11/22/2007

Baba Ver Elini!*

*Haşmet Zeybek Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.

Oyunun Künyesi:

Oyunun İsmi: Baba Ver Elini!
Karakterler:
Mehmet:Baba,sert görünümlü,otoriter
Naciye:Anne,eğitimini yarıda bırakmış ev hanımı
Nazlı:Kız çocuğu
Ahmet:Erkek çocuğu
Akşamcı Musa:Tren istasyonunda kalan evsiz.

Perde: İki Perde.

Mekan: Tren istasyonu bekleme salonu



I.PERDE(Birinci Bölüm)


(Tren istasyonu. Bekleme Salonu. Karşılıklı iki oturma bankı vardır. İstasyonun müdavimlerinden akşamcı adam bacaklarını karnına çekmiş vaziyette uyuyordur bir bankta. Onun uzandığı bankın ucuna oturan bir erkek simit yemektedir. Akşamcı adamın kirli elbiselerinden yayılan kokuyu eliyle yelpaze yaparak dağıtmaya çalışan adamın tam karşısında, orta yaşlı bir erkek, yanında ondan az daha genç bir kadın oturmaktadır. Bir kız çocuğu ve bir erkek çocuğu karşılıklı elim sende oyunu oynamaktadırlar. Bekleme salonunun bir o köşesine bir bu köşesine koşuşturmaktadırlar.)


MEHMET-Nazlı!(Bağırır) Kaç kere söyleyeceğim sana, oyun oynarken avazın çıktığı kadar bağırma diye.

NACİYE-Bak sen ya yine bağırıyor ufacık çocuğa.

MEHMET-Naciye hep senin şımartmalarından, yüz vermenden cesaret alıyor bunlar.

NACİYE-Daha neler!

MEHMET-Baksana bir saattir buradayız ve susmadılar. Bir oraya, bir buraya koşuşturmaları da başka tabi.

NACİYE-Mehmet Allah aşkına. Daha çocuk onlar. Elbette koşacaklar, bağıracaklar, yaramazlık edecekler.

MEHMET-Çocuk ha! Büyüdüler be. Hele şu oğlan var ya şu oğlan.

NACİYE-Doğduklarında hiç de böyle sabırsız değildin sen.

MEHMET-Ne olmuş sanki bir bağırma ile.

NACİYE-“Kızım ve oğlum büyüsünler, ben de onlarla koşup oynayacağım” derdin hep. Ama şimdi bakıyorum hiçte öyle değilsin.

MEHMET-Hadi sende!

NACİYE-Ne oldu? Daha çocuklar ilkokul çağında ve sen çok tahammülsüzsün.

MEHMET-Tamam. Tamam. Sende hemen yüzüme vurursun böyle. Ben Nazlı’yı da, Ahmet’i de çok seviyorum.

NACİYE-O zaman biraz daha sabır göster.

MEHMET-Ama başım ağrıyor. Baksana nasılda çığlıkları yankılanıyor salonda.

NACİYE-Seninki de bahane. Başı ağrıyormuş.

MEHMET- Karşı banktaki akşamcı adam bile rahatsız olmuş ki, yattığı yerden doğrulmaya başladı.

NACİYE-Yok.Yok.(Güler) Onun uyanma vakti geldi. Baksana saate. Akşam oldu hava kararıyor. Çocukların bağırışları ona ninni gibi gelmiştir valla.

(Bankta kıvrılmış vaziyetteki akşamcı adam doğrulurken, ayakları bankın ucunda oturan adamın dizlerine çarpar. Adam homurdanarak, birazda sinirli bir yüz ifadesi ile kalkar ve terk eder bekleme salonunu. Bekleme salonunda akşamcı ile birlikte, sadece Mehmet, Naciye ve iki çocukları kalır.)




Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/20/2007

Benimle Evlenir misin?*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik yazarlık kurs ödevidir.
--Oğlum hamile bir kadınla evlenmeniz, ikiniz içinde hayırlı olmaz diye düşünüyorum. Vazgeçin bu sevdadan.

Feride koltuğun üzerine uzanmış televizyon seyrediyor, Mehmet de çalışma masasında, yarına yapılacak toplantı konularını gözden geçiriyordu.

--Mehmet ben başka birisinden hamile olsaydım yine benimle evlenir miydin?

Mehmet önce anlam verememişti Feride’den gelen bu soruya.

--…

--Hadi ama. Bir soru sordum. Cevap vermeyecek misin?

--Feride, sende nereden bulursun böyle acayip soruları bilmem ki? Zor bir soru gerçekten. Sanırım evlenmezdim. Hem de başka birisinin çocuğuna hamilesin. Olmaz öyle şey. Evlenmezdim.

Feride bu cevaba üzülmüştü içten içte.

Yediği elindeki elma dilimini tam isabetle Mehmet’in kafasına fırlattı.

--İşte kadınların her zamanki tepkisi.

--Sen beni sevmiyorsun işte. Bak benimle evlenmezmişsin.

--Feride dur bak. Ben de sana bir soru soracağım. Bakalım sen ne diyeceksin? Ne cevap vereceksin bana?

--Neymiş? Sor bakalım.

--Pekala. Ben eşinden boşanmış ve iki erkek bir kız çocuğu sahibi olsaydım. Birbirimizi sevseydik. Çocuklarda benimle birlikte. Benimle evlenir miydin?

--…

--Evet. Bekliyorum Feride cevabını.

İkinci dilim elmanın menzilinde olduğunu biliyordu Mehmet. Ve karşısındaki düşman daha da öfkelenmişti. Gelecek saldırı bir dilim elma değil, masanın üstünde duran tam elmada olabilirdi her an.

Odada sadece televizyondaki dizide konuşan erkeğin kadına evlenme teklif ettiği andaki konuşması duyuluyordu. Oda bitince sessizlik oldu bir süre.

--Bir çocuğun olsaydı evlenirdim. Ama üç çocuğa ben nasıl bakarım söylesene.

--Hadi hadi. Bak nasıl köşeye sıkıştın. Sende beni sevmiyorsun işte.
İkisi de bir birlerine baktılar. Sonra aynı anda yüzlerinde ufak gülümseme, kahkahalara bıraktı yerini.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/19/2007

İntiharına bile yetişememiştim*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik Yazarlık Kurs Ödevidir.

İntiharına bile yetişememiştim. Ona yetişemediğim gibi.

O artık yoktu.

Onu gördüm. Uzun zamandır görmüyordum. Sokağın köşesini dönünce, çöp tenekeleriyle kaldırım arasında yerde sere serpe uzanmış bir şekilde. Yüzükoyun yere uzanmış, sağ kolu dirsekten karnına doru kıvrılmış göğsünün altında. Diğer kolu kırık kaldırım taşının yanında. Apartman duvarının dibinde yatarken, yanından hiç ayırmadığı oyuncak yavru ayı ilişti hemen gözüme. Ona benim adımı vermişti. Dalgalı saçları omzuna ve sırtına dağılmış, çok az yanakları görünüyordu. Ağzından ve başından akan kan çöp tenekesinin tekerleklerinin arasında ki çukurda ufak bir gölet oluşturmuştu.

Onu gördüm. Kafamı yukarı kaldırdığımda pencere açıktı. Tül perde rüzgardan aldığı kuvvetle, uçuşuyordu havada.

Sonunda dediğini yapmıştı evlendiği gün.

--Ahmet! Kapıda polis var farkındasın değil mi?

Üst kattaki komşunun karısıydı seslenen. Apartmanın kapısının önünde duran polis arabalarının siren sesleri ve ışığı mahalleyi ayağa kaldırmıştı.

Bir kaç saniye içinde düşüncelerimden sıyrılıp nasıl bir hareket yapacağımı bilemez halde kapıya adım attım.

--Açın kapıyı polis. Açmazsanız zor kullanmak zorunda kalacağız.

Derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı yavaşça açtım.

Birdenbire üzerime çullandılar.

-- Hemen kelepçeleyin bu adamı.

--İçeride ki odalara bakın. Kesin buraya saklamıştır.

Hiçbir sözcük dökülemiyordu dudaklarımdan.

Birazdan içeriden polis memurun sesi duyuldu.

--Amirim üstünde gelinlikle, yatağın üzerinde boylu boyunca hareketsiz yatan bir kadın var.

Odaya gelen polis amirinin yüzü şaşkın bir ifadeye bürünmüştü. Üstünde gelinlik, elinde çiçeği ile yatakta uzanan kadına dikkatlice baktı önce. O an donakalmıştı işte. Polis memurunun gördüklerinden başka bir şey mi görmüştü acaba?

Duvardaki fotoğrafa çevirdi hemen bakışlarını.

Düğün fotoğrafıydı bu. Uzaktan seçemiyordu. Biraz daha yaklaştı. Kendi ailesiydi fotoğraftakiler. Biricik kızı, kızının yanında duran gençte biraz önce kelepçelettiği kişiydi. Ben.


Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Giriş*

*Erkan Çıplak Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.

-Mehmet!

-Fatih!

-Senin bahçede ne işin var Mehmet.

-Asıl senin evde ne işin var? Hani Aysel’in evinde olacaktın bu akşam?

-Biraz önce senin olduğun yerden birisi hızla koşarak uzaklaştı. Peşinden koştum bahçeye. Onu görmedin mi?

-Hayır görmedim.

Mehmet’in kolundan tutarak sürüklercesine salona götürdüm. Işıkları yaktığımda sokaktan gördüğüm o karartının yerde yatan bir kız olduğunu fark ettim.

--Yanılmamışım işte.

İkimiz de heyecanla bakışlarımızı daha dikkatli bir şekilde kıza yönelttiğimizde kollarının ve ayaklarının bağlı olduğunu, boğazından kan aktığını gördük.

