyetteyken olduğu yere yığılır ve bayılır.

Gözlerini açtığında hastanede olduğunu anlar.Televizyonda pazaryerinde canlı bir bombanın intihar eylemi geçirdiği haberi geçmektedir.

Hemşireyi çağırır ve arkadaşını sorar.Eminin patlamada ölen 36 kişinin arasında olduğu bilgisini verirler.

Serhat o anda bir bacağı kopuk vaziyette sağ kaldığına sevinememiştir.Emin canciğer dostudur onun.Çocukluk arkadaşıdır.Türkiye’ye dönüşte birlikte çok önemli projeleri vardır.Ama artık o yoktur.Geleceğe yönelik bütün planları da Eminle birlikte yok olmuştur.

Serhat bir ay sonra kendisini almaya gelen polis olan abisi ile birlikte Türkiye’ye ailesinin yanına döner.

Quetta kentinde yapılan intihar eylemi hakkında araştırmaya başlar. Önce internetten, gazete arşivlerinden bazen de abisine sorduğu sorularla kendince önemli bilgiler edinir.

Zengin bir rus iş adamının isminde düğümlenir bütün öğrendiği bilgiler. Ayrıca Rus, Afganistan, İran, Amerikan istihbaratı da Belücistan bölgesindeki bir çok intihar eylemlerinde boy göstermiştir.

Bu savaşın neden yapıldığı gün gibi ortadadır. Petrol ve doğalgaz kaynakları ve bunların paylaşımı. Bunu zaten üniversite de ki arkadaş sohbetlerinde, ders içindeki tartışmalarda sürekli konuşulduğu için biliyordur.

Bu savaş masum insanların ölümüne sebep oluyor. Özellikle Ortadoğu da var olan paylaşım savaşı şimdi Orta Asya’ya sıçrıyordu.

Emin’in ne suçu vardı ya da ölen binlerce insanın.Yaşamın çelişkisi işte demez. Araştırmalarına devam eder.. Evden çıkmıyordur fazla. Üniversite de ki kaydını dondurmuştur.

Emin’in bir kız kardeşi vardır. Onunla görüşürdü dışarıya çıktığında. Bir defasında görüştüklerinde Emin’nin kız kardeşi aslında kendilerinin Kazakistanlı olduğunu, bir amcasının orada geniş arazilerinin olduğunu ancak babasının ailesi ile bağını kopardığı için hiç görüşmediğini söylemiştir Serhat’a.

Bu öğrendiği yeni bilgi araştırmalarını Emin ve ailesi odağında yapması gerektiğini göstermiştir ona. Zengin Rus İş adamını da araştırır bir taraftan.

Eminin amcasının Kazakistan’ın en zengin iş adamlarından birisi olduğunu öğrenir. Bu bilgiyi Eminin kız kardeşine de söyler. Doğrudur bu bilgi. Onaylar Eminin kız kardeşi. Asıl ilginç olanı patlamalarla ilgili yaptığı araştırmalarda karşısına çıkan Rus iş adamının Eminin amcası olmasıdır.Bu bilgi aslında bir çok şeyi altüst eder.Eminle yaşadıklarını hatırlar.

Rus ve Pakistan istihbaratı ile Amerikan ve Afganistan istihbaratının Orta Asya da karşı karşıya savaştığı sonucuna varır araştırmalarından. Kimi zaman saflar bile değişebiliyordur. Çok kirli bir mücadeleydi bu. Savaşın Rusya ayağında bu zengin iş adamı vardır sürekli. Hep o çıkıyordur karşısına. Yani Eminin amcası.

Emin evin tek erkek çocuğudur. Babası ailesiyle bağlarını kopartmasına rağmen Eminin Kazakistan da ki ailesi ile ilgili bağının olduğunu da Quetta şehrinde ki sevgilisinden öğrenir. Emin Serhat ile dost olmalarına rağmen ona zarar gelmesin diye her şeyi saklamıştır ondan. Sevgilisi ile birlikte Emin üniversitede Serhat’ın da tanımadığı bir çok yabancıyla görüştüğü olmuştu bir çok defa. Serhat bunları hatırladıkça şimdi taşlar yerli yerine oturmaktadır.

Peki Emin bu patlamada asıl öldürülmek istenen kişimidir?Amcası ile bağlantısı var mıdır? Pakistan’a okumaya gelmediği açıkça belli olmuştur. Var olan karanlık ilişkileri yerinde, yakından sıcağı sıcağına sürdürmek için gelmiştir İslamabad şehrine okumaya.

Serhat Eminin amcasını görmek için Moskova’ya gelmiştir. Kendisini görmek istemeyebilirdi Eminin Zengin işadamı amcası.Ancak Eminin ismini kullanarak çok rahatlıkla görebileceğini düşünüyordu. Otele geldiğinde resepsiyondan Eminin ismini vermiş, otel görevlilerinin şaşkın bakışları arasında Otelin 25.katındaki ofise çıkmıştır. Kapıyı açtığında karşısında gördüğü manzara karşısında donakalmıştır. Gördüğü kişi Emindi. Ta kendisi. Olduğu yere yıkılır.

Gözlerini açtığında koltukta oturmakta Eminde yanı başında ayakta durmaktadır. Bacağı kolu kopmuş,cansız vaziyette görmüştü en son onu.Öldüğünü söylemişlerdi.Ama şu an karşısında ve ayaktaydı.

Göz göze geldiklerinde şaşkınlıklarını gizleyemediler birbirlerine bakışlarından.Ancak en çok Serhat bu karşılaşmaya şaşırmıştır.Emin ise arkadaşının buraya Moskova’ya kadar gelebileceğini düşünmemiştir hiç.Ancak O patlamadan bu yana Serhat’tan haberler alıyordur.

Emin kolunu ve bacağını sıyırır.Protez kol ve bacaklarını gösterir Serhat’a. Serhat da bacağını sıyırır.Oda gösterir protez bacağını.

