“Livane” is the name of a place there. A local name that does not touch the ears of most of us. We will talk about Livane, which we know. Livane means a distant city… A city where no one knows precisely where it is and what its borders are… We have something to say; we take it, and we appear. We will aim to transfer this sound from your ears to your heart.
4/10/2016
10/22/2014
Serdar Samancıoğlu Resim Sergisi ve Şiir Dinletisi
4 Kasım 2014 Salı Günü 19:00-20:00 " Kurtuluş Savaşı Destanı" Şiir Dinletisi
Yapım Koordinatörü: Kürşat Ural
Seslendiren: Serdar Samancıoğlu-Resim Sanatçısı
Sunan: Pelin Karen
Çizimler: Nuri Kurtcebe-Karikatürist
Müzisyenler:
Ud -Tolga Karaaslan
Viyolonsel-Mehmet Dinleyen
Ney -Avni Özaydın
Yer: Afife Jale Salonu/Ortaköy Kültür Merkezi
4 Kasım 2014 Salı Günü 20:00 Sergi Açılışı/Kokteyl
Yer:Ortaköy Kültür Merkezi/Sergi Salonu
12/29/2013
Son ve Tek Fotoğraf
Babaanneme…
O benim kelimeleri sıralamamda ki tek sebep
hatta yaşamamda ki
uzun zamandır yazmayı düşünüp de
her seferinde yapamadığım
vazgeçtiğim hep
babaannem
ölümün rengi onunla siyaha büründü geçen kış
hiç aklından geçirmediği ölüme inat
köye dönüp toprağa hasret elini
değdiğinde ki heyecan
o son fotoğraf karesindeki
bakışları
babaannem sana bir can borçluyum
anlaması zor ama anlatmak çok kolay kendime
deneyeceğim bundan sonra
*Dramatik yazarlık kursu Gökhan Aktemur hocanın ödevidir.
(Köy, sabah saatleri, bir ev)
NACİYE(Uyanır)-Hüseyin! Kalk çabuk, Tokat’a gidiyorsun. Benim yavrum oralarda hasta. İlk arabayla git ve getir yavrumu.
HÜSEYİN(Uyanır. Gözlerini ovuşturur.)-Hanım ne diyorsun yahu! Ne çocuğu, ne hastası? İyi misin sen?
NACİYE-İyiyim. İyiyim. Ama yüreğim sızlıyor. Rüyamda yavrum yabancı ellerde ve yatak döşek hastaydı. Çabuk yola düş. Getir yavrumu.
HÜSEYİN-Bir rüya ile yollara mı düşülür hanım? Muhtardan bir telefon etseydik Nazmiyelere. Çocuğun durumunu öğrenip öyle yola çıksaydım.
NACİYE(Bağırır)-Olmaz! Hüseyin. Benim yavrucağım hastadır. Çabuk yola koyul ve getir buraya. Yoksa ölecek.
(Hüseyin kalkar, üstünü giyer ve kasabaya yola koyulur)
SAHNE II
(Hüseyin kucağında torunu ile eve girer. Naciye ocakta ekmek pişirmektedir.)
NACİYE-(Hüseyin’in kucağında Kenan’ı görür).Yavrum. Kenan’ım. Allah’ıma şükürler olsun ki kavuşturdu seni bana. Ver hele Kenan’ımı. Doya doya sarılayım.
HUSEYİN-Hanım gerçekten rüyan doğru çıktı valla. Gittiğimde Kenan çok hastaydı. Nazmiye’ye de kızdım. Bir çocuğa bakamadılar diye. Fazla oturmadım bavulunu hazırlattım ve yola çıktık. Çocuk ciğerlerini öyle üşütmüş ki yolda sürekli öksürdü yavrucak. İçim parçalandı ya gelene dek.
NACİYE-Dedesi şimdi ben yavruma hazırladığım ilaçları verdim mi bir haftada ayaklanıp koşturacak evin her tarafında, bahçede, bayırda. Yavrum benim Kenan’ım benim. Seni hastamı etmişler oralarda. Dayanamam ben. Oh Allah’ıma bin şükürler olsun hemi!
(Kenan iyileşir, ilkokula başlar. O yaz annesi, diğer dedesi ve dayısı köye gelirler.)
NACİYE-Hüseyin! Gel hele gelinim, kardeşi ve babası geldiler. Bırak işleri de gel hele.
HUSEYİN-Geldim, geldim.
NACİYE(Gelinine sarılır)-Hoş geldin yavrum. Sizde hoş geldiniz Turgut bey. Sacid sende evladım hoş geldin.
SEVİM-Hoş bulduk ana.
TURGUT-Hoş bulduk Naciye.
SACİD-Hoş bulduk.
(Hüseyin de yanlarına gelir.)
HUSEYİN-Hoş geldin Sevim.(Turgut beye ve oğluna başını sallar.)
TURGUT-Hüseyin. Gelmemizin nedenini anlamışsındır sanırım. Torunumu almaya geldim.
HÜSEYİN-Önce ayakta durmayın geçin hele şöyle bir soluklanın bi.
