12/06/2007

Giriş*

*Dramatik yazarlık kursu Erkan hocanın ödevi
(12 Eylül 1980)

-Açın kapıyı polis!

-Hüseyin kapıyı tekmeliyorlar.

-Tamam canım. Polis yine arama yapacak belli. Sabahın bu saatinde geldiklerine göre.

Polis memurlarından biri ve elinde otomatik tüfekli iki sivil polis kapıyı açınca üzerine öyle bir çullanırlar ki Hüseyin ne olduğunu anlamadan elleri kelepçelenmiş vaziyette kendini kapının eşiğinde bulur.

Selma arkasından haykırarak ağlar.

-Nereye götürüyorsunuz? Ne yaptı benim kocam? Söylesenize.

-Götürün bu anarşisti otomobile.

Küçük Deniz de gürültüye uyanmış yattığı odanın kapısının önünde hıçkırıklarla ağlamakta, meraklı şaşkın gözlerle olup biteni anlamaya çalışmaktadır.

Selma Denizi kucağına alır. Kapının eşiğine geldiğinde polis otomobili Hüseyin’le birlikte çoktan uzaklaşmıştır. Selma ve Deniz yaşlı gözlerle otomobilin arkasından öylece bakmaktadırlar.

(11 Eylül 2007)

Gökdelenin 38.katında basına ve holding üst düzey yöneticilerine verilen kokteylde aynı şirketten iki yönetici konuşmaktadır aralarında.

-Baksana nasılda kendinden emin duruyor.

-Evet. Bu kadar genç yaşta böyle bir holdingin CEO’su olmak kolay değil. Gerçekten bravo Deniz beye. Bence hak ediyor. Yöneticiliği ve insani değer yargıları üst seviyede, mükemmel biri.

Bir adım ileride başka iki müdür.

-Patronun kızı ona ilgi duymasaydı zor alırdı bu görevi.

-Olaylara ne kadar basit bakıyorsun Zerrin. Deniz bey dürüst kişiliği ve çalışanının ve patronunun ona duyduğu güvenle buralara geldi. Bu pozisyonu sonuna kadar hak ediyor bence.

-Evet saygıdeğer basın mensubu ve holdingimizin sayın yöneticileri. Bugün burada bulunmaktaki sebebimizi hepiniz biliyorsunuz. Holdingimiz yeni CEO’su Sayın Deniz Yıldırım görevine bugün itibari ile başlamış bulunmaktadır. Kendisini konuşmasını yapması için buraya çağırıyorum.



Deniz, etrafındaki 15 kişilik mesai arkadaşlarına ve bir o kadarda basın mensubuna şöyle bir göz gezdirip konuşmasını yapacağı yere yavaş adımlarla yürür. Üç, dört yaşlarında hayal meyal hatırladığı, babasının polisler tarafından götürülüş anını hatırlamıştır. Konuşma yapacağı kürsüye geldiğinde cebinden katlanmış bir kağıt çıkarır. Katlanmış kağıdı açıp kürsüde mikrofonun yanına koyar. Kendisini meraklı, heyecanlı bakışlarla izleyen insanlara başını kaldırır ve her zaman ki gibi her biri ile birebir göz teması kurarak yaptığı konuşmalarından birine daha başlamıştır.

-Merhaba. Babam Ortaokul çağıma geldiğimde bana şunu söylemişti.”Oğlum, Emile Zola’nın Germinal romanını mutlaka oku. Emile Zola’nın bir roman yazmadan önce insanın yaşamla kavgasını, aşklarını daha doğrusu yaşama dair ne varsa yazmak için gidip yerinde sormuş, araştırmış, gözlemlemiş, onlarla birlikte yaşamıştır ve yazmıştır bu başarılı romanını. Sende eğer insan ilişkilerinde, mesleğinde, evliliğinde başarılı olmak istiyorsan onun gibi yap.” Babam öğretmendi benim. Bu öğüdü verirken bana kendisinin de yaşama karşı duruşunda bunu yaptığını yaşım ilerledikçe anladım. Bende kendi yaşamımda ki ilişkilerime bunu taşımaya çalıştım. Fabrikamıza ziyarete gittiğimizde patronun odasında toplantı yapmak yerine bizzat üretimde çalışanımın neler yaşadığını yerinde görüp, ailesiyle hafta sonu sinemaya, tiyatroya , pikniğe gidip gitmediğini sordum insan kaynakları yöneticilerine. Önemli günlerimizde sadece çalışanımızın kendisinin değil, bizi de ailesiyle birlikte düşünebildiği kutlama geceleri düzenledik hep birlikte. Sözü daha fazla uzatmadan son olarak şunu söyleyeceğim. Bugünden itibaren bu göreve başlıyorum. Yaşama dair bu bakış açımla, sizlerle olan ilişkilerimin her zaman olumlu ve sizlerin bana desteği beni bu göreve getirmiş ise de,”her an her şey olabilir” düşüncesini de unutmadan sizlere teşekkür etmek istiyorum.

Katılımcılarla olan göz temasını kapıya yöneltir ve salon giriş kapısında onu babasının da alkışlamakta olduğunu görür.


Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

12/05/2007

Patron*

*Dramatik yazarlık kursu Gökhan hocanın ödevidir.

(Çalışma masasına oturur ve elindeki bastonu arkasına koyar. Bilgisayarı açar ve her sabah olduğu gibi güvenlik kamera ünitesini açıp bağırır.)

--Ayseeeeel! Çayımı getir.

--Tamam Ercan bey. Hemen getiriyorum.

--Ya bu depocu çocuk açmış ağzına kadar kapıyı. Kimse yok kapıda. Şu mağazadaