11/29/2007

Mutlu musunuz?



Sizi neden aramadı diye aklınızı mı kaçıracaksınız?

Aslında söylemeyi çok istemenize rağmen sadece ufak bir inat yüzünden mi onunla konuşmuyorsunuz?

O uzaklarda değil de şu an yanınızda olsaydı bütün pişmanlıklarınızı döker miydiniz önüne?

İş kariyerinizde tamda yükselişe geçmişken ortasında çocuk yapmaya karar verebilir misiniz?

Sizi çok sevdiğini söylerken yada siz ona söylerken acaba samimi olduğunuza ikinizin de emin misiniz?

Kaldırımda yürürken bir otomobilin size çarpıp yaşamınıza son verebileceği ihtimalini ve sonrasında sevdiklerinizin sizin arkanızdan yakarışlarını, yaşamın orada sizin için sonlandığını hiç aklınıza getirdiniz mi?

Karşınızdaki konuşurken o an için başka yerde olduğunuzu düşlediniz mi?

Aileniz için en çok ne yapabileceğinizi düşünüyorsunuz? Mükemmel bir yaşam mı yoksa karşılıklı sevgi ve huzur yeter mi?

Mutlu musunuz?

Yaşamın neresinde, ne kadar mutlu olunabilir diyenlerden misiniz?

Kalabalık bir caddede yürürken size omuzu ile sert bir şekilde çarpan kişi sizi sinirlendirir mi? O an ne tepki gösterirsiniz?

Her zaman yürüdüğünüz caddelerde, sokaklarda başınızı kaldırıp sağınızda ve solunuzda hangi binaların olduğuna hiç baktınız mı? Mesela bunu Beyoğlu İstiklal Caddesinde yapabilirsiniz. Denemenizi tavsiye ederim. Şaşıracaksınız.

Çok uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınızla karşılaştınız ve o size adınızla seslendi ama siz onun adını bir türlü hatırlayamadınız ve durumu da çaktırmamaya gayret ediyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız?

Karşılaşmak istemediğiniz birisini aynı ortamda gördünüz. Bu durumda ne yaparsınız? Ne yazık ki oradan çıkamıyorsunuz da.

Banka gişe kuyruğunda işlem yapmak için beklerken sizden sonra gelip de sizden önce işlem yaptıran birisini gördüğünüzde banka görevlisine tepki gösterir misiniz?

Taksiye bindiniz ve söylediğiniz mesafe taksiciye kısa geldi ve gidemem dediğinde ne yaparsınız? Ya da ne yaptınız?

Şu an yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızın telefonunu çevirip onunla konuşmaktan neden çekindiğinizi söyleyebilir misiniz? Telefon orada tam karşınızda.

Siz haklı olduğunuzu düşündüğünüz hatta haklısınız diyelim bir tartışma anında neden susup hiçbir tepki vermeden duramıyorsunuz. Ya da yapabilenlerde neden hatta nasıl bunu yapabildiklerini söyleyebilir mi?

Taksiye bindiğimizde neden taksiciyle genel yaşanan sorunlardan laflarız. Trafik, memleket sorunları hatta yakın zamanda seçimler, politika. Yoksa taksiciler ücretsiz psikolojik danışmanlarımız mıdır bizim?

Taksim İstiklale her gelişinizde şunu söylenip durdunuz mu hiç? Burası önceleri mesela on yıl önce hiç bu kadar kalabalık değildi. Şimdi iğne atsan yere düşmez bir hal aldı İstiklal caddesi.

Kap kaçlar, hırsızlıklar neden bıçak sırtı gibi kesildi birden bire İstanbul’da? Hiç düşündünüz mü? Neden?

Televizyon, gazeteler neden ramazan geldiğinde yayınlarına bir ay dinsel olarak ağırlık verirler. Mesela klasik olacak ama "Çağrı" filmi ve dini içerikli programlar.

Sonra bitince ramazan yine aynı tas aynı hamam. Neden?

Nedenlerle yaşamak boynumuzun borcu bu şehirde ve ülkede.

Günlerdir aklımın bir köşesinde yuvalanmış, ara sıra aklıma gelen bir soru bu son günlerde.

Ne Olacak Bizim Halimiz?

Bu soruyu hangi zamanlar sorarım kendime diye düşündüğümde moralimin bozuk olduğu anlar gelir aklıma.

Moralin bozuk olduğu anlar kesin bir sorun vardır hayatımızın akışında. Sizce de öyle değil mi?

Sorunlar, olumsuzluklar, kötü olaylar üzerine konuştuktan sonra top yekun birbirimize sorduğumuz sorudur bu soru:

Ne Olacak Bizim Halimiz?

Çok zamanınızı almak istemiyorum. Sadece şunu belirtmek istiyorum.

Evde, sokakta, işte, yaşamın kıyısından geçen her yerde konuşuruz, tartışırız, gerekirse birbirimizi paralarız, eleştiririz acımasızca, infazlar gerçekleştiririz bazen.

Gerekirse birey olarak devlet oluruz, polisin, askerin, siyasetçinin yerine geçer sonuçlar koyarız ortaya.

Maç izlerken ya da sonrasında futbolda en iyi teknik adam ve spor yazarı yorumları koyarız ortaya, moda ile ilgili kabul görmüş modacılara taş çıkartırız, siyasette en iyi siyaset bilimciden, toplumbilimciden çok daha doğru analizler ortaya koyar sonuçlara varırız.

İçinizden senin ne farkın var ki bu olanlardan şu an dediğinizi duyar gibiyim.

Her neyse fazla uzatmayacağım.

Ne Olacaksa Olsun artık.

Çünkü ben artık siyasetiyle, ekonomisiyle, toplumsallığıyla birey olarak var olan bütün gelişmeleriyle bu halimizden ve onun ne olacağı sorgusundan çok sıkıldım.

Bu sıkıntıyı özellikle gençlerin iç dünyalarında daha belirgin yaşadıklarına çok eminim.

Olacaksa Olsun Bilelim Halimizi.

Değil mi?

Mahalle baskısı.

Bende yazayım dedim şu gündemdeki konuyu. Çok kısa.

Baskı mahalle baskısı değil aile baskısı. Hatta bireysel baskı desek daha yerinde olur. O ülke gibi olur muyuz? Şu ülke gibi olur muyuz? Değil aslında. Zaten sandıkta %46 oyu almış bir partinin genel kitlesine baktığımızda bu oranın azımsanmayacak kısmı zaten o toplumsal bakış açısıyla yaklaşıyor. Bu bir gerçektir. Gerçekte olandır.

Bu konu çok hassas bir konu. Toplumsal anlamda bakış açısı çok farklı bireylerden oluşan Türkiye'mizin hassas dengeleri altüst edebilecek bu konu üzerine daha dikkatli gitmesi gerekir. Eskilere dönmenin hiç gereği yok.

Şunu belirtmek isterim.

Geçen Mart ayında kaybettiğim babaannemi, ömrü köyde geçen ancak Cumhuriyetin birçok dönemini oradan gözlemleyen ve duruşuyla bunu gösteren bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak başında ki yazmasıyla hatırlarım hep. Yazmasındaki işlemeler modern köylü bir kadının düşüncelerindeki aydınlık ve güzelliği, şeffaflık ise ne kadar açık ve ilerici bir duruşa sahip olduğunu hissettirmiştir hep bana.






Kürşat Ural


"bırak yaşamına şiir girsin"

No comments:

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...