TURGUT-Yok yok geçmeyelim içeri. Torunumun giyeceklerini hazırlayın gidelim.
NACİYE(Turgut beyin üzerine yürür)-Turgut bey Turgut bey. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin. Ne götürmesi?
HÜSEYİN(Naciye’yi tutar)-Dur hele bir Naciye benim olduğum yerde sana laf düşer mi? Bak Turgut efendi. Evime gelmişsin gelinimle ve oğlunla. Misafirimsin. İçeri buyur ettim geçmedin. Sonra durmuşsun karşımda torunumu götürmeye geldim diyorsun.
TURGUT-Evet. Aynen öyle.
HÜSEYİN- Bak Turgut efendi. Bizden önce bu çocuğun bir anası ve babası var demi?
TURGUT-He ne olacak ki?
HÜSEYİN- Senden, benden önce ana ve babasına söz düşer. Sen geçmişsin karşıma ve torunumu götürmeye geldim diyorsun. Ayıptır ayıp.
SEVİM-Babası olacak o adamla konuşmam ben. Kenan’ımı almaya geldim kardeşim ve babamla. Sizde vereceksiniz oğlumu.
NACİYE-Kızım söyleme öyle şeyler. Daha boşanmadın kocan daha oğlum senin. Onunla halletmen gereken şeyleri kendi ailenle çözmeye çalışıyorsun. Yanlış hem de çok yanlış yaptıkların.
TURGUT(Bağırır)-Hüseyin efendi hazırlayın çocuğun ötesini berisini. Ben buradan torunumu almadan hiçbir yere gitmem.
HÜSEYİN-Turgut efendi önce konuşmasını öğren hele. Ne öyle bağırmalar. Bağırınca işini halledeceğini mi sanıyorsun sen?
(Kenan kapının eşiğinde belirir)
KENAN-Anne! Dede!
SEVİM-Yavrum.(Kenan’a sarılır.).Nasılda özlemişim seni. Canım benim.
NACİYE-Kızım elbette seni yavrundan koparacak değiliz. Ama iki yıl önce yavrunu bırakıp eğitimini tamamlamak için gittiğinde de olacakları düşünmedin mi? Oğlum, sana defalarca söyledi. Eğitimine devam etmeni hep destekledi. Ancak iki yıl erteleyebilirdin eğitimini. Kenan ellerde büyüdü yavrucak. Ana sevgisini alacağı zamanlarda başkalarını gördü çocuk. Yazık çok yazık.
TURGUT-Tabii ki eğitimini tamamlayacak kızım. Bak şimdi çok iyi bir işi var. Bunun yorumu sana mı kaldı Naciye hanım?
NACİYE-Bu çocuğu geçen bu zamanda ne aradınız nede sordunuz? Oğlumu da perişan ettiniz ailecek. Ne diyeyim ben size daha bilmiyorum ki.
HÜSEYİN- Oğlum gelecek. Dün yola çıktı. Akşama burada olur. Biraz bekleyin sizde. Gelince Sevimle konuşsunlar halletsinler aralarında Turgut efendi. Bize de onaylamak düşer sadece.
TURGUT-Olmaz öyle şey. Ben torunumu alıp gideceğim. Hadi hadi hazırlayın çocuğun bavulunu.
HÜSEYİN-Pes doğrusu Turgut efendi. Sabrımı taşırdın sonunda.(Bağırır) Otur şöyle ya. Bekleyelim Adnan’ı. Birazdan gelir havada karardı. Karı koca aralarında halletsinler diyorum sana. Laftan anlamaz mısın be adam?
TURGUT(Somurtur)Tamam peki öyle olsun bakalım.
SAHNE III
(Adnan gelir.)
ADNAN-Oooo! Kimleri görüyorum.(Kenan’a sarılır)Oğlum! Nede özlemişim ben seni. Burnumda tüttü kokun yol boyunca.
(Hepsi başını çevirmiş baba oğul sarılıp koklaşmalarını izler.)
ADNAN-Aile meclisi toplanmış demek.(Güler) Hayırdır Turgut efendi? Yolun düşer miydi benim baba ocağıma senin? He! Almışsın biricik kızını da gelmişsin. Oğlumu almaya geldin değil mi?
TURGUT-Evet.
ADNAN-Sana mı düştü oğlumu baba ocağımdan gelip almak. Şu pısırık kızının ağzı var dili yok.
SEVİM-Doğru konuş Adnan lütfen.
ADNAN-Daha nasıl konuşayım be kızım. Evlendiğimizden bu yana seninle mi evlendim yoksa ailenle mi anlayamadım valla. Beni deli ettiniz be. Sana gitme dedim Sevim. Biraz bekle dedim. Çocuk büyüsün biraz öyle gidersin dedim. Ancak kariyerim ailemden daha önemli dedin bana. Dağılırız, aile diye bir şey kalmaz ortada dedim sana. Sen mesleki kariyerini benden, şuradaki evladından daha önemli gördün. Gittin. Kenan yıllarca anne baba diyemedi. Başkaları büyüttü çocuğumuzu. Başkalarını çağırdı hep.Şimdide geçmişsin babanla karşıma oğlumu istiyorum diyorsun.
