11/27/2007

Zaman Dursun



"Doktor Faust şeytanla yaptığı pazarlıkta 'şimdi zaman dursun' diyecek kadar mutlu olup 'zaman dursun' dediğinde ruhunu şeytana satacaktır.Siz nasıl bir anda zaman dursun' derdiniz." *


*Ahmet Altan'ın Gece Yarısı Şarkıları kitabından alınmıştır.


Ben Ahmet Altan’ın sorduğu soruyu biraz değiştirerek soracağım izninizle.

Hangi istek ve arzunuz için 'zaman dursun derdiniz diye soracağım.


En zeki, en zengin, en mutlu, en güvenilir, en çılgın, en dürüst, en başarılı insan olabilmek için. Yaşamımızda ki bu enleri çoğaltabiliriz elbette.

İsteklerimiz bizim vazgeçilmezlerimizdendir. İstek ve arzularımızı gerçekleştirme yolunda yapamayacağımız şey yoktur. Bu çabalarımız bazen bizi olumsuzlukların ortasına sürükleyebilir. Bazen de mutlu anlarımızın çoğalmasına da sebep olabilir.


İsteklerimi gerçekleştirme ve yaşamımda olağan ve sürekli artan bir gerçek olma heyecanını hiçbir zaman yitirmedim. Herkese de tavsiye ettim olabildiğince. Etmeye devam edeceğim. Çünkü bunlar yaşamım boyunca kimi zaman içini düştüğüm gayya kuyusundan beni çekip alabilecek güce sahip değerler yaratabilen bir evreni oluşturuyor.


Gerçek, dokunulabilen, hissedilince sevilebilen, şeytana kafa tutabilen, başkaldıran, aşkı ve acıyı içinde biriktirip gerektiğinde kusabilen, şiddeti içinde beslemeyen, saldırgan duyumları yok edebilen bir evren.

Severek ve sevilerek çoğaldığımız bir evren. Savaşta kaçınılmaz oluyor şeytanla ne yazık ki. İsteklerimizin benin yapım sürecinde karşımıza kurtulmaya çalıştığımız bazı engeller çıkardığı doğrudur. Bütünüyle yok etmek! Kurtulmaya çalışmamız gereken bazı isteklerimizin bizi götüreceği olumsuzluklardır.

Dış ve iç evrenimizin ihtiyaçlarını ne olursa olsun kısıtlamanın, azaltmak veya çoğaltmak şeklinde müdahale etmenin ne gereği var. Özgür bırakmalı. Onları kontrol altında tutarken azaltmak yerine dengelemek asıl önemli olan. Etki ve tepki. Hem ben olgusuna hem de çevre ve çevremizdekilere yansımasına dikkat edilmeli. İsteklerimiz kendini bilen insanın en önemli gerçeğidir.


Kürşat Ural


"bırak yaşamına şiir girsin"

11/26/2007

Cüce ve Çocuk

Adı soğuk ve iç gıcıklayıcı bir tahta
içi pıhtılaşmış kısık bir cüce ayağı
nedir ki durmak karşısında ağır ve titrek
sorunca bir çocuğa o parkı
parmağının ucuna çevirmek umutsuz bakışları
ardı sıra aynı kırıntı takipli sıkıntı
bir sözcük ama arkası kesik bir tüy hafifliği
yaşamın askıya alması mekanik düşleri
sıkı bir tütün tarlasında
çapa vuran kadınların arkasındaki çocuklar
çocukların öykü dünyasına uzatıyorum modellerimi
Acı - kan karınların bağırtı sözcükleri
isyanı derinleştiren küçük DÜŞLERİMİZ
niye ki ben orada ve şimdi
koca bir vücudu çatlatan
ikilem miladının tarihi berraklığı
su içinde ayrışmayan - pislik olan - birikimli ikilem
acaba mı yoksa yarını anlatan
düşlerimiz mi şimdi gerçek olan



Adı soğuk ve iç gıcıklayıcı bir demir
düşler sıkıntılarında değil ki çocukların
cücenin ve parkın
u-z-u-n mu u-z-u-n
toprağa basan ayaklarına uzattığı elleri
değil ki senin rahatsız özlemin
kesit kesit umutlarına köprü kursun
gördüklerim gördüklerinize uzanan
bostan korkuluğu gibi elleri tahta
elbisesi çocuk düşleri
elini kesmiş çocuk
adı geçen soğuk ve iç gıcıklayıcı demirle
d-ü-ş-ü-n-m-ü-ş
içi pıhtılaşmış kısık bir cüce ayağını
susmuş sonra
yürümüş
parkı gösteren gözlerinin keskinliğiyle
adına parkın cüce korkuluğu dediği düşlere
sıklaştırmış adımlarını

