Showing posts with label Anı. Show all posts
Showing posts with label Anı. Show all posts

1/29/2017

Livane Culture Journal Radio Program



Livane Culture Journal Radio Program

Program Introduction (Summary):
Livane Culture Journal Radio Program, prepared and presented by Editor Kursat Ural and Painter Serdar Samancıoglu, has been published within the framework of Livane Culture Magazine with the number of 1307–0371 ISSN, which has been published on www.livane.org for nearly two years.
Production and Production:
Production Coordinator: Kursat Ural
Prepared and Presented by: Painter Serdar Samancıoglu-Kursat Ural

ProgramTanıtımı(Özet ):
Yaklaşık iki yıldır www.livane.org adresinde 5 sayı yayımlanan 1307–0371 ISSN belgeli Livane Kültür Dergisi çerçevesinde düşünülen ve yayınlanmakta olan Editör Kürşat Ural ve Ressam Serdar Samancıoğlu’nun hazırlayıp sunmuş olduğu Livane Kültür Güncesi Radyo Programı
Yapım ve Prodüksiyon:
Yapım Koordinatörü:Kürşat Ural
Hazırlayan ve Sunanlar: Ressam Serdar Samancıoğlu-Kürşat Ural

4/21/2016

Versailles Sarayından Bazı Kareler










*Fotoğraflar tarafımca amatörce çekilmiştir.

Mardin Yemekleri



Ebrar Lokantası
Kepabçı Rido

Ebrar Lokantası
Sadık Künefe
Ebrar Lokantasında yediğimiz yemekler çok lezzetliydi.Eski Mardin de bulunan Kebapçı Rido'nun kebabı, Sadık künefede yediğimiz künefe harikaydı. Eski Mardin'e gelipte bu lezzetlerden sakın mahrum kalmayın.
*Fotoğraflar tarafımdan amatörce çekilmiştir.

6/05/2008

İstanbul Ressamı Serdar Samancıoğlu'nun Sergisindeydik.






Geçtiğimiz Mayıs ayında, İstanbul Ressamı değerli ağabeyim Serdar Samancıoğlu'nun Ortaköy Sanat Galerisindeki sergideydik. Yirmi gün açık olan serginin ziyaretçileri arasında Beşiktaş Kulübü eski başkanlarından Süleyman Seba, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ve santçının diğer konuk dostları da vardı.


Kürşat Ural


"bırak yaşamına şiir girsin"

1/08/2008

Bir İlana Yazılmış Yazı*

*Uzun zaman önce karaladığım bir yazı.
Çok param yok, ancak üniversite yıllarında da uğradığım Beyoğlu’nda ki hani hasır oturaklarda oturup yemek yenen dürümcü var ya. Orada yerim genellikle dışarı çıktığım zamanlar yemeğimi.

Aslında, yine üniversite yıllarında çıkardığım ve yayın yönetmenliğini yaptığım gazete ve derginin kağıt toplarını Cağaloğlu yokuşundan sırtımda matbaaya taşırken etraftaki kağıt kokusu ve o matbaa makinelerinin sesleri işledi içime ve beni yayıncılığa iten güç oldu hep.Çok kolay olarak gördüğüm reklamcılığın ise kapısından döndüm her seferinde.

Her zaman daha iyisi için zamana meydan okuyarak yaptığım çalışmalar genelde patronlarımı kızdırmıştır. Ancak işin sonunda gelen başarı ile yüzü gülen ve memnun olan yine patron olmuştur. Bir kaç defa alıp ceketimi çıkmışımdır oradan.

Alternatif dergi demişsiniz ya, aslında şu sıralar bütün hazırlıkları bitmiş, farklı sektör ve meslekte insanları bir araya getirerek içeriğini ve çalışmalarını bitirdiğim bir dergi projesi içerisindeyim. Bu dergiyi çıkartmak için Karadeniz tur organizasyonu yaparak kazanılacak parayla derginin masraflarını karşılayacak kadarda istekli ve hırslı birisiyim. Yakında e-dergi olarak yayında olacağız.