SEVİM-Evet. O benim çocuğum Adnan.
ADNAN-Olmaz. Buna izin vermem. Zaten yasal olarak ta götüremezsin Kenan’ı.Mahkeme Kenan’ı benim yanıma verdi.Sen gelip oğlunu görebilirsin sadece.
(Cebinden çıkardığı mahkeme kağıdını suratına fırlatır.)
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"
5/01/2013
4/01/2013
Otizm. Yaşamın farklı bir penceresi!
Nisan…
Aylardan bahar. Havada baharın müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler,
cıvıltıları ile hayatımıza neşe katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan
dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık günlerde ferahlattığımız ay.
Nisan,
2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve aileleri
için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda
farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak
amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı
boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların
teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Oğluşum
Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne 8 yıl
geçti. Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol haritasını
yeniden tanımladık. Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız yokmuş
gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin, şimdi
benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi biliyorum.
Otizm, doğuştan
gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir
gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi
iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce
ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz
olarak etkiliyor.
Amerikan
Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor.
Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm
riski taşıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir
çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor.
Ülkemizde sağlıklı
istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm
Platformu’nun öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli
çocuk bulunduğu “varsayılıyor.” Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri,
yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile
yayılmış durumda otizmden etkilenen 2
milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.
Otizmin kapısını açmak
için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında
ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin
sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya
tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve
taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk
belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın bir yanlış kanı, özellikle erkek
çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç konuşan çocukların da geç
konuşacağı düşüncesi… Ve erken teşhis,
otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli
adım.
Eğer çocuğunuz;
Ø Sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
Ø İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor
gibi davranıyorsa,
Ø Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma
ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali)
ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç
gelişmemişse,
Ø Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
Ø Anlamsız gülme veya ağlama krizleri varsa,
Ø Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
Ø Oyuncaklara amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı
oyunlara ilgi göstermiyorsa,
Ø Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya
eşyalar etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici
hareketleri (stereotipi) varsa,
Ø Bir şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını
sürekli olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür
ucuna koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi
çeşitli ilgi ve davranış takıntıları varsa,
Ø Günlük yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve
uyum sağlayamıyorsa,
Ø Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse,
vakit kaybetmeden teşhis
için uzmanlara başvurmak gerekiyor.
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri
tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz”
mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk
yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel
koşulların – yanlış beslenme, çevre
kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda
bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.
Otizmde
biyolojik tedaviler
ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı,
erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal
gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir
çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle
kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine
sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak.
Bilimsel olarak erken yaştaki
çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim
süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde
sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci,
dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.
Otizmli
çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim,
otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark; erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle
otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları.
Oysa
yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile okul öncesi
eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık hikayelerinden
ibaret. Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle
bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler
ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma
raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını
almak istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını
hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter
ki toplum tarafından yaşamın her anında bizlere
dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim!
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi
başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor.
Otizmli
bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de
annelerin omzunda! Otizmden etkilenen
bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum
edilmemesi için, özellikle doğal
gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı
öğrenmeleri gerekiyor.
Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam
öğretmenim! O’nunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış
veya tek bir kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp
bakması, ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir
tam gün geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi,
kendini hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini
görmek için… yıllarca sabırla bekledim.
Biz ikimiz, çok
başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir
fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran,
hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa
en dibinden geliyoruz. Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz,
konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz,
duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam
öğrenemez, hatta sevemez”
demişlerdi… Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren
oğluşumun annesi olmak kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!
Son 8 yılda ailemiz haline gelen
otizm topluluğunun içindeki her otizmli çocuk benim de çocuğum, otizmli
anne-babalar ise yoldaşım. Onlardan sadece biri olarak diyorum ki, gündelik hayatın
içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce
bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının,
farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen
unutmayın.
Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni
adımlar demek… Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak gerek!”
diyorsanız, otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin,
sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların
çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün J
Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!
Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese
yürek dolusu selam olsun!
M. İrem Afşin
Nazım Özgün’ün Annesi
Gönüllü Otizm Aktivisti
OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:
Otizmi fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez,
yaşamı paylaş! Yaşamı
paylaşmak, sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!
Subscribe to:
Posts (Atom)
Öne Çıkan Yayın
My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art
A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in my life. In 1994, after I published the st...
-
Çengelköy İskelesi 45x60 Göksu 50x70 Beykoz Koyu 52x71 Beykoz Koyu 40x60 Beşiktaş İskelesi 45x60 DEVAM EDECEK...
-
LİVANE KÜLTÜR GÜNCESİ RADYO PROGRAMI Program Adı: “Livane Kültür Güncesi” Radyo Programı ProgramTanıtımı(Özet ): Yaklaşık iki yıldır http://...