2/14/2008

Bugün Sevgililer günü. Bol Bol Harcayın.



Bu özel günler de olmasa vah halimize! Özellikle bireysel tüketimin yoğun olduğu piyasalar canlanmayacak, küçük ve orta ölçekli şirketler ya da esnaflar bu günlerde siftah yapamadan kapattıkları günlere inat yüzleri gülecek, onlarla birlikte sevgililerinde. Sakın yanlış anlamayın lütfen. Buradan az da olsa ekonomi okumuşluğumla size ekonomik analizler yapmayacağım. Gazetelerden okuyorsunuz zaten değerli ekonomistlerin ve hocalarımızın yorumlarını.

Diyeceğim şudur. Çok basit. Sevgilinize bu özel günde bir gül alacaksınız.

Gittiniz çiçekçiye:

--İki gül alacağım ne kadar?

--20 lira

--Yapma ya. Daha bir hafta önce almıştım tanesi 5 liraya.

--Bugün sevgililer günü beyefendi. Bugün böyle.

Düşünün siz iki tane alıyorsunuz. Birde onlarca alanlar var sevgilisine. Gerçi onlara toplu aldıklarından çiçekçimiz indirim yapar herhalde.

Sadece gülle kurtulamazsınız. Güzel bir yerde akşam yemeği rezervasyonu. Ufak bir hediye.

Alışveriş merkezleri, mağazalar, eğlence yerleri. Hareketli günlerinden birini daha yaşayacaklar.

Diyeceksiniz ki sana ne kardeşim. Param var alırım. Özel günlerde de alırım diğer günlerde de. Elbette alırsınız. Ona bir şey diyeceğim yok zaten.

Ama ben artık şuna inanıyorum. Hayat arkadaşımız olsun, sevgilimiz ya da başka. Dışarıdan dayatılan özel günler değil de bırakın bizim belirlediğimiz özel günler olsun.

Evlilik, tanışma, doğum günü v.s. Aslında bunlarında sevgililer günü gibi çok farkı yok diğerlerinden.Ama en azından dışarıdan dayatılmıyor en azından.

Sizi bilmem ama ben ilk defa solgun bakışlı ürkekliğime bugün gül almayacağım. Birlikte kararlaştırdık zaten. Bize ait özel günlerimiz var o günler geldiğinde biz kutlamamızı yapıyoruz zaten.

Size tavsiye edemem. Bir düşünün diyebilirim sadece.

2/13/2008

Sevmek Seni

Sevmek seni
iki ayrı yamaçta
açan çiçekler gibi uzaktan
rüzgar savursa bile bakışını
benden
ben savurmayacağım
direneceğim rüzgara
gövdem kopana dek
sana dönük olacak
başım
rüzgar koparsa kökümü topraktan
karşı ki yamaca savursa
senin yanına
belki anlarsın beni
bakarsın yüzüme
ama iş işten geçtiğinde


1991-İstanbul

Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

2/06/2008

Toplu Ulaşım mı?Yoksa Toplu Çile mi?

Özellikle sabah saatlerinde otobüs çilesine çare olur diye İETT'ye yazılmış bir başvuru süreci aşağıdaki gibidir.
Hala aynı çile devam etmektedir.Özellikle sabah mesai öncesi saatlerinde itiş tıkış otobüslerde.Tartışmalar,kavgalarda sabah sabah bize iş öncesi kahvaltı sonrası stres hediyesi.


İsim:
Kürşat Ural

Başvuru Tarihi:
2007-10-09 09:26:25

Mesajınız:

Daha önce görüş öneriler bölümüne yazmama rağmen cevap gelmemiştir. Kurtuluş-Eminönü,Kurtuluş-Yenikapı hatlarınızda özellikle sabah 08.00-09.00 saatleri arasında pangaltıya kadar müthiş derecede yoğunluk oluyor.Bu yoğunlukta işe giden insanlar arasında tartışmalara yol açıyor.Özellikle bu sabah saatlerinde servis kalkış saatlerini daha kısa yapıp ek otobüs koyamazmısınız? Ben Kurtuluşta ikamet eden biri olarak özellikle bu yıl semt nufusunun arttığını gözlemledim. Örneğin mesai sonunda beklediğim elmadağ durağında yarım saat içinde Gayrettepe,Ortaköy,Okmeydanı ve diğer hatların 2'şer 3'er adet geçmesine rağmen Kurtuluş otobüslerinden bir otobüs geçiyor. Bu konu üzerine eğileceğinizi umuyorum,iyi çalışmalar diliyorum. Saygılarımla

Durum:

İdaremize 2007-10-09 09:26:25 tarihinde yapmş olduğunuz iletiye 2007-10-30 09:43:54 tarihinde cevap verilmiş olup, adresinize ePosta gönderilmiştir. İletinize verilen cevabımız aşağıdadır.

Cevabımız:

2007-10-30 09:43:54 tarihinde

Kurtuluş semtimizde araç sorunu olduğunu düşünmüyoruz.Çünkü 70KE ve 70KY hatlarında toplam 22 otobüs ortalama 8 dakika aralıklarla hizmet yapmakta olup, bu sayıda ve bu sefer aralığında hizmet veren otobüs diğer semtlerimizde bulunmamaktadır. Otobüs sayısı semt sakinlerinin ihtiyacını karşılayacak sayıda olduğundan telep uygun görülmemiştir.

2/05/2008

Benim Babaannem Yazma Takardı Başına





Geçtiğimiz yıl 8 Mart Kadınlar gününde toprağa verdiğimiz rahmetli babaannem; yıllarını köyde geçirmiş, çağdaş ve ilerici düşünen bir ailede herkesin hürmetle saygı ve sevgi gösterdiği başörtülü Türkiye Cumhuriyeti kadınıydı.

Hepimizin bir babaannesi var. “Benimde sizin babaanneniz gibi bir babaannem var” dediğinizi duyar gibiyim.

Niye anlattım bunu. Gündemimizi çokça meşgul eden türban meselesi yüzünden.

Aslında çoğumuzun dillendirdiği farklı bir yönden değerlendireceğim kısaca bu konuyu.

Babaannem, dediğim gibi yıllarını köyde geçirmiş bir kadındı. Ben onu çocukluğumda da sonrada başında ya ince şeffaf yazma ya da yöresel eşarbıyla hatırlamışımdır hep. Geleneksel yöre kumaşından yapılan başörtüler. Anadolu’nun birçok yöresinde kullanılanlardan. Hepimiz biliriz.

Öldüğünde de başında o işlemeli ince yazması vardı.

Çok uzatmayacağım. Şimdi turban konusu ile ilgili anayasa maddesi değişikliği gündemde. Çok detaya girmeden soracağım size.

Son yirmi yıldır gelişerek büyüyen türban şeklinde örtünme günümüzde bir siyasi partinin hükümet de olması sebebiyle daha da tartışma konusu, hatta toplumu farklı gruplara bölünme noktasına getirdi.

Üniversitelerde kılık kıyafetle ilgili yasa değişikliği olduktan sonra eminim ki farklı ve zor bir sürece girilecektir. Bundan şüphemiz olmasa gerek.

Geleneksel ve yöresel örtünen babaannelerimizin, annelerimizin örtünme şeklini farklılaştıran günümüz örtünme şeklini ben Anadolu coğrafyamıza uygun bulmuyorum. Eğer bu coğrafyada yaşıyor ve yaşam biçimimiz, kültürümüz bu coğrafyada şekilleniyorsa ben bu değişime hayır diyorum.

Kadınımızın örtünme şeklinin de biraz önce anlattığım gibi babaannelerimizin, annelerimizin geleneksel örtünme şekli gibi olması gerektiğini düşünüyorum.

Peki ya siz?

1/31/2008

Düşünmeyi ve Sorgulamayı Unuttuk.





Düşünün bir kere en son ne zaman sorguladınız etrafımızda olan bitenleri. Düşünüp sorguladığımız ama suya sabuna dokunmadan değil elimizi taşın altına koyup şöyle sağlamından ne zaman eleştirilere, sorgulamalara kulak kabarttık.

Uzun zamandır yapamıyoruz bunu. Fark edemediniz mi? Şöyle bir kurcalayın son yirmi beş yılı. Neler oldu hayatımızda? Evden işe işten eve. Eve ekmek getirme derdinde. Hayatımızda başka sorunlar yok mu ekonomik mücadelemizden gayri? Var elbet.

Kim sorguluyor ki olan biteni ben sorgulayayım der gibisiniz. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.

Hele sanatımızda hangi baba yiğit kalkıp sorguluyor ki. Yapsa bile ya "şak" diye susturuluyor ya da bir bakmışsın kayboluyor ortadan.

Tiyatroda var elbette yanlış anlamasınlar beni ama gösterilmiyor görsel medyamızda. Nerede kavuklu nerede meddahlarımız?

Komedyenler, show adamları suya sabuna dokunmadan kayda değer görmediğim abuk espriler ile dolduruyorlar gösteri ve programlarını. Mizahta benim bildiğim politik siyasi içerikler vardır. Gırgır, Limon, Leman okuyanlar en azından bilir.

Soruyorum size hangi gazeteyi okuyorsunuz? Şöyle arkanıza yaslanıp bir Pazar günü içinde kaybolup da sizi sürükleyerek okutan bir gazete var mı hayatımızda?

Televizyon. Ona girmek istemiyorum detaylıca. Bir kaçı hariç abuk sabuk hikayeli dizilerle avutulup uyutulmuyor muyuz?

Müzik. Ah şu mega starlarımız olmasa. Starlığı Rumeli’den öteye gidemeyen şarkıcılarımız. Avunun gençlik diyorlar bizde izin veriyoruz. Saçma sapan şarkı sözleriyle dolu yeni şarkılarımız müziğimizi allak bullak etmedi mi? Hal ortada zaten.

Sözüm kısaca şudur. Düşünmüyoruz ve sorgulamıyoruz epeyce zamandır. Durun ve şöyle düşünün bir kere.

Düşünmeyi ve sorgulamayı unutmadık mı?

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...