9/15/2008

"Livane Kültür Güncesi" Radyo Barış'ta




Değerli ağabeyim Serdar Samancıoğlu ile birlikte 25 Eylül 2008 Perşembe günü saat 20.00-22.00 saatleri arası Radyo Barış'ta (107.o) "Livane Kültür Güncesi" isimli programımıza başlayacağız.

Programımız; bir zamanlar geçmişte hem livane coğrafyasına geç gelen güncel gazetelerden esinlenerek, günceli yakalamaya çalışan biraz haber-aktüel konuların, biraz livane şiir ve müziklerin, biraz da konuklarımızla paylaşımlarımızın olduğu bir yer olacak.



Sevgilerimle
Kürşat Ural
Livane Kültür Genel Yayın Yönetmeni

9/09/2008

Erkek ve Kadın

Çaresizlik değil aslında.

Kontrol edemediğim, içimdeki arzuyu ve şiddeti uyandırıyor.

Karma karışık duygularla yansıyor erkeğin aklına. Benim olacaksın diyen erkeğe inatla “cesaretin var mı buna” dedirtiyor?

Kadın istemezse asla olmaz.

Erkeği, içine kabul eden kadındır. Erkek ne derse desin kar etmez ki kadın istemedikçe.

Kadın ne kadar çaresiz olursa olsun, güçsüz, zayıf, onu cesaretlendiren yine kendisidir.

Erkekler ya da erkeği ne söylese dinlemez, kendi bildiği neyse onu uygular.

Bazen başkaldırır. Teniyle çıldırtır erkeği. Kolları ve vücudu böyle bağlı olsa bile aslında çırılçıplak ve özgür olan yine kendisidir.

O isterse erkeği içine alır.

CEHENNEM

Bana direnme ellerin istemese bile sözcüklerin ele veriyor

sana dokunmak asıl bana acı verir

Rimbaud’un Cehennemine yolculuk edelim seninle

terleyen teninle susuzluğunu gideririm toprağın

sana dokunsam,

titrersin fırtınalar yaratırım denizlere

öpsem göğüs uçlarını

doğan çocuklara süt olur arzularım

kalçalarını sıkıp bastırsam kendime

tutkunun adı olurum hislerinde

ben seninim sen cehennemin bekçisi kadın.

9/08/2008

İkiside çıkmış er meydanına...

İkisi de çıkmış er meydanına ve Cazgır (salâvatçı), geleneksel törenlerden sonra pehlivan sofrasını açacaktır. Kulak verip dinleyelim hele:
Allah Allah illallah/Hayırlar gele inşallah/Pirimiz Hamza Pehlivan/Aslımız neslimiz pehlivan/iki yiğit çıkmış meydana/Birbirinden merdane/Biri ak biri kara/ikisinin de zoru para/Alta geldim diye erinme/Üste çıktım diye sevinme/Alta düşersen apış/Üste çıkarsan yapış/Vur sarmayı kündeden at/Gönder Muhammed'e salavat/Seyirttim gittim pınara/Allah, her ikinizin de işini onara....

Ne kadarda günümüze uyuyor değil mi?

Aslında çok söze ne gerek? Cazgırın er meydanındaki bu seslenişi bize apaçık hem tebessüm hem de kim galip gelecek bakalım mı söyletmiyor mu?

Herkes adını ne koyarsa koysun bunun en güzel yanı sonucu. Sonucunda kim galip gelecek?

Başka sorularda elbette akla gelmiyor değil, geliyor tabii. Ama onlar ilgilendirmiyor beni.

Hayal kırıklığına da uğrayabiliriz. Ama bu çekişmeden mizahçılara çok malzeme çıkacağı şimdiden kesin gibi gözüküyor.

Şimdi buradan bir ankette biz açalım isterseniz. Kim galip gelecek? Sayın Erdoğan diyenler evet yazıp 3333’e sayın Doğan diyenler 6666’ya evet yazıp göndersinler.

Çok lafı uzatmadan kısa keseceğim ve Sayın Erdoğan’ın söylediği gibi:

Bizi izlemeye devam edin diyeceğim.

8/29/2008

Doy doyabildiğin kadar 250 Liraya.

250 Ytl’ye gel de doyur karnını.

Parkta adam eğilerek ellerini başının arasına koymuş sesli sesli konuşuyor:

—İki çocuk ve bir eş. Ben çalışıyorum. Eşim ev hanımı. Günde bırakın 3 öğünü tek öğün oda akşamları yiyoruz valla. Onun bile aylık masrafı bu miktarı iki misli geçiyor. Kardeşim bu tuik denen kurumda çalışanlar hangi ülkeye göre hesaplama yapıyorlar aklım almıyor. Benim küçük kıza sorsanız o bile bu parayla dört kişilik ailenin karnını doyuramayacağını bilir.

Gözüm gazeteye ilişince anladım. Belli ki adam yanındaki gazeteyi okumuş sonrada kendi kendine konuşuyor.

Yanına oturduğumda bana dönüyor:

—Beyefendi sakın yanlış anlamayın kafayı falan üşütmedim ben. Sesli düşünmeyi öğrendim bu hükümet zamanında. Bizim kurumda bir dizi konferans veriyorlar kişisel gelişimle ilgili. Bende bu açık havada pratik yapıyorum gördüğünüz üzere.

Ama bu yöneticilerimiz artık bizim kafayı yememize yardımcı olmak için ellerinden geleni ardına koymuyorlar. Hiç akıl mantık var mı bu işte? Ben memurum. Öğlen arası aldım simidimi çayla birlikte yiyorum burada. Gazete ve televizyonlarda ki haberleri takip ediyorsundur. Ne demeli bu adamlara bilmiyorum ki?

Susuyor adama bakıyorum.

Sonra devam ediyor konuşmaya:

—Birde sadaka veriyorlar sanki. Şu zamma bak hele. Neymiş enflasyon hedefimiz o.Ondan fazlası olmaz. Yahu sen gel insanınla çık bakalım çarşı pazara fiyat pahalılığı neymiş gel de gör. Yok artık. Galiba bu iş yürümeyecek böyle. Ben Bakırköy’e Hanım ve çocuklarda doğru memlekete.

Güldüm ama adama belli etmedim tabi.

Sonra düşündüm kendimi. Senin ne farkın var ki. Gülüyorsun ağlanacak haline. Dön ve bak kendine. Sen çok farklısın sanki. Ha sende sadece olmayan çocuk. Yani iki kişilik bir ailesin ve zor geçiniyor, kıt kanaat ay sonunu getiriyorsun.

Sonra döndüm adama:

—Ancak bu insanların tercihi. İnsanımızın tercihi daha doğrusu. Seninde, benimde. Ne ekersen onu biçersin. Çok da uymadı ama öyle bir şey bizim halimiz.

Kalktım adamın yanından eve doğru yürümeye başladım.

8/27/2008

Medyaya Güveniyor muyuz?







Medyaya güveniyor muyuz?

Günümüz medya tekelleşmesinde böyle bir soru sorulur mu demeyin? Sordum bile.

Gazeteler. Gazetelerin çoğunluğunun tekelden çıkması acaba sorusunu akıllara getirmiyor mu? Sabah işyerinizde, yolda cafede, evinizde elinize aldığınız gazetenin manşetinden içeriğine kadar yer alan haberler bize haberi ulaştırırken azıcıkta olsun bir mesajla mı geliyor yoksa tamamen ideolojik bir bombardımanla mı dolduruyor beyinlerimizi?

En çok televizyon izleyen millet olarak televizyonlar mesela. Haberlerinden, yarışma ve dizilerine, magazin programlarına kadar ne katkıda bulunuyor bize hiç düşündünüz mü?

Elbette bunu sorgulamışsınızdır çoğu kez. Televizyonlarımızda aynı gazete ve diğer yayın organlarının tekelleşmesi gibi benzer yolda değil mi?

Bütün medya çalışanlarını bu sorgulama sürecinden ayrı tutarak sormak isterim çünkü onlar işlerini yapıyor, ekmeklerini kazanıyorlar.

Medyaya güveniyor musunuz?

İzlediğiniz televizyonun, okuduğunuz gazetenin objektif, tarafsız ve bağımsız yayıncılık yaptığını düşünüyor musunuz?

Tirajı ve izlenme oranları düşük olan gazete ve televizyonlara bakalım.

Yüz bin Tirajının altındaki gazeteleri aklıma geldiğince sıralayacağım: Birgün, Evrensel, Taraf, Cumhuriyet, Radikal, Vakit, Milli Gazete, Referans…

Televizyonlarda ise izlenme payları düşük olan kanallar: Ntv, CnnTürk, Flash Tv, Fox, Stv, Kanal 7…

Peki, Tirajı ve izlenme oranları düşük olan gazete ve televizyonlar kötü yayıncılık yapıyor da, Tirajı ve izlenme payı yüksek olan gazete ve televizyonlar iyi, doğru, tarafsız mı yayıncılık yapıyorlar? Asla. Bunu söyleyemeyiz.

Ancak bir gerçek var ki oda şudur.

Kültür, sanat, ekonomi, siyaset ve bu gibi konularda milletçe hep dem vururken, bu alanlarla ilgili programlara reyting vermeyen yine bizler değil miyiz?

Gerektiğinde eleştiri ve sorgulama mekanizmalarımızı çok iyi işletirken bunu okuduğumuz gazetelere yönelik ne kadar yapabiliyoruz? Genel olarak medyaya diyelim.

Şu bir gerçek ki medyaya güveniyor musunuz sorusuna cevapların büyük çoğunluğu hayır güvenmiyorum diye olacağını tahmin ediyorum.

Akside olabilir tabii.

Ancak şunu çok iyi analiz edelim derim. Medyaya güvensek de güvenmesek de o hızla yoluna devam ediyor. Ediyor etmesine ancak bizlerde azda olsa haberin, yayıncılığın bağımsızlığına, tarafsızlığına azıcık da olsa göz yummadan düşünelim derim.

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...