Orhan babayı severim. Çalıştığım müzik sektöründe durumun kötü olmasına rağmen hala Orhan babanın klasiklerine ve diğer albümlerine olan talebi ve siparişleri gördükçe de heyecanım daha da artıyor. Bu toplumun bireylerinin aynası olmasaydı üstüne boşuna yüksek lisans tezleri hazırlanmazdı sanırım. Değil mi? Çıkardığım gazetede ki on yıl önceydi Orhan Gencebay, müziği ve toplum üzerine yazıyı da yayımlamıştım ayrıca. Buda ona olan hayranlığımın bir ispatıdır ayrıca.

Mahalle bakkalı zor zamanlarda yetişirdi imdadımıza. Aslında hala öyle diyebilirim. Yine öğrencilik yıllarında kabarık veresiye defterimize rağmen yumurta, patates, makarna veren bakkalımızı hatırlattığı için de.

Yazdım bunları. Okuduğumda ilanınızı yazmalıyım dedim kendi kendime.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/27/2007

O gün

Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi son sınıftaydım. Çanakkale şehitleri anısına Donanma Komutanlığı desteğiyle oratoryo çalışmalarımız vardı askeriye sinema salonunda. Hafta sonları çalışmalarımız olurdu ve epeyce kalabalık bir gruptuk.

Ben, Necmettin Halil Onan'ın istiklal savaşımızla özdeşleşmiş o şiiirini okuyordum provalarda. Gösteride aldığım sorumluluk benim için çok önemliydi. Tiyatro sahnesinde sivil,askeri izleyicinin önunde kutsal ve hepimiz için değeri çok büyük olan bu günde müthiş bir heyecanı yaşayacaktık hep birlikte.

O an gelmişti işte.Başlıyorum okumaya. Titrek başlayan sonra gürleşerek devam eden o mısraların heyecanını şu an yaşıyor gibiyim sanki. Önde oturan askeri ve sivil erkan arkalara doğru bu toprağın insanı halkımız katıldı o dizelerin heyecan verici kutsal derinliğine. Müthiş bir andı.

Başarıyla bitirmiştik gösterimizi. Hepimiz, Gölcük Donanma Komutanı tarafından tek tek tebrik edimiştik.Çoşku, anlatılmaz bir heyecan vardı.Ve askeriye başarımızdan ötürü bize bir sürpriz gerçekleştirmişti.

Bir donanma gemisine davet etmişlerdi bizi. Çok güzel bir gündü.


Sizlerle paylaşayım dedim.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/06/2007

"Oyunu Bozuyorum" Tiyatrosuna Gittik.*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.
“Oyunu Bozuyorum”

“Oyunu Bozuyorum” Tiyatro Oyununa Gittik

Geçtiğimiz Kasım ayında Garaj İstanbul’da oynanan “Oyunu Bozuyorum” isimli tiyatroya gittik. Ben, solgun bakışlı ürkekliğim ve arkadaşlar. Beş kişilik grupta tek erkek bendim. Oyun hakkında bilgiler ve düşüncelerim aşağıdaki anlattığım gibidir.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; önceden çağdaş tiyatro oyununa gitmemiştim. Bu ilk olmuştu. Yazacaklarımı da yanlış anlamayın sakın, tiyatro bilgisi olan, çok tiyatroya giden bir insan değilim, olmadım asla. Sadece oyunu izledikten sonraki bende bıraktığı etki ve izlerdir anlattıklarım.

Oyun başlamadan önce salona girmeden dışarıda oyunu yazan Meltem Arıkan ile yapılan söyleşiyi izledik. Sanırım konuşan kişi oydu. Daha sonrada “Oyunu Bozuyorum” Tiyatro oyununu.

Oyunu beğenmek ya da beğenmemek arasında ki bir kararsızlıkta yorumlayacağım.Belki sonunda net bir şey söylerim.

"Oyunu Bozuyorum" bir kadının kendi varoluş yolculuğundan yola çıkarak; görmezden geldiğimiz namus cinayetleri, ahlak kavramı, ensest, tecavüz gibi gerçekleri sorguladığı ve sözünü cesurca söylediği bir oyun."Kadınların kadın olabilmesi için erkeklere, erkeklerin erkek olabilmesi için kadınlara gereksinim vardır. Ancak yaşamın temeli dişi olduğu için değişim kadından başlamak zorundadır. Kadınlar kadın olarak var olamazlarsa, erkeklerin erkek olabilme şansları yoktur." diyen Meltem Arıkan'ın sözcükleri Övül Avkıran ve Mustafa Avkıran'ın yönetmenliğinde radikal bir yaklaşımla bedenler üzerinden dile geliyor. Kadınları ve erkekleri insan adı altında tanımlayan toplum onların yönetilmelerini kolaylaştırır. Kadınların ve erkeklerin varoluşlarını talep etmeleri, varoluşları için başkaldırmaları ise topluma bir meydan okumadır. Toplumu, aileyi, inançları sorgulamak ve yeniden tanımlamak... Doğru olduğu iddia edilerek bize dayatılanların, bilincimizle ve bedenimizle gerçekliklerini sınamak... Bize korkular edindiren bu toplumsal yaşam biçimine karşı çıkan yazar Meltem Arıkan ve "oyunu bozuyorum" ekibi oyunu bozuyor.Kışkırtıcı, aykırı ve rahatsız edici...
Yazan: Meltem Arıkan Yöneten: Övül Avkıran & Mustafa Avkıran Ses Tasarım: Selçuk Artut Görüntü Yönetmeni: Veysel Tekşahin Teknik Yönetim: Abstre Işık Tasarımı : Yüksel Aymaz Proje Asistanı: Roza Erdem

Oyun yukarıda tanıtımında söylendiği gibi bir oyun evet. Bahsedilen açıklamaların bir kısmına katılıyorum.

Oyundaki diğer detaylardan bahsetmek istiyorum kısaca.

Teknolojinin yardımıyla modern tiyatronun kullandığı-emin değilim- görsel malzemelerle ki bunlar, oyun içinde önceden oynanıp çekilmiş filmin sahne zeminine yansıtılması, sahnenin solundaki dış ses(erkek), oyunun İngilizcesinin sahne arkasında gösterilmesi, seyircilerin önünde, en arkasında ışık, müzik ve oyun içinde konuşan diğer kişilerin gizli değil de görülen bir ortamda olmaları. Bunlar benim önceden bir tiyatro oyununda karşılaşmadığım görüntülerdi. Çağdaş tiyatroda bu olsa gerek.

Tabiî ki oyunu sahnede tek kişi oynuyordu. Tek kişilik bir oyundu.

Oyuncunun performansı beni açıkçası çok etkilemedi. Ses tonunu beğendim ama. Erkek sesi de anlaşılır duru tok bir ses değildi. Okuduğu metinler sahnede zemine yansıtılmasına rağmen anlayamadım, kaçırdım bazı anları. Sahne zeminine yansıtılan önceden çekilmiş görüntüler ve diyaloglar da aynı şekilde.

Oyun erkeğe, kadına sokaktaki sıradan birine bir mesaj vermek istiyordu. Evet.

Farklıydı. İlginçti. Rahatsız ediciydi.

Yaşama dair kadına yönelik şiddet, tecavüz ve diğer müdahaleleri anlatması diğer seyirciye ne kadar ulaştı bilemem ama bana ulaşmadı. Sorgulatmadı, düşündürtmedi fazlaca.

Aklımda oyunun metninden bazı bölümler, tek kişilik gösteri ve arkasındaki kadroyla birlikte iletmek istediği mesaj değil, sıradan ve sonu bir an önce gelsin dediğim bir saat, bazen sıkıldığım bunaltan rahatsız edici anlar kaldı daha çok. Seyircinin oturduğu koltukta rahat değildi. Teknik ve farklı bir konu ama önemli. Nede olsa bir buçuk saat oradasınız ve dikkatinizi dağılmaması lazım. Neyse. Devam.

Oyunun başındaki taciz ve sonundaki tecavüz belki ortalarındaki biraz didaktik öğretici hukuki ve bilimsel anlatımlar kaldı diyebilirim. Bunu çok olumlu bulmasam da. Müzikler etkileyiciydi. Ancak sahnedeki hareket tekrarları çok geldi bana. Tek kişilik oyunun belki de açmazlarındandır.

Küfürlü anlatılardan rahatsız oldum. Yalınlık, açıklık. Severim bu anlatımı. En çıplaklığı ile. Ancak bu şekilde yapılmasını sevmedim.

Oyunu beğenmedim. Evet. Belki de o anki ruh halime uygun bir oyun değildi ya da ben geleneksel tiyatroyu seviyorum. İçinde komedi olan, dramda olan ve farklı karakterlerin olduğu oyunları seviyorum. Ne bileyim.

Oyun bende bir etki bıraktıysa da bireysel tercihim bir daha çağdaş tiyatro olur mu bilemem? Ya da tek kişilik böyle oyunlar.

Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

10/19/2007

Yaş Otuz Beş Ömrün Yarısı...

23.08.2006
İnsan kendi doğduğu günle ilgili ne yazar ki?

Ancak neden yazdım bu yazıyı. Çünkü yaş otuz beş oldu. Hepiniz bilirsiniz Cahit Sıtkı Tarancı’nın Otuz Beş Yaş Şiiri’ni.

Ortasına mı geldim ömrün yoksa başka bir şey mi bilemem tabiî ki? Ancak insan otuzlu yaşlarda yaşamının çok farklı, anlatması gerçekten zor bir evresinde olduğunu düşünüyor. Hatta bunu fark ettiğinde ise şöyle bir silkeleniyor ve yılları, ayları, günleri, saatleri bile dolu dolu geçirmek istiyor inanın.

Yaşama geçmiştekinden daha farklı sarılıyor belki de. Anlayacağınız çok karmaşık duygular ve düşünceler içinde buluyor kendini. Bende aynen öyleyim işte!

Aslında yıllardır karmaşa ve kaosu severek ve isteyerek içine dalmıştım. Şimdi neden korkuyorum ki bu karmaşadan.Korkmamalıyım.

Bu ruh halinden kurtulmak yerine yaşamımda sürekli karşılaştığım plansız ve programsızca daha da çok tesadüflerin girdabına bırakayım kendimi solgun bakışlı ürkekliğimle.

Seviyorum yaşamayı, seviyorum insanları ve kadınımı. Solgun bakışlı ürkekliğimi.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Rodin Sergisi

26.08.2006

İki hafta önce gezdik sergiyi solgun bakışlığı ürkekliğim ve yeğeni ile. Sergi 3 Eylüle kadar devam edecek.

Benden size tavsiye. Mutlaka gidin ve gezin sergiyi.Çok farklı ve sizi gerçekten büyüleyecek bir evrene sürükleyeceğine garanti veririm.

Gidenlerde gitmeyenlere önersin mutlaka. Ha birde sevgilinizle birlikte giderseniz Rodin’in dünyasına yapacağınız bu yolculuktan daha farklı bir tat alacağınızda kesin.

İyi seyirler.



Aşağıdaki bilgiler Sabancı Üniversitesi sitesinden alınmıştır.
http://muze.sabanciuniv.edu/rodin/index.php