Tam bu sırada odaya kır saçlı, kısa boylu topallayarak yürüyen adam girer. Emin’in amcasıdır gelen adam.

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Zeus ve Poseidon*

*Dramatik Yazarlık Kursu Haşmet Zeybek hocanın oyun ödevi

Yolculuk Sırasında

(Oğuz, yıllardır uğramadığı adalara ve ailesinin yanına en sonun da gitmeye karar verir. Bozcaada arabalı vapurundadırlar. Yanında kardeşi(Alp) de vardır. )

Oğuz(Poseidon):Alp evlendikten sonra o destansı aşkınıza ne oldu Aygül’le?

Alp(Zeus):Aşkımıza ne olmuş ki?

Oğuz: Evlendikten sonra aşk kuramı yerini sevgiye bırakıyormuş.

Alp: Olabilir. İnsanların genel yargısı bu yönde ama ben hala Aygül’e eskisi gibi aşığım. Seviyorum da tabii.

Oğuz: Peki hiç aldattın mı Aygül’ü?

Alp: Oğuz sen iyi misin? Nereden aklına gelir böyle sorular. Bak yıllardır uğramadın adaya. Yurtdışındayken sana neler yaptığını sordum mu ben? Denizle evleneceğiniz sırada birden terk ettin onu, adayı, bizi.

Oğuz: Konuyu değiştirme lütfen.Çok açık bir soru sordum sana.

Alp: Hiç değişmemişsin. Evet aldattım kadınlarımı ve aldatıldım da. Tutkunun kölesi oldum başka kadınlarla. Aşık oldum heyecanı paylaştım dudaklarında sevgililerimin.

Oğuz:….

Alp: Devam edeyim istersen açtın konuyu.

Oğuz: Olur sen bilirsin.

Alp: İçime hapsettiğim tensel dokunuşları aldattığım kadınlarla serbest bıraktım. Bu duygularda yenildim gerçeklere. Doğruldum ve yeniden savruldum arzu dolu bakışlara.

"heyy ! iyi insanlar
bırakma sakın kendini rüzgara
sonunu getiren insan saplantısı hastalıklara
dokunma uçup kendini bulamazsın soluk soluğa
bu kavganın orta bir yerinde
sevdiğim sana sesleniyorum
sakın uyuma sabahın zehir uzanışında
karşıma geç ve parçala
uçuşan sevda yarası türküleri "


Oğuz: Peki sonra.

Alp: Sonra mı? Sonra çok üzüldüm tabii.

Oğuz: Orada kaldı. Bitti. Unutuldu öylemi?

Alp: Eğer bir ilişki yaşıyorsan bunları göz önüne almalısın. Öyle değil mi?

Oğuz: Birbirini seven, sonra da evlenmeye karar veren insanlar “Hah işte tamda istediğim kadın karakteri. Kişilik yapısı da tamda bana uygun” diye mi evleniyorlar?

Alp: Genellikle böyledir diyemem. Aslına bakarsan bu isteğin ve bunun uzantısında verilen evlilik kararının tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Zaten şu sıralarda Aygül’le tehlike çanları bizim için çalıyor zaten.

Oğuz: Yani.

Alp: Kadınıma artık müdahaleler yapmaya başladım. Buda aramızı soğutuyor.

"hadi kaçalım kaçamak serseriliklerden uzağa
gözlerin ve saçların olmadığı
bir sen bir ben
birde onlar
onlar ki
kaçamak doğurgan aşklarını birbirine satanlar
gözlerini oyan ve saçlarını kestirenler
zerdüştün kusmuğunda boğulan müritleri
yani sen
yani ben
yani onlar"


Oğuz: Aşk bir hastalıktır. Tutkuyla başlanan tehlikeli bir yolculuğun ortasında ne yapacağını bilmeden oraya buraya savrulmalar. Nedenini sormadan bir tek ona uzanan yanılsamalar.

Alp: Oğuz uzaklar seni nasılda değiştirmiş böyle.


Oğuz: Tarif edilemeyen ve sonraları sınırları çizilen bir ilişkinin adını koyma çabaları. Farkına varmadan delice davranışlar ve mantık çemberine teğet bile geçmeyen düşünceler.

Alp: Madem aşk konusunu açtın. Aşk vücudumuzda ki istemediğimiz ama nedense bir anda ortaya çıkabilen urlarımızı çoğaltan tanımlanmamış bir virüs. Sen etrafındaki aşk danslarına aldanma.

Oğuz: Ben artık aldanmayacağım. Ama tutkuyla sevmeye devam edeceğim. Bana katılanda olur katılmayanda. Zaten hangimiz aşk konusunda aynı düşündük ki? Asıl olması gerekende bu bence.

Oğuz: Peki Aygül’ü hiç kıskanmadın mı? Var mı ilişkinizde kıskançlık?

Alp: Kıskandım hem de çok. Kıskançlık olmalımıdan öte bu duygusal yoğunluğun davranışlarımıza yansımasının olabilirliğini yadsıyamayız. İnsanoğlu var olduğu sürece bu duyguda hep var zaten.

Oğuz: İlişkide olmalımı yani?

Alp: Şimdi ben sana her zaman olmalı dediğimde bu davranışların bana yansımasından zevk aldığımı düşünebilirsin.

Oğuz: Alınabilir neden sorayım ki?

Alp: Çok açık söyleyeceğim Oğuz. İstesek de istemesek de kıskançlık yaşantımızın vazgeçilmezlerinden. Bu duygu ilişkilerimizde her zaman var.

Oğuz: Elbette var. Ancak asıl önemli olan bu duyguyu belirli bir dengede tutabilmek. Bilirsin herkese de bunu söylerim.

Alp: Bilmez miyim.

Oğuz: Bazen kabulleniriz bunu, bazen ise kızgınlıkla elimizin tersi ile iter, uzak tutmak isteriz ilişkimizden. Kıskançlık tehlikelidir kimi zaman. Ancak kontrolümüz dışına çıktığında. Dikkat işte o zaman tehlike çanları çalmaya başlıyor demektir.

Alp: Kadınımı her zaman kıskanırım. Kıskanç bir erkeğim. Bunun sadece kendime ait bir duygu olmasını da istemem. Kıskanılmakta isterim. Yalnız ikimizde bu duyguyu kontrolümüzde tuttuktan sonra birbirimize zarar vermeyeceğini de biliriz. Daha doğrusu öyle sanıyorum.

Oğuz: O kadar emin olma bundan. İki kişide ne kadar kontrollü davranırsa davransın fazla sorun olmayacağı kesin değildir. Mesela kıskançlığı paranoya seviyesine ya da aşırı şüphecilik noktasına taşırsak işte o zaman işler farklı noktaya gelir.

Alp: Gelmez mi? Bunu kesinlikle istemem ilişkimde. Hatta buna izin vermem.

Oğuz: Çok emin konuşuyorsun. Aynı uyarıyı yapmayacağım sana.

Alp: Benim kadınım beni hiç kıskanmadığını söyler. Ah kadınlar işte. Dürüst olmadığınızı söylemek istemiyorum. Ancak bunu nasıl yapabildiğinize inanamıyorum. Bu ikilem beni düşündürüyor hep.

Bu konuda uzun yıllar kafa patlattılar ama nedense bulamadılar cevabını.

"kıskanmadan sevebilmeyi
becerebilseydim eğer
acılarımı şiirleştiren
sözcüklerin kısırlığında
boğulurdum
şüphelerin ayrıntılarından
sıyır kendini
sarıl bana
bırak korkularını
savur bana"

Oğuz: Güvenir misin Aygül’e?

Alp: Önce şunu söylemeliyim. Kıskançlığın güvenle olan ilişkisi doğrudan gibi gözükse de bana göre bu büyük bir aldatmacadır.

Oğuz: Nasıl yani açar mısın biraz konuyu?

Alp: İnsana olan güvensizliğimizden dolayı onu kıskanmayız. Güvenmediğimiz insanı sevmeyiz. Ama sevdiğimiz, çok şeyler paylaştığımız insanı kıskanabiliriz.

Oğuz: İlginç bir yaklaşım.

Alp: Bu duyguları düşünsel süzgecimizden geçirmemiz için zamana ihtiyacımız vardır. Bazı duygularımızı değerlendirirken diğerlerini ölçüt almıyor muyuz çoğu zaman?

Oğuz: Doğru.

Alp: Okul yıllarımda ilişkilerimde sürekli şunu söylerdim. “He an her şey olabilir” Çoğu zamanda bununla karşılaştım. Kimi zaman beni de karşımdakileri de çok şaşırtan gelişmeler oldu.

Oğuz: Bilmez miyim senin üniversite yıllarını?

Alp: Sadece sevgililik düzeyinde değil her ilişki boyutunda. Eski ilişkiler bitiyor, yenileri başlıyor. Yeni arkadaşlar,sevgililer,dostlar,düşmanlar…Peki ne mi oldu?

Oğuz:…

Alp: Bana kalanlarla ben oldum işte. Benim gibi benlerle uğraşmaktan bıktım. Uzaklaştım onlardan.
"sevsem tenime zarar seni
itsem istemesem sevişgenliğimdem uzak
başkaları var desem yalansız bir istek
atılgan duyumlarımı üzerime yığsam
acınası bir halde oluyorum
adına işlediğim cinayetleri bile
aklımda tutamıyorum kadınım
birini tuttuğumda öbürü askıntı üzerimde
ukala serseriliklerden bir yudum daha"

Oğuz: İlişkilerinde tensel uyumun yeri ne kadar oldu? Cinsel paylaşım ne kadar var ilişkilerimizde?

Alp: Tensel uyum bir ilişkinin en önemli mihenk taşı. Desem yanlış olmaz herhalde. Sende katılırsın buna. Konuşmamızın başında da söylediğim gibi aşk zamanla kendini sevgiye ve farklı duygulara bırakıyor. Eğer güçlü bir aşk ise kesinlikle sevgiye bırakıyor.

Oğuz: Evet. Cinselliğin buradaki yeri ne?

Alp: Ancak cinsellik bu ilişkide zamanla özellikle alışkanlığa dönüşürse içi boşalır heyecan, tutku ve arzu dolu bakışların yeri ihtiyaç gidermeli boş bakışlara dönüşürse durum işte o zaman kötü.

Oğuz: Bak buna katılırım işte.

Alp: Birde cinselliği ilişkilerin duygusal yoğunluğu zamanlarına göre değerlendirmeli tabi.

Oğuz: İnsan cinselliği sevmediği biriyle yaşayabiliyor. Ancak nasıl oluyor da tenler birbirini kabul ediyor.

Alp: İşte bu insanın yasak aşktan aldığı hazdır bence. İnsanlar böyle birlikteliklerde o an nirvanaya ulaştıklarını sanırlar. Kendilerini aldatırlar demeyeceğim. Çünkü o an olan olmuştur bir kere.

Oğuz: Pişman mı olmuştur?

Alp: Pişmanlık değil olacak olan. Yıkanan bakirelerin günahlarıdır boyunlarını giyotine veren. Tercih edilmiştir istemeden belki. Dediğim gibi olan olmuştur.Gerçek olandır.

"Tarihin birikmiş bakirelerini soyuyorum
terlemiş ellerimi gezdiriyorum göğüs uçlarında
kalçalarına saçlarına dudaklarına
dokunuyorum
incitmeden büyüyen urlarımın emriyle
yıkıyorum"

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"


3/12/2008

Uzaylılar Göyümüzde*

*Dramatik yazarlık kursu Gökhan Aktemur hocanın ödevi.

(Avrupa’nın ünlü sinema sanatçısı Yılmaz, eşi çocukları ve menejeriyle birlikte özel uçağı ile Münih’ten memleketi Adana’ya uçmaktadırlar.)

FATMA:Yılmaz her sene gidip geliyoruz şu festivale.Avrupa da bir çok sinema ödülü aldın.Ama hala Türkiye de şu festivalden sana bir ödül bile vermediler.Sen usanmadan inatla gidiyorsun bu festivale.

YILMAZ:Fatoooooş.Yıllar oldu ama sen hala anlayamadın Türk sinemasına olan sevdamı.Ödül verseler de vermeseler de benim ustama olan borcumdur bu ziyaretler.Kaç kere söyleyeceğim sana.Bu zengin hayata ve başarılı kariyerime sahip olmama sebeptir ustam.

FATMA:Ustamda ustam.Çok değer verdiğin o ustan neredeyse her sene jüride.Ancak sen nedense bir ödül bile alamadın bu festivalden.Ustan bile başarılı bulmuyor işte seni.

YILMAZ:Yeter be yeter.Bozma insanın moralini.Çocuklarla ilgilen sen.En iyi yaptığın iş zaten.

(Büyük bir sarsıntı olur. Uçak sağa sola sallanmakta ve irtifa kaybetmektedir.)

YILMAZ:Kaptaaaan neler oluyor?Konuşsana be adam.

MEHTAP:Babaaaa! Babaaaa!

DENİZ:Anneee!Ne oluyor?

FATMA:Yavrularııım.Gelin yanıma sıkı sıkı sarılın bana.Korkmayın sakın.

SEDAT:Yılmaz galiba irtifa kaybediyoruz.Baksana uçağın burnuna.

YILMAZ:Fatoş çocukları tut.Ben ön tarafa kabine bakacağım.Pilottan ses gelmiyor.

(Yılmaz kabine girdiğinde Pilot’un bayıldığını ve uçağın hızla irtifa kaybettiğini görür.Bu durumda yapacağı tek şey vardır.)


YILMAZ:Oturmalısın.Aldığın eğitimlerle ve aklında kalanlarla bu küçük uçağı indirmelisin.Evet evet.Çocukların,eşin ve iki çalışanın için.Kendin için değil.Onlar için yapmalısın.

SEDAT:Yılmaz ne yapıyorsun?

YILMAZ:Görmüyor musun pilot bayılmış? Uçağı indirmeye çalışıyorum.

(İçeriden çocukların çığlık sesleri gelmektedir.)

YILMAZ:Gir içeriye ve çocukları sakinleştir Fatoş’la birlikte.Konsantre olmalı ve bu uçağı şu görünen köydeki tarlaya indirmeliyim.Başarmalıyım.Hadi çabuk içeriye Sedat.

YILMAZ:Evvvet!İşte bu kadar.Ben demedim mi bu kuşu indireceğim diye.Fatoşş.Çocuklar nasıl?İyi misiniz hepiniz?Cevap versenize.

FATMA:Hepimiz iyiyiz Yılmaz.Mehtap başını çarptı sadece.Ama önemli değil.Sen nasılsın?

YILMAZ:Kapıyı açıyorum.Yavaş yavaş merdivenlerden inin aşağıya.Sedat gel buraya.Pilotu taşımalıyız.Hala baygın adam.Çıkartalım dışarıya.

SEDAT:Geldim Yılmaz geldim.

(Hepsi dışarıdadır)

YILMAZ:Fatoş çocukları alıp şuradaki ağacın altına gidin.Sedat sende tut pilotu oraya taşıyalım.Hadi çabuk.

(Ağacın altına gelirler.)

YILMAZ:Siz burada bekleyin.Ben şu köye doğru gidip yardım çağırayım.Pilotun durumu iyi değil.Nabzı yavaş atıyor.Hastaneye götürmeliyiz.Yoksa ölecek adam.

FATMA:Tamam Yılmaz.Sen merak etme bizi.

(Yılmaz oradan uzaklaşır.Patika yolda on dakika yürüdükten sonra gürültülü bir patlama sesiyle kolunda acı duyar,koşmaya başlar)

OSMAN:Dur be adam naraya gidarsin?Hele durasın yoksa diğer fişekle saçmaları bütün vücuduna yedirirem.Ona göreeee.

YILMAZ:Tamam tamam durdum.Niye ateş ediyorsun?Görmedin mi uçağımızla zar zor tarlaya indik.Bu köyde tanrı misafirlerini böylemi karşılarsınız siz?

OSMAN:Ne uçağı yalan söylema.Siz uzaydan galmişeniz.Ordaki de uzay gamisidir.Ben bakliyordum bu ziyareti yıllardır.Ellerini kaldır bakayım.

(Osman yaklaşır Yılmaza.)

YILMAZ:Ne uzaylısı ya.Sen deli misin be?Bak bir hastamız da var.Önemli bir kaza geçirdik.Hepimiz ölümden döndük.Hastaneye gitmeliyiz.

OSMAN:Evet ben bu göyün delisi çavuş Osman.Ellerini indırma sakın.Bu göyü ele geçirmenize izin vermayacağım.

(Osman Yılmazı yakından görünce haykırarak bağırmaya başlar)

OSMAN:Yatişin milleeet.Yıllardır söyladığım adam galmıştır göyümüze.O fılmlerde ki adam işte.Uzay gamisi ile göyün darlasına inmıstır ve ele geçirecek göyü.Ben sızlara söylamışdım.Yatişiiin.

(Köy çok uzaktır onlara.Kimse duymaz Osmanı.Yılmazın ellerini arkasından bağlar.)

OSMAN:Gasabada sinamada sanin uzay filmlarini çok izledim ben.Şimdida bizim göye galdin işte.Bekliyordum ben sani.İzin varmayacağim sizin goloniye.

YILMAZ:Sen gerçekten delisin.Ne filmi ne uzayı,ne ele geçirmesi ya.Beni çöz ve köyünüze götür.