Korku dolu gözlerle birbirimize bakarken Mehmet dış kapıya yöneldi ve kapıyı açtığında merdivenlerin önünde duran, yerde uzanmış kızı görünce içimdeki heyecan bir kat daha artmıştı.

-Nedir bu olanlar..! Neler oluyor bu evde ya?

Mehmet eliyle hemen ağzımı kapattı.

--Sessiz olur musun lütfen? Anlatacağım her şeyi meraklanma.

Kızı hemen içeriye taşıdı. Salondaki koltuğun üzerine yatırdı. Kafam iyice karışmıştı. Taşıdığı kızın kızın nefes alıp verdiğini görünce biraz da olsa heyecanım azalmıştı. Rahatlamıştım. Ancak salonun ortasında cenin vaziyetinde duran bir kız aklımdan gitmemişti. Gözüm tekrar ona takılınca azalan heyecanım korkuyla karışık tekrar artmıştı.

Mehmet bu gün olup bitenleri hızlı bir şekilde anlattıktan sonra bana dönerek neler olduğunu söylememi istedi. Ben de her şeyi en ince ayrıntısına kadar çabuk bir şekilde anlattım kendisine.

*Çok önceleri yazdığım bir hikayemden yeni giriş düzenlemesi.

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

11/16/2007

Öğretmenime Mektuplar*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.
Erzurum'da meydana gelen trafik kazasında, otobüs şarampole uçtu...
Erzurum'da meydana gelen trafik kazasında, ilk belirlemelere göre 1 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı. Edinilen bilgilere göre, Kuzey Çevre yolunun Erzurum girişinde meydana gelen kazada, sürücüleri tespit edilemeyen ve Patnos'tan İstanbul istikametine seyreden 42 AFM 26 plakalı yolcu otobüsü ile 25 FF 974 plakalı otomobil çarpıştı. Çarpışma sonrası otobüs şarampole yuvalandı. Kazada yaralanan yolcular ve sürücüler, yoldan geçen özel otomobiller ve olay yerine gelen ambulanslarla hastanelere kaldırıldı. Kazada henüz kimliği tespit edilemeyen 1 kişi Aziziye Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti. 3 yaralının durumunun ağır olduğu bildirildi.
(posta gazetesi Pazar, 12 Ağustos 2007)

--Aman Tanrım! İnanamıyorum.

İçeriden gelen sesi duyar duymaz, elimdeki paltoyu yatağın üzerine fırlatıp salona doğru koşarak geldim. Salonun kapı eşiğinden gördüğüm manzara karşısında, ilk önce pek bir şey anlayamadım. Televizyon da haberler vardı.

Elazığ’dan Malatya yönüne gitmekte olan yolcu otobüsü ile karşı yönden gelen yük kamyonu çarpıştı. Meydana gelen kazadan 10 kişi yaralanırken,3 kişi feci şekilde can verdi. Yaralılardan ikisinin durumunun ağır olduğu bildirildi.

Kazada hayatını kaybedenlerin isimleri söyle.

Ahmet Yıldız, Hatice Yıldız, Sevinç Gülmez.

--Seviiiinç! Onun ağzından duyduğum son sözcük buydu.

Elleriyle kafasına kapaklanmış, kanepenin üzerinde bağdaş kurduğu vaziyette, vücudunu ileri geri sallamaya başladı. Hiç sesi çıkmıyordu. Sadece anlaşılmaz hırıltılar çıkarıyordu. Bu durumda ne yapılırdı ki? Hiç bilmiyordum.

Malatya’nın bir köyüne tayini çıkmıştı. Yolcu ederken bana sarıldığında kulağıma şöyle fısıldamıştı. O aklıma geldi birden.

--Oradaki öğrencilerime, onların yaşındayken öğretmenime yazdığım mektupları okuyacağım.

Yanına yaklaştım. İleri geri sallanışları hızlıca devam ediyordu. Hırıldama sesleri de çoğalmıştı. Böyle bir durumda ne söyleyebilirdim ki. Ağzımdan çıkacak sözcükler boğazımda düğümlenmişti. Konuşmak istiyordum, ama ağzımdan bir sözcük dahi çıkmıyordu.

Sakin olmalıydım.

Önünde, dizlerimin üzerine çöktüm. Sallanırken her gidiş gelişinde saçlarının arasından zor görebildiğim gözleriyle anlamsız anlamsız bana bakıyor, sonra hırıltılarına devam ediyordu.

Birden hıçkırık sesi geldi kulağıma. İşte o anda ellerimi ona uzatarak bana doğru sallanış hamlesinde sarıldım. Öyle bir yüksek sesle ağlamaya ve bana sımsıkı sarılmaya başladı ki;o an benimde vücudum sarsılmaya başladı.

Elindeki kenarları katlanmış, eskimiş, kaplı bir defteri mezarın içerisine yavaşça bıraktı. Defterin üzerine dökülen toprak, kapaktaki yazıyı yavaş yavaş kapatıyordu.

Defterde şöyle yazıyordu.

Öğretmenime mektuplar.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...