11/06/2007

Hikaye*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.
Akşam sehpanın üzerine koyduğu gözlüklerine uzanmak istediyse de bunda başarılı olamadı. Üstünde binlerce ton ağırlık vardı sanki.
Yan odadan kedilerin sesleri geliyordu. Ancak bu bağırışlar daha önce hiç böyle kulağını tırmalamamıştı. Duvardaki saate baktığında öğlen olduğunu anladı. Yemek saati çoktan geçmişti yavrularının.
Bir an önce yatağından doğrulmalı, kedilerin yemeklerini vermeli, sonra apartmanın önüne her akşam toplanan mahallenin kedi ve köpeklerinin ciğerleri için Hayri ustaya telefon açıp siparişini vermeliydi. Ama yattığı yerden bir türlü doğrulamıyor ve her gün yaptığı işlere başlamak için o eski enerjisini bir türlü bulamıyordu kendinde.
Artık çok yaşlanmıştı. Geçen sene felç geçiren sol kolunu hiç hareket ettiremiyordu. Sağ kolu ve bacaklarını azda olsa oynatabiliyordu. Bir an uzun süre yavrularından ayrılacağını düşündü.
Kedileri ve kendisine sık sık ziyarete gelen yan binada ki üniversite öğrencileri ile kutladığı doğum gününü hatırladı bir an. Sonra Amerika da ki subay oğlunu düşündü. Doğum gününde çok mutlu olmuştu. Kendisine uzaklardaki oğlunu hatırlatan ve onun yerine koyduğu gençleri çok seviyordu. Gençler ellerinden geldiğince evde ve sokakta beslediği hayvanları için ciğerleri Hayri ustanın dükkanından getiriyorlar, evin alışverişine yardım ediyorlardı. Onlarla yıllardır göremediği ve haber dahi alamadığı oğlunun hasretini gideriyordu adeta. Oğlu olmuşlardı onun.
Sağ elini zorla kaldırabildi. Yanağına akan gözyaşını sildi.
Sonra yataktan kalkmak için bir hamle daha yaptı. Olmadı. Bir türlü kalkamıyordu yatağından. Yan odadaki kedilerinin sesleri gittikçe artmaya başladı.
--Tamam prenses. Çapkın geliyorum oğlum. Kalkamıyorum yatağımdan, ama geleceğim.
Sonra sehpada ki telefona gözü ilişti, sağ elini var gücüyle kaldırdı, avizeyi aldı ve çekti kulağına. Başı ile omzu arasına sıkıştırıp yine sağ eliyle numarayı çevirdi.
Telefona Mehmet çıktı.
On beş dakika sonra kapıdan gelen tıkırtılara irkildi.
Mehmet, telefonda konuştukları gibi kapının üstünde ki gizli yerden anahtarları alıp kapıyı açmıştı.
İçeri girdiğinde kedilerden ikisi ayaklarına dolanmaya ve sürtünmeye başladı. Eve her geldiğinde yanına gelen prensesle çapkındı bunlar. Yatak odasına doğru yöneldi ve Behiye hanımı yatağında öylece uzanır vaziyette buldu.
Kısmi felç geçirdiğini hemen anladı. Daha öncede olmuştu. “Umarım bu seferki tehlikeli değildir” diye geçirdi içinden.
Hemen hastaneyi aradı.
--Mehmet oğlum kediler aç. Onların yemeklerini verir misin? Sonra Hayri ustayı arada akşamki ciğerleri bir zahmet göndersin çırağı ile bu seferlik.
--Tamam Behiye teyze ben o işlerin hepsini hallederim. Sen hiç merak etme. Ancak şimdi senin sağlığını düşünmeliyiz.
Kapı çaldı. Otomatik ziline bastı.
Ambulansın içindeyken Mehmet de yanında, elini tutuyordu.
---Yediler dimi yemeklerini yavrularım? Hayri usta gönderecek değil mi ciğerleri çırağı ile?
---Evet. Her şey yolunda sen kendini yorma şimdi. Cem eve uğrayıp akşam için ciğerleri pişirip sokaktaki kedi ve köpekleri besleyip bizim yanımıza gelecek. Hiç merak etme.
Duyduklarından rahatlamış olacak ki göz kapakları yavaş yavaş kapanmaya başladı. O sırada ambulans hastane bahçesine gelmişti bile. Evleri çok yakındı hastaneye.
Gözlerini açtığında sağında Mehmet, solunda Cem oturuyordu.
Zorlanarak ta olsa iki elini onlara uzatarak.
---Yavrularım benim. Çok sağolun
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

No comments:

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...