OSMAN:Elbette götüracağim sani göyümüze.Ancak jendermaya gidiyoruz doğrucana.Hade çabuk yürü.

(Köy meydanına gelirler.Yılmaz önde Osman arkada silahı doğrultmuş durumda yürümektedirler.)

OSMAN:Mıhtaaaar.Uyan çabuk uyan.Göyümüzü uzaylılar işgal ediyor san mışıl mışıl uyuyorsun sıcacığ döşagında.Osman mavzida göyü savunuyor.Ey ahali uyanın yav.

(Muhtar ve ahali toplanır köy meydanında.Gördükleri manzara karşısında şaşırmıştırlar.)

-Ahhh deli Osman ahhh.yina yaptın yapacağini.

Gülüşürler.






Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

3/04/2008

Üç Film Özeti*


*Dramatik Yazarlık Kursu Ödevidir.

KABUSLAR EVİ-TAKİP
OYUNCLAR:FİKRET KUŞKAN,CİHAN OKAN,CANSU DERE,NERGİS ÇORAKÇI,AYLA ASLANCAN,TÜRKER TEKİN,BORGAHAN GÜMÜŞSOY,FUNDA ŞİRİNKAL,MUHAMMED ALİ TUNCER VE BİLGE ŞEN
SENARYO VE YÖNETMEN:ÇAĞAN IRMAK

FİLMİN KISA ÖZETİ:

İbrahim(Fikret Kuşkan) köyde büyümüştür.Çocukluğundan beri bir kurt adam tarafından takip edildiğini düşünen İbrahim sürekli farklı yerlerde yaşamaktadır.

Bir kasabaya gelir.Pansiyon yada otel aramaktadır.Sonra kararını değiştirir ve ev kiralar.Emlakçı Sema hanım(Bilge Şen)’ın ofisine girer.

Kasabaya uzak,ormanın içinde,tepeye yapılmış büyük bir ev tutar.Emlakçıya yazar olduğunu ve kitap yazdığını söyler.

Kendi hikayesini anlattığı bir roman yazmaktadır.

Çocukluğunun geçtiği köye bir yabani dadanır.Köyün güzel kızı Esme’nin (Cansu Dere) çocuğu kaybolmuştur.Esme çocuğunu ölü bulur ormanda.Köy halkı yabaniyi öldürmek için seferber olur.İbrahim’in babası yabaniyi(kurt adamı) öldürmeye çalışırken yaralanır.Bir gece kurt adama dönüşür ve annesini öldürür.

İbrahim evdeki babasının tüfeği ile onu yaralar ve kurt adam babası kaçar.

İbrahim’i amcaları yanına alırlar.Evden kaçar ve sürekli farklı yerlerde yaşamaya başlar.
Artık sürekli dolaşmaktan bıkmış ve bir karar vermiştir.

Bu eve gelir.Kurt adam onu gittiği her yerde takip ettiği gibi bu evde de takip eder.

İbrahim’i kız kardeşi arar telefonla.Artık sürekli dolaşmamasını ve yanlarına gelip onlarla birlikte kalmasını ister.İbrahim önceden olduğu gibi yerini yine saklar.

Bu evde kitabını bitirmeye ve kendini hayatı boyunca takip eden kurt adamla hesaplaşmaya karar vermiştir.

Bir gece kendi hikayesi olan kitabı bitirir ve eve camı kırıp giren kurt adamla hesaplaşmasını yaparak silahı ateşler ve intihar eder.

Eve gelen İbrahim’in ablası asıl yaşam hikayelerini anlatır polise ve emlakçı Sema hanıma.

İbrahim’in babası sürekli içen ve annesini döven kötü birisidir.Bir gece annesini döverken babasını tüfekle vurup öldürmüştür İbrahim.

Köylerine bir zaman kurt dadanmış ve köydeki hayvanları öldürmüştür.

İbrahim’i jandarma götürmüş ve ıslah evlerinde büyümüş sonra çıkmıştır.

Polis kırılan camın içeriden değil de dışarıdan kırıldığını söyler.



KABUSLAR EVİ-SON DANS
OYUNCULAR:HÜMEYRA,YETKİN DİKİNCİLER,MAHPERİ MERTOĞLU,MAHİR İPEK VE BİLGE ŞEN
SENARYO VE YÖNETMEN:ÇAĞAN IRMAK

FİLMİN KISA ÖZETİ:

Tekerlekli iskemleye mahkum Müyesser(Hümeyra) oğlunun işi gereği gelini ve torunu ile birlikte yeni eve taşınmışlardır.

Gelini Müyesser hanıma kötü davranmaktadır.

Müyesser hanım sevgilisi Selim’in(Yetkin Dikinciler) hayalini görmektedir evde.Selim Kore savaşına gitmiş ve bir daha geri dönmemiştir.Müyesser evlenmiş zengin bir hayat yaşamış sonra durumu kötüleşmiş,yürüyemez ve konuşamaz duruma gelerek tekerlekli sandalyeye oğlunun yanında gelinine mahkum kalmıştır.

Oğlunun geç geldiği bir gece gelini ile baş başa kalmıştır evde.Gelini ukala,yalancı bir kadındır.O ana kadar olduğu gibi o gecede Müyesser hanıma kötü davranmıştır.
Gelin yemekten sonra şarap içer ve yatar.

O gece eve Selim’in vücudunda Azrail gelir.

İnsanla,tanrı arasında ilişkilerden ölüm,kader gibi konularda tartışır Selim görüntüsündeki Azrail ile.Kendi için mi geldiğini sorar ona?

O sırada gelin su içmek için aşağıya inerken merdivenlerden düşer ve yuvarlanır.Azrail geline yönelir onun canını almak için.Müyesser gramofonu çalar ve Azrail’i durdurarak kendisine söz verdiği ama yapamadıkları son dansı yapmasını söyler.Bu son dans onun ölümüdür.Gelini yaptığı kötülüklere rağmen bağışladığını söyler.