*Modern çağın en önemli öncüleri arasında sayabileceğimiz bir sanatçı...Phidias ve Michelangelo'yla birlikte heykel sanatının gelmiş geçmiş en büyük üç ustasından biri... Düşünen adam, Öpüşme, Cehennemin kapısı, Balzac gibi yapıtlarıyla insanlığın belleğinde hiç silinmemecesine yer etmiş bir yaratıcı... Yapıtlarıyla olduğu kadar düşünceleriyle, kavgalarıyla, ünlü aşkları ve çalkantılı yaşamıyla bir çağa damgasını vurmuş büyük deha: Auguste Rodin! Auguste Rodin, Avrupa sanatının köklü heykel geleneğini 19. yüzyılın gözü yaşlı Romantizm'inden 20. yüzyıla ve Modern çağın büyük sanat serüvenine taşıdı. En küçük heykellerinden en görkemli anıtlarına kadar, hep aynı güçlü soluk ve aynı şaşırtıcı ustalıkla, "heykel"in ne olup ne olmadığını, dönemine ve gelecek kuşaklara gösterdi. Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Picasso'dan sonra bu kez de heykel sanatının bu büyük ustasını salonlarında ağırlamaktan onur duyuyor. Bu sergi için heykeltraşın koleksiyon ve yapıtlarının mirasçısı Rodin Müzesi'nden ödünç alınan 203 parça arasında, sanatçının Düşünen adam, Öpüşme, Yürüyen adam gibi ünlü yapıtlarının yanısıra 100'e yakın heykel, çok sayıda desen, eski fotoğraflar ve yine sanatçının koleksiyonundan bir dizi antik dönem heykeli yer alıyor. Bütün bunlar, Rodin'in gençliğinden başlayarak en ünlü yapıtlarına dek katettiği yolun izlenmesine olanak verdiği gibi, onun daha az tanınan çizer ve koleksiyoncu yanlarına da ışık tutuyor. Heykelin Büyük Ustası Rodin İstanbul'da sergisi, bir sanat dehasını daha İstanbullu sanatseverlerle buluşturuyor. Tarihler:13 Haziran 2006 - 3 Eylül 2006Ziyaret Saatleri:Salı, Perşembe, Cuma, Pazar 10:00-19:00Çarşamba, Cumartesi 10:00-22:00Pazartesi günleri müze kapalıdır.Son biletler Müze kapanışından bir saat önce satılır.Müzemiz Ramazan ve Kurban bayramlarının ilk günü ve 1 Ocak tarihinde kapalıdır. Giriş Ücretleri:Tam bilet - 10 YTLGrup bileti - 7 YTL(en az 10 kişi)* Grup ziyaretleri için rezervasyon talebinizi en az bir hafta önce yollayınız.İndirimli bilet - 3 YTL(Öğrenci ve Öğretmenler, 60 yaş üzeri)14 yaş ve altı çocuklar ile bir refakatçi, engelliler ve 1 refakatçi, Sabancı Üniversitesi akademik ve idari personeli ve öğrencileri için giriş ücretsizdir. * Sesli Rehberlik hizmetimiz bilet fiyatına dahildir. Sakıp Sabancı Cad. No: 22Emirgan İstanbulT: 212 277 22 00F: 212 229 49 14
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

10/10/2007

Ben Bu Yolculuğa Varım.Ya siz?



Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Sizce Cumhurbaşkanı Gül mü Erdoğan mı?

Meclis başkanlığına Köksal Toptan seçildi. Akp Cumhurbaşkanlığı için belirlediği adayını açıkladı.

Sizce halkın yada şöyle söyleyeyim AKP seçmeninin meydanlardan da telafüz ettiği Abdullah Gül mü?

Yoksa nihai hedefi Cumhurbaşkanlığı olan Recep Tayyip Erdoğan mı çıkacak köşke?

Öyle görünüyor ki Recep Tayyip Erdoğan,Abdullah Gül'den sonra kesin cumhurbaşkanı.
Ne dersiniz?
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Emin Çölaşan Hürriyetten kovuldu mu? Çıkartıldı mı?

Uzun zamandır almadığım ve internetten de okumadığım Hürriyet gazetesinden kovulduğu iddia edilen Emin Çölaşan ile ilgili haberleri medyadan takip etmişsinizdir.

Önceleride Radikal gazetesinden 40 gazeteci kovulmuştu hatırlarsınız.

Sizce bu gelişmeler bize nelerin habercisi acaba?
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Yaş Otuz beş, ömrün yarısını devirdik!! Oldu otuz altı.Hadi bakalım.

Geçen yıl Otuz beş dedim şimdi oldu otuz altı .

