10/10/2007

Emin Çölaşan Hürriyetten kovuldu mu? Çıkartıldı mı?

Uzun zamandır almadığım ve internetten de okumadığım Hürriyet gazetesinden kovulduğu iddia edilen Emin Çölaşan ile ilgili haberleri medyadan takip etmişsinizdir.

Önceleride Radikal gazetesinden 40 gazeteci kovulmuştu hatırlarsınız.

Sizce bu gelişmeler bize nelerin habercisi acaba?
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Nerede O Eski Çizgi Filmler?


Bu sabah işe giderken kız kardeşimin ’Aaabiii, Tarzan başladı televizyonda, haydi gelmiyor musun?’ diye seslenişini hatırladım.

Ha, Tarzan’daki ’z’ yerine yanlışlıkla ‘k’ çıkarsa baskıda. Sakın yanılmayın. Şimdiden söylüyorum. Çünkü o zamanlar Tarkan meşhur olmamıştı, o da benim yaşlarımda çocukluk serüvenini yaşıyordu, farklı coğrafyalarda.

Yirmi iki yıl önceydi sanırım.

Renkli televizyonların evlerimize yeni yeni girdiği zamanlar. Bizim televizyon siyah-beyazdı.



O yüzden çizgi filmler, öyle renk cümbüşünde değil de, siyah-beyaz süslerdi rüyalarımızı. Ya ben ne diyorum ki, renkli görülen rüya olur mu hiç? Elbette rüyalarımız siyah-beyaz, olacak.



Ama o zamanlar, renkli televizyon camları alınırdı. Mesela hatırlarım yosun yeşiline yakın. Takardık televizyona. Renklenirdi, sanki çizgi filmlerdeki kahramanlarımız; yosun yeşiline yakın.
Sonra geçerdik televizyon başına, izlerdik, sevdiğimiz çizgi filmleri.

Uçan kaz Morton, Tarzan, Vikingler, Şirinler ve Gargamel, Şeker Kız Candy, Heidi... Pembe Panter, He-Man, İskeletor dediğinizi duyar gibiyim ve aklıma gelmeyen daha nicelerini…



Hepimizi çok etkilemiştir, bu çizgi filmler. Ben sıraladığımda eminim ki çoğunuz, özellikle otuz-otuz beşli yaşlarda olanlarınız hatırladı, bu çizgi filmleri.

Uçan kazın yolculuk maceraları… Vikinglerin kürek çekerken “haydi yallah hop hopları” ve küçük Viking’in müthiş fikirlerini ortaya çıkarmadan önce işaret parmağı ile yaptığı hareket ve ampulün yanması. He-Man’in kılıcını gökyüzüne kaldırarak “gölgelerin gücü adına güç bende artık” diye bağırışı. Bir de, Calimero vardı.”Ama haksızlık bu.” derdi. Kâğıttan kuyruk yapıp pembe panterin o eğlenceli müziği eşliğinde onun gibi yürürdük.

Niye mi yazıyorum bunları?

Son dönemlerde aile, çocuk ve çocukların gelişimi üzerine tartışmalar sürerken, Özellikle çocuklara şiddet uygulamaları tartışılırken, ben de, çizgi filmlerin çocuk gelişimindeki etkilerini düşündüm, bir an.

Özellikle teknolojinin gelişmesiyle çizgi filmlerin yapılışı, içeriği ve buna bağlı olarak konuları da farklılaşıyor, değişiyor.

Aslında konuyu uzatmak ve bu konuda sıkıcı laflar sıralamak istemiyorum. Şiddet içerikli çizgi filmlerin çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri, bilim adamlarınca gündeme getirilmekte ve böylelikle anımsatılmaktadır.

Mesela çok zararsız görünse bile Tom ve Jerry arasında kovalamacalar, Voltran, Pokemon ve bunun gibi aklıma gelmeyen teknolojik çizgi filmlerin içeriğindeki tehlikeli şiddet görüntüleri.
Şiddet sadece çizgi filmler de değil, sinema ve televizyon film ve dizilerinde de durum aynı.


Yazımın başında, geçmişe yaptığım yolculukta bahsettiğim çizgi filmlerde, çok az şiddet içeriği olduğu aklıma geliyor, hemen. Hatta yok denecek kadar az.

Ne güzeldi onlar. Konuları, anlatımları, karakterleri çoğunlukla öğretici, eğitici ve sevgiye yönelik… Şu an bile hafızamı kurcaladığımda hatırıma gelenler, olumlu ve neşe verici, hatta özlem yaratan durumlara sokuyor, beni.

Bu arada unutmadan buradan duyurayım sizlere. Heidi yakında beyazperdede.

Büyüklerimiz derler ya, ‘Aaah, nerede o eski bayramlar?’

Benim de diyesim geldi.

Nerede o eski çizgi filmler, nerede?




Görsel tasarım:Uğur Beşer

Yazının linki:
http://www.livane.org/2006Eylul/?pid=13




Kürşat Ural




"bırak yaşamına şiir girsin"

Şiir Üzerine(III)

Şiir üzerine en son yazımdan sonra şunu yapmaya karar verdim. Edebiyat ve Kültür Dergilerinde yayınlanan şiirler üzerine yazacağım.

Umarım şiir sahipleri ve editörler burada yazacaklarımdan dolayı alınmazlar.
Neyse başlayayım.

Derkenar Edebiyat ve Kültür Dergisinin Temmuz-Ağustos 17. sayısında İsmail Kılıçarslan’ın “Amerika” şiiri.

Dergi önsözünde “Amerika’ya öfke dolu bir şiirle karşılık vermiş” diye bahsediliyor şiirden. Şiirin bir araç olma kaygısıyla yazıldığı hissi uyandırdı bu önsöz bende. Şiir karşılık verme kaygısıyla yazılmaz, böyle bir misyon yüklenemez şiire.

1997 yılı Bengisu Edebiyat Dergisinde “Kefene Sokulan Sanata” başlıklı yazımda Melih Cevdet Anday’ın şiir üzerine yazdıklarından alıntıladığım bir cümle aklıma geldi bu şiiri okuduktan sonra.

Aklıma geldiği kadarıyla söylüyorum. Dünyanın bütün dillerinden kelimeleri yan yana getirin yazılmamış ve yaratılmamış bir şiir ortaya koyabilirisiniz diyordu Melih Cevdet Anday.

Ancak şiir bumudur? Hem de okuduğum bu şiir gibi sloganlarla dolu, öfkenin kusulduğu küfrün bile becerilemediği bu şiirde. Kelimeleri yan yana istifle, araya birkaç imge serpiştir.

Diğer şiir.

Cafer Keklikçi“Son Oğul” şiiri. Kendini anlatmış. Ancak hiçbir şey anlamadım desem yalan olmaz kesinlikle. Hiçbir şey.

Şiirde kapalılığın çok güzel bir örneği bu şiir. İmgelerle yoğurduğunu sandığı şiirde aslında ahengi yakalaması kaygısıyla yan yana getirilmiş kelimelerde burada.

Yazıma Lamure Dergisi Özel sayısında Recep Garip “Sanat ve Siyaset III” yazısında İsmet Özel alıntısıyla son veriyorum.

“Yani Papatyalardan, kelebeklerden bahseden eserleri neden sanat sayalım. O da pikniklerde okunacak. Birileri de mitinglerde okunacak şiirler yazar.Biz onu da sanat sayamayız.Onlar vakit geçirmeye yarar.”
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Yaş Otuz beş, ömrün yarısını devirdik!! Oldu otuz altı.Hadi bakalım.

Geçen yıl Otuz beş dedim şimdi oldu otuz altı .

Asıl olan ne biliyor musunuz?Otuzlu yaşların ikinci evresi gerçekten mutluluk verici.Bunu erkekler adına söyleyebilirim sanırım bu dediğime kadınlarda katılır kendi namına.

Otuzlu yaşların mutluluk verici yanları nedir diye sorarsanız bana şudur diye somut şeyler sıralayamam size.Ancak şu an hissettiğim duygu bu işte.

Bu yaşlarda belki hayata daha düzeyli,daha sağlam ve daha umutlu bakıyoruz.Geleceğe dair hedeflerimiz,isteklerimiz daha bir belirgin hale geliyor.Önceki belirsizlikler,şeffaflıklar ve siyah olan herşey yerini net bir görüntüye bırakıyor.Buna eminim.

Hepimizin hayatı gerçekleşen isteklerimizle ve beyaz umutlarla geçsin.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Neden?





Şu an yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızın telefonunu çevirip onunla konuşmaktan neden çekindiğinizi söyleyebilirmisiniz?Telefon orada tam karşınızda.

Siz haklı olduğunuzu düşündüğünüz hatta haklısınız diyelim bir tartışma anında neden susup hiçbir tepki vermeden duramıyorsunuz.Yada yapabilenlerde neden hatta nasıl bunu yapabildiklerini söyleyebilir mi?

Taksiye bindiğimizde neden taksiciyle genel yaşanan sorunlardan laflarız.Trafik,memleket sorunları hatta yakın zamanda seçimler,politika.Yoksa taksiciler ücretsiz psikolojik danışmanlarımız mıdır bizim?

Taksim İstiklale her gelişinizde şunu söylenip durdunuz mu hiç?Burası önceleri mesela on yıl önce hiç bu kadar kalabalık değildi.Şimdi iğne atsan yere düşmez bir hal aldı İstiklal caddesi.

Kap kaçlar,hırsızlıklar neden bıçak sırtı gibi kesildi birden bire İstanbulda? Hiç düşündünüz mü?Neden?

Televizyon,gazeteler neden ramazan geldiğinde yayınlarına bir ay dinsel olarak ağırlık verirler.Mesela klasik olacak ama "Çağrı" filmi ve dini içerikli programlar.Sonra bitince ramazan yine aynı tas aynı hamam.Neden ?

Nedenlerle yaşamak boynumuzun borcu bu şehirde ve ülkede.




Kürşat Ural




"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...