Oğlu gece yarısı eve geldiğinde karısını yerde yatar vaziyette görür.Karısı yaşıyordur.

Ancak müyesser ölmüştür.



KABUSLAR EVİ:HAYAL-İ CİHAN
OYUNCULAR:ÇETİN TEKİNDOR,OKAN YALABIK VE BİLGE ŞEN
SENARYO VE YÖNETMEN:ÇAĞAN IRMAK

FİLMİN KISA ÖZETİ:

Cihan(Okan Yalabık) şehir ve işten uzaklaşıp sakin bir yerde dinlenmek için ormanın içinde,tepeye yapılmış büyük bir ev kiralar ve yerleşir.

Evde gariplikler olmaya başlamıştır.Bir hayaletin onu izlediğini hisseder.

İlk gece evde yemek olmadığı için emlakçı Sema hanımdan(Bilge Şen) bir şeyler rica eder.Mutfağa buzdolabına baktığında önce dolabı yiyecekle dolu görür sonra boş olduğunu.

Banyo aynasında birinin görüntüsü belirir.Gariplikler akşamda devam eder.Evde bir hayalet vardır.

Sema hanım yiyeceklerle gelir.Cihan evle ilgili sorular sorar ona.Önceki kiracıları ve neden bu kadar ucuz olduğu gibi sorular.Sema hanım bu ev hayaletlidir der.Şaka olduğunu söyler gülerek.

Gece evde gariplikler devam eder.Hayalet odaya girer ve çıkar.Cihan o gece uyuyamaz ve sabah olur.Kahvaltı için kasabaya iner.Kahvaltı yaptığı mekan sahibine evi sorar cevap alamaz terslenir.

Emlakçıya gelir.Sema hanım yoktur yardımına gelen genç bir bayan vardır evle ilgili aynı soruları ona sorar ondanda cevap alamaz.

Kimse Cihana evle ilgili sorduklarına cevap vermemektedir ve tedirgin olmaktadır.

Polis merkezine gelir.Orada da aynı şeyle karşılaşır.

Alışveriş yaparken sevgilisini çağırır,ancak sevgilisi gelemeyeceğini söyler.Eve gelir,yemeğini yer salonda kanepede uzanır.Uyanır ve evdeki gariplikler yeniden başlar.Elektrikler kesilir önceden aldığı mum ve aydınlatmaları yakar ve evin her köşesini aydınlatır.Çok korkmaktadır.Kendisini izleyen hayalete bağırarak ortaya çıkmasını söyler bağırarak.

Salonda karşılaşırlar.Kovalamaca başlar ev dışında.Cihan kovalar, hayalet kaçar ve onu yakalar boğazından sıkmaya başlar.Cihana her şeyi anlatacağını söyler.Ancak Cihanın bu anlatacaklarını kabul etmesiniz zor olacağını da söyler ona.

Hayalet Haluk (Çetin Tekindor) kendi hayat hikayesini anlatmaya başlar.Karısını kaybetmiş ve yalnız kalmıştır.Şirketteki görevinden de ayrılmaya ve şehirden uzaklaşıp bir kasabaya yerleşmeye karar vermiştir.

Bir ev tutup yerleşmiştir.Bu yeni başlangıcı sevmiştir bu evde.Sonraları uyuyamaz olmuştur.Günde 4-5 saat sonra bu günde bir saate kadar düşmüştür.İlaçlar kullanmış, araştırmış ancak faydası olmamıştır.Tuhaf ama uyumamakla daha çok yaşadığını keşfediyordur.Ancak zamanla yorulmaya başlamış bazen de bayılmalar başlamış.

Bu durum onu çıldırtıyordur.Hayaller görmeye başlamıştır.Yıllar önce ölen annesini sonra her şeyin hayaletini.Delirme noktasına gelmiştir.

Gördüğü en son hayal Cihandı.Bu eve gelen Cihan.Kendi hayalinde yarattığı Cihan.
Cihana söyler hikayesinin sonunda.”Gerçekte sen yoksun Cihan”

Bu hikayeyi dinleyen Cihan kabul etmez.Kabullenmez anlattıklarını.Cihana sorar.Senin geçmişin bile yok.Sen benim hayalimsin der.

Cihan polisi arar ancak cep telefonu rehberi boştur.

Haluk, Cihana kendisini terk etmesini söyler.Cihanı aynaya sürükler.Kendisini aynada göremeyen Cihan gerçeği anlar.O yoktur.Halukun anlattığı her şey doğrudur.

Cihanı kafasında yaratmıştır Haluk.Yalnızlığının yol arkadaşı.Cihanla hesaplaşmak ve uyumak istiyordur.Cihanın kendisini terk etmesini ister ve uyur.

Haluk uyandığında polis ve emlakçı Sema hanım vardır yanında.Nihayet uyumuştur o gece.Sema hanıma evden ayrılacağını söyler.Eski şirketine ziyarete gelir.Şirket sahibi yeni şirket müdürüyle tanıştırır Haluk’u.

O kişi Cihanın ta kendisidir.Burak .

“Gerçek nedir ki bir yanılsamadan başka.”

Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Üç Kısa Oyun*

*Dramatik Yazarlık kursu ödevidir.


I-“Külhanbeyi, sevdiği kıza şık bir hediye almak için alışveriş merkezine gider.”

II-“Öğrenci, hocasına ilanı aşk etmek için bir randevu ayarlamıştır.”

III-“Okuldan kaçan üç kolejli kız yağmurdan korunmak için sırılsıklam kahvehaneye girmiştir.”



I-“Külhanbeyi, sevdiği kıza şık bir hediye almak için alışveriş merkezine gider.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

(Saffet semtlerine yakın; yeni yapılan alışveriş merkezinde dolanmaktadır. )

SAFFET-İki saattir alışveriş merkezinde deli gibi dolanıyorum. Hala bir mağazaya girip de Zelihaya bir şey bakamadım yahu. Mahalleden çocuklardan biri şu köşeden çıksa görse beni ne derim ona bilmiyorum vallahi.

(Arkasından bir ses duyar. Seslenen komşularının en büyük kızı Zeynep’tir)

ZEYNEP-Saffet abi merhaba. Sen alışveriş merkezine gelir miydin? Ne yapıyorsun burada tek başına?

SAFFET-Eeeee.Şey ya.Bizim Ercü var ya.Hatice’nin abisi.O söyledi.Buraya piyango çekilişi için 75 model mustang otomobil getirmişler.Ona bakmaya geldim.Bilirsin eski otomobillere bayılırım.

ZEYNEP- Hıııı.Evet.Biraz önce bende gördüm. Kırmızı bir otomobil üst katta. Muhteşemdi. Yakışıklı prens ve prensesini bekliyor.

SAFFET: Gördüm şimdide gidiyordum seninle karşılaştık.

ZEYNEP- Çıkış bu tarafta değil Saffet abi sen ters yönde dolaşıyorsun. Şu taraftan gideceksin.

( Saffet ile Zeliha ertesi gün mahallenin muhallebicisinde öğlen buluşurlar.)

İkinci Bölüm

SAFFET-Zeliha kız sen bizim mahallenin…Yok ya bizim semtin…Yok yok İstanbul’un en güzel kızısın biliyor musun?

ZELİHA-Mahallenin en sert ve mert delikanlısının ağzından çıkan bu iltifatlar beni şaşırtmadı değil. Teşekkür ederim Saffet.

(Muhallebi siparişlerini verirler. Zeliha gülümser.)

ZELİHA- Zeynep dün seni alışveriş merkezinde görmüş. Sen gitmezdin öyle yerlere.

Saffet:Öhhhö!Öhhö!

(Zeliha ayağa kalkar ve Saffetin sırtına vurur.)

ZELİHA-Maşallah.Maşallah.Al bir bardak su iç.

SAFFET- Kıza bak hele. Hemen ulaştırmış haberi. Neyse. Neden orada olduğumu da söylemiştir sana. Durur mu onun ağzında bakla hiç?

ZELİHA-Yok canım o kadarda sormadım. Günün sürprizi kaçmasın? Demi?

(Saffet cebinden kutu ile bir zarf çıkartır.Masaya Zelihanın önüne koyar.)

SAFFET-Ben böyle duygusal anlarda nasıl konuşulur bilmem. Öyle süslü laflar söyleyemem. Geçen yılda iki kelimeyi bir araya getirememiştim biliyorsun.

ZELİHA-Evet. Duygularını şatafatlı sözlerle dile dökemeyen ancak yüreği çok zengin bir erkeksin sen. Bu yüzden sevdalıyım ben sana Saffet. Seni çok seviyorum ben.

SAFFET-…

(Paketi ve zarfı açar.)

ZELİHA-Canım benim. Eminim ki çekilişteki o eski model mustang otomobil bizim bilete çıkacak. Çıkmazsa bile seninle birlikte kazanır o çok sevdiğin mustang otomobili alırız değil mi?

SAFFET-Evet Zeliham. Evet.


II-“Öğrenci, hocasına ilanı aşk etmek için bir randevu ayarlamıştır.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

(Üniversite anfisin de Aslı ve Melih göz göze gelirler.)

MELİH-Hocam kusura bakmayın. Otobüsü kaçırdım. Ama son anda dersinize yetişebildim, girebilir miyim?

ASLI- Tamam Melih oturabilirsin yerine.

(Arka sıraya oturur.)

MELİH-: Çıldıracağım ya.Nerede söylesem onunla konuşmak istediğimi acaba?Ben ilk defa kendimi böyle aciz hissediyorum bir kadın karşısında.Üç buçuk yıl boyunca bir çok kızla çıktım okuldan.Ama şu beş aydır ne yapacağını bilmez vaziyette şaşkın şaşkın okula gelen,bir kızla bile çıkamayan,sabahlara dek bir kadını düşünen adam olup çıktım.Olamaz böyle bir şey.Tanrıııııııım.

ASLI- Melih sen dersi dinlemiyorsun galiba. Bir sorun mu var?

MELİH-Yok hocam.Bir sorun yok.

(Ders biter, Aslı bütün öğrencileriyle mezuniyet töreninde buluşmak üzere vedalaşır.)

MELİH- Aslı. Bir dakika.

ASLI- Melih odama gel orada konuşalım. Olur mu?

MELİH-…

İkinci Bölüm

(Beş dakika sonra Aslının odasının kapısını çalar.

MELİH- Girebilir miyim?

ASLI- Sormana gerek var mı Melih? Ben davet ettim seni odama. Biliyorum her şeyi. Bana ne söyleyeceğini de.

MELİH Ama…

ASLI- Biraz önce beni ismimle çağırman. Hocam dememen.Sonra ilk derste ve sonraları bir çok derste yaptığın gibi son anda derse yetişmeler. Ben dersi anlatırken anlattıklarımı dinlememen.Bakışlarını benden ayırmaman.Hep beni dikkatli gözlerle takip etmen.Bu ilgi alakanın sebebini ilkokul çocuğu bile anlar bu kadar zamanda. Müsaade et anlayalım ? Değil mi?

(Aslı gülümser.)

MELİH-Aslı ben sana söyleyecektim.Sana deliler gibi aşık olduğumu.Bu aşk kendimi tanımaz hale getirdi beni.Kendime şaşmam bir şey değil,bütün arkadaşlarımda son aylardaki halime inanmıyorlar zaten.Bu sen olamazsın diyorlar.Hayatta böyle şeylerde geliyormuş insanın başına.

ASLI-Hiç düşündün mü?

MELİH-Neyi?

ASLI-Bana olan ilginin karşılığı olamayacağını?

MELİH-Demek öyle.Bu aşk tek taraflı öylemi.

ASLI-Evet

MELİH-Bu kadar kesin yani.Bana hiç mi ilgi duymadın?

ASLI-Senden hoşlanmadığımı söylemedim.Belki aylardır senin bana olan duygularını anladım evet.Bunu birçok defa düşündüm.İlk başlarda kabul etmesem de sonraları bende senden hoşlandığımı fark ettim.

MELİH-O zaman neden karşılığı olamaz bu aşkın söyler misin?

ASLI-Olamaz Melih.Çünkü ben evliyim.Ve eşim altmış gündür komada.Makinelere bağlı olarak yaşam mücadelesi veriyor.Bunu bilemezsin.Kimse bilemez.Üniversite yönetiminden rica ettim kocamın bu durumunun kesinlikle okulda konuşulmamasını.Onlarda sağolsun beni kırmadılar.Diyeceksin ki kocanın bu durumunda bile bana nasıl ilgi duydun.Nasıl yaparsın bunu.Kocam Mehmet’le kavga etmiştik o gün.Evliliğimizde iyi gitmiyordu zaten.Telefonla en son tartışmamızdan sonra ona boşanmak istediğimi söyledim.Oda arabasına atladığı gibi bana geliyordu.Trafik kazası geçirdi.O günden beri komada.

(Aslı ağlamaya başlar.Melih aslıya sarılır.)


III-“Okuldan kaçan üç kolejli kız yağmurdan korunmak için sırılsıklam kahvehaneye girmiştir.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

DİLARA-Kızlar şuradaki kahvehaneye girmekten başka çaremiz yok gibi gözüküyor.Baksanıza yağmur çok şiddetlendi.Cem’i yarın bir kaşık suda boğacağım görürsünüz.Bizi bu yağmurlu havada hem de bu izbe bir yerde arabadan atmasının hesabını verecek.

ŞULE-Dilara sende çok üstüne gittin Cem’in.Çok sinirlendirdin çocuğu.Bak sana sinirini hem senden hem de bizden çıkartmış oldu bizi burada bırakarak.

FİLİZ-Evet yaa.Gerçekten.Ne güzel eğlenecektik hep birlikte.Kız Şule Cemin arkadaşı ne tatlı çocuk tu dimi.

DİLARA-Hadi hadi çeneniz düştü.Sırılsıklam olduk siz hala durmuş günün kritiğini yapıyorsunuz.

(Karşı kaldırıma geçer ve kahvehaneden içeriye girerler.)

HIZIR-Salih ağabey davetsiz misafirlerimiz var.

SALİH-Hızır!Hadi masaları sula daha bakkala çay götürecen.Oyalanma.

HIZIR-Tamam da bu yağmurda nasıl götürürüm çayları baksana kızlar bile buraya sığındılar.

SALİH-Kızlar sizin ne işiniz var burada.Yolunuzu şaşırdınız galiba.

DİLARA-Efendim kusura bakmayın dışarıda çok yağmur yağıyor.Bizde buraya girdik mecburen.Bir mahsuru yoksa yağmur dinene kadar burada kalabilir miyiz?

SALİH-Kalın kızım ne mahsuru olacak.

DİLARA-Teşekkürler efendim.

SALİH-Geçin şöyle oturun.Hızır koş oğlum hem bakkala çayları götür hem de selpak al birkaç tane gel hemen.

HIZIR-Ah Salih abi ah.Bu yağmurda yine gönderdin ya beni.

SALİH-Koooş Hızır gibi yetiş.Hehehehe.

(Kızlarda gülüşürler aralarında.

Birazdan Hızır gelir uzatır selpakları kızlara)

HIZIR-Buyurun kızlar.Çok ıslanmışsınız.Kurulanın.

SALİH-Hızır rahat bırak kızları bakayım.Eveeet.Siz buranın insanı değilsiniz.

(Kahveye mahallenin yakışıklı delikanlısı Samet ve iki arkadaşı girer.
Kapıya başlarını çeviren kızlar aralarında sesli bir şekilde gülüşürler. Filiz Şuleyi dürterek sessizce.)

FİLİZ-Kız Şule şu giren çocuğa baksana ya.Ne kadar yakışıklı değimli?Ne dersin Cemden daha yakışıklı değilmi?Baksana şu boya posa yürüyüşüne.

DİLARA-:Filiiiz.Çok oluyorsun bak.Bacaklarını ikiye ayırırım ağzımı bozma benim şimdi.

SALİH-Ooooooo Samet yiğidim hoş geldin.Hoş geldiniz çocuklar.Geçin şöyle.Bakın mahallemizin davetsiz misafirleri var,yollarını şaşırmış göçmen kuşları.

(Salih bir kahkaha atar,ustasının güldüğünü görüp ondan kuvvet alan Hızır da basar kahkahayı.)

SAMET-Salih ağabey eğer ki davetsiz misafirlerimiz var ise bize de misafirperverlik düşer,gülmek değil.

(O anda keserler kahkahalarını ve bir an sessizlik olur kahvede.)

SAMET-Ablalar hoş geldiniz mahallemize.Sizin gibi kızların buraya düşmesi beklenmeyen bir durumdur.Ama yinede tanrı misafirimizsiniz.Salih ağabeyimin yaptığına da aldırmayın o çok iyi bir ağabeyimizdir kendisi.Hızır koş ocaktan üç tane tavşan kanı çay getir ablalarımıza.Sohbet çaysız olmaz değil mi?

(Kızlar birbirlerine bakarlar, şaşkındırlar.)

HIZIR-Tamam Samet abi hemen getiriyorum tavşankanı çaylarınızı, seninki ve arkadaşlarının hep aynısından mı olsun abi?

SAMET-Evet.Evet.Aynı.

(Çaylar ve kahveler gelmiştir.

Kahveye Cem girer.)

Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...