Asıl olan ne biliyor musunuz?Otuzlu yaşların ikinci evresi gerçekten mutluluk verici.Bunu erkekler adına söyleyebilirim sanırım bu dediğime kadınlarda katılır kendi namına.

Otuzlu yaşların mutluluk verici yanları nedir diye sorarsanız bana şudur diye somut şeyler sıralayamam size.Ancak şu an hissettiğim duygu bu işte.

Bu yaşlarda belki hayata daha düzeyli,daha sağlam ve daha umutlu bakıyoruz.Geleceğe dair hedeflerimiz,isteklerimiz daha bir belirgin hale geliyor.Önceki belirsizlikler,şeffaflıklar ve siyah olan herşey yerini net bir görüntüye bırakıyor.Buna eminim.

Hepimizin hayatı gerçekleşen isteklerimizle ve beyaz umutlarla geçsin.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

4/19/2007

Bengisu



Bengisu Edebiyat Dergisi

Yıl 1994. İki sayı Karınca isimli öğrenci gazetesini çıkardıktan sonra kadroyu kendi kararımla dağıttım. Edebiyat dergisi çıkarmak istiyordum.

İstanbul Üniversitesi İktisat fakültesinde o yıllarda okul giderlerimi karşılamak için ders notları satışı yapıyordum alt sınıflara. Sonra duyurusunu yaptım çıkartacağım derginin. İşte böyle başladı Bengisu Edebiyat Dergisinin macerası.

İlk dört sayı Bengisu şiir olarak çıktı. Hani şu cep şiir kitapları vardır ya. O boyutta işte. Dergi kadrosu ile birlikte ayrıca şiir topluluğu kurmuştuk. Birde Öğrenci Kültür Merkezi Edebiyat kulübüne üye olmuştuk topluca. İki yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat şenliklerini düzenledik arkadaşlarla. Söyleşiler,Panel,Tiyatro,Müzik ve şiir dinletileri.

Zor sayılırdı o zamanlar kendi olanaklarınla dergiyi çıkartıyorsun ve dağıtım,satışını gerçekleştiriyorsun. Ama Bengisu şiir topluluğunda ki bütün arkadaşlar özveriyle çalışıyordu bu dergi için. Gerekirse dergi resimlerini çizen arkadaşımla birlikte Cağaloğlu yokuşundan kağıtçıdan aldığımız kağıtları matbaaya, dergiyi oradan mücellithaneye. Hatta arkadaşlarla birlikte dergi ciltlemesini bile birlikte yapmıştık bir seferinde. Sahiplenmişti herkes dergiyi. Canla başla maddi manevi çalışıyordu dergi için.

İlk sayıları şiir seçkisi olarak çıkan dergimiz daha sonra ciddi yaklaşımlarla dopdolu çıkmaya başladı. Beşinci sayımızda içeriği daha da zenginleştirdik. Öyküler, röportaj, denemeler. Okur mektupları ve ürünleri derken.Ahmet Altan’la söyleşi yapılmıştı.Sonra ki sayıda Can Yücel’le.

Bağımsız olarak, kendi imkanlarınızla dergi çıkartmak zordu elbette. Ancak birde üniversite de çıkartıldığı için mezuniyetten sonra böyle bir faaliyetin devam etmesi de ayrıca bir zorluktu tabiî ki.

Derginin son sayısı Can babayla yapılan röportajın olduğu sayıdan sonra dergi çıkmadı. Birde şunu belirtmeden edemeyeceğim..Kişisel olan bir durum bu anlatacağım.Derginin yasal başvurusunu yapmadığım için (beyanname vermeden mevkuta yayınlamak suçundan) yargılanıp ceza aldım.Bu da hayatımın beş yılını ve belki de sonrasını çok olumsuz etkiledi diyebilirim.

Bengisu’nun ortak bir başlarken yazısı vardı, hatırladığım kadarıyla başı şöyleydi:

“Bizler Bengisu’yu sevgiye yol veren şiirlerde bulduk. Ve beraber yudumladık şiirin coşkulu dizelerini.”diye devam eden bir yazı.

Dostlukla kalın
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...