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Şarap Tadında Bir Kadın



Yaramın kabuklarını kazıyıp
savuruyorum rüzgara
sevda zinciri oluşturan
cüzamlı ülke insanlarına
korkuyla beslenen
cellat suretleri işleniyor
aniden ayaklanan ölülerin sarkan etleriyle
parçalanıyor birlikte erdemli yanlarım
ve şair urlarını okşuyor
sakin yutkunuşlarıyla
sizleri bana ve sevdama kışkırtan
sisli geceleri
teker teker dokuyorum tezgahımda
işte benin yapımı
başlatıyor aşk serüvenini :
gece serin ve uykusuzluğunu almış üstüne
ayın üstünde izlenen seyirken yelkovan
sabaha uzatıyor suskunluğumu
beklemeden söykülerimin mırıltısını
avucunda sektirmeden beklettiği umutlarını
kırıntı kırıntı döküyor yeryüzüne
onun adını koyan
ben


uzun kuş bakışı gözlerimin keskinliğiyle
urlarımın büyümesine aldırış etmeden
anlatmaya çalışsam
onların bana hayranlığını
olmaz olur şeylerin ezikliğinde boş
en kayıtsız sıkıcı broşür laflamalarında
bol katıklı arkadaş sohbetlerinde
bilerek söylenen bakışların kendisi bile
olmaz olur şeylerin ezikliğinde boş
çalışsam didinsem karşılığı sen
yolculuğa çıkartıp
arkamdan beklesem yine ben
ardı ardına seviştiğim
tek tek parçalandığım
ben gibi



askıntı bir sessizlik üzerimde
aynıları giymişim üzerime
içi boğuk ter kokularını salan etrafına
acınası tinsel erkeklerle sevişen orospu
bağırsana artık yeterince uzak
kısa kısa bacaklarını kaldırsana yüzümden
korkularımı uzaklaştıramıyorum teninden
sevsem tenime zarar seni
itsem istemesem sevişkenliğimdem uzak
başkaları var desem yalansız bir istek
atılgan duyumlarımı üzerime yığsam
acınası bir halde oluyorum
adına işlediğim cinayetleri bile
aklımda tutamıyorum kadınım
birini tuttuğumda öbürü askıntı üzerimde
ukala serseriliklerden bir yudum daha
zehir kusmuklarda boğulan
ama beceremiyorum içimdekileri kusmayı
evet boşaltmayı yediklerimi
bir hayvan böğürtüsü halinde boşalmayı
ve ayrılmayı kadınım
çünkü aşklarımın uzantısı bir ülkedeyiz
sevişemiyoruz artık


kışkırtıcı şiirlerimin serüvenine
sığındığım gece yarıları
adını koyduğum bütün senleri
topladım urlarımda
kırıntılarını bile serpmedim et kokan
ayak üstü sevişme anlarımıza
tek vücut sevişken tenlerimizde
bastırdım susuzluğumu
utanmadım
sevişemiyoruz artıkları
unuttuğum anda uyandığım yatakta
vücudumu okşayan ellerin
ter kokularından
iğrendim onlardan
uzaklaştıramadım kendimden
ve senden



neyin zamanı gelmişse eğer oradadır
o kokladığın tenin zararsız imgesinde
onun adını koyduğum kelime oyunlarında
ister aynı coşkulu hareketlerin uzantısı
ister üzgün ışıkların aldatıcı sıkıntısı
vuruyor sözcükleri anlamı kopuk DÜNYAMA
akıtıyor kesik kesik
yürütüyor ıslak şarap tadında bir kadın
beyaz ürkekliğini bakışlarına süngülemiş
acılarımı şiirleştiren bir halde
asık suratla
nedir ki sevmenin son anında bıraktığı tat
uçucu bir aşkla perçinleşen
kederin izi
kurutuyor tenimin her şıkırtılı sonunu
hey! iyi insanlar sesleniyor size Zerdüşt
bırakma sakın kendini rüzgara
sonunu getiren insan saplantısı hastalıklara
dokunma uçup kendini bulamazsın soluk soluğa
bu kavganın orta bir yerinde
sevdiğim sana sesleniyorum
sakın uyuma sabahın zehir uzanışında
karşıma geç ve parçala
uçuşan sevda yarası türküleri

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

11/22/2007

Baba Ver Elini!*

*Haşmet Zeybek Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.

Oyunun Künyesi:

Oyunun İsmi: Baba Ver Elini!
Karakterler:
Mehmet:Baba,sert görünümlü,otoriter
Naciye:Anne,eğitimini yarıda bırakmış ev hanımı
Nazlı:Kız çocuğu
Ahmet:Erkek çocuğu
Akşamcı Musa:Tren istasyonunda kalan evsiz.

Perde: İki Perde.

Mekan: Tren istasyonu bekleme salonu



I.PERDE(Birinci Bölüm)


(Tren istasyonu. Bekleme Salonu. Karşılıklı iki oturma bankı vardır. İstasyonun müdavimlerinden akşamcı adam bacaklarını karnına çekmiş vaziyette uyuyordur bir bankta. Onun uzandığı bankın ucuna oturan bir erkek simit yemektedir. Akşamcı adamın kirli elbiselerinden yayılan kokuyu eliyle yelpaze yaparak dağıtmaya çalışan adamın tam karşısında, orta yaşlı bir erkek, yanında ondan az daha genç bir kadın oturmaktadır. Bir kız çocuğu ve bir erkek çocuğu karşılıklı elim sende oyunu oynamaktadırlar. Bekleme salonunun bir o köşesine bir bu köşesine koşuşturmaktadırlar.)


MEHMET-Nazlı!(Bağırır) Kaç kere söyleyeceğim sana, oyun oynarken avazın çıktığı kadar bağırma diye.

NACİYE-Bak sen ya yine bağırıyor ufacık çocuğa.

MEHMET-Naciye hep senin şımartmalarından, yüz vermenden cesaret alıyor bunlar.

NACİYE-Daha neler!

MEHMET-Baksana bir saattir buradayız ve susmadılar. Bir oraya, bir buraya koşuşturmaları da başka tabi.

NACİYE-Mehmet Allah aşkına. Daha çocuk onlar. Elbette koşacaklar, bağıracaklar, yaramazlık edecekler.

MEHMET-Çocuk ha! Büyüdüler be. Hele şu oğlan var ya şu oğlan.

NACİYE-Doğduklarında hiç de böyle sabırsız değildin sen.

MEHMET-Ne olmuş sanki bir bağırma ile.

NACİYE-“Kızım ve oğlum büyüsünler, ben de onlarla koşup oynayacağım” derdin hep. Ama şimdi bakıyorum hiçte öyle değilsin.

MEHMET-Hadi sende!

NACİYE-Ne oldu? Daha çocuklar ilkokul çağında ve sen çok tahammülsüzsün.

MEHMET-Tamam. Tamam. Sende hemen yüzüme vurursun böyle. Ben Nazlı’yı da, Ahmet’i de çok seviyorum.

NACİYE-O zaman biraz daha sabır göster.

MEHMET-Ama başım ağrıyor. Baksana nasılda çığlıkları yankılanıyor salonda.

NACİYE-Seninki de bahane. Başı ağrıyormuş.

MEHMET- Karşı banktaki akşamcı adam bile rahatsız olmuş ki, yattığı yerden doğrulmaya başladı.

NACİYE-Yok.Yok.(Güler) Onun uyanma vakti geldi. Baksana saate. Akşam oldu hava kararıyor. Çocukların bağırışları ona ninni gibi gelmiştir valla.

(Bankta kıvrılmış vaziyetteki akşamcı adam doğrulurken, ayakları bankın ucunda oturan adamın dizlerine çarpar. Adam homurdanarak, birazda sinirli bir yüz ifadesi ile kalkar ve terk eder bekleme salonunu. Bekleme salonunda akşamcı ile birlikte, sadece Mehmet, Naciye ve iki çocukları kalır.)




Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/20/2007

Benimle Evlenir misin?*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik yazarlık kurs ödevidir.
--Oğlum hamile bir kadınla evlenmeniz, ikiniz içinde hayırlı olmaz diye düşünüyorum. Vazgeçin bu sevdadan.

Feride koltuğun üzerine uzanmış televizyon seyrediyor, Mehmet de çalışma masasında, yarına yapılacak toplantı konularını gözden geçiriyordu.

--Mehmet ben başka birisinden hamile olsaydım yine benimle evlenir miydin?

Mehmet önce anlam verememişti Feride’den gelen bu soruya.

--…

--Hadi ama. Bir soru sordum. Cevap vermeyecek misin?

--Feride, sende nereden bulursun böyle acayip soruları bilmem ki? Zor bir soru gerçekten. Sanırım evlenmezdim. Hem de başka birisinin çocuğuna hamilesin. Olmaz öyle şey. Evlenmezdim.

Feride bu cevaba üzülmüştü içten içte.

Yediği elindeki elma dilimini tam isabetle Mehmet’in kafasına fırlattı.

--İşte kadınların her zamanki tepkisi.

--Sen beni sevmiyorsun işte. Bak benimle evlenmezmişsin.

--Feride dur bak. Ben de sana bir soru soracağım. Bakalım sen ne diyeceksin? Ne cevap vereceksin bana?

--Neymiş? Sor bakalım.

--Pekala. Ben eşinden boşanmış ve iki erkek bir kız çocuğu sahibi olsaydım. Birbirimizi sevseydik. Çocuklarda benimle birlikte. Benimle evlenir miydin?

--…

--Evet. Bekliyorum Feride cevabını.

İkinci dilim elmanın menzilinde olduğunu biliyordu Mehmet. Ve karşısındaki düşman daha da öfkelenmişti. Gelecek saldırı bir dilim elma değil, masanın üstünde duran tam elmada olabilirdi her an.

Odada sadece televizyondaki dizide konuşan erkeğin kadına evlenme teklif ettiği andaki konuşması duyuluyordu. Oda bitince sessizlik oldu bir süre.

--Bir çocuğun olsaydı evlenirdim. Ama üç çocuğa ben nasıl bakarım söylesene.

--Hadi hadi. Bak nasıl köşeye sıkıştın. Sende beni sevmiyorsun işte.
İkisi de bir birlerine baktılar. Sonra aynı anda yüzlerinde ufak gülümseme, kahkahalara bıraktı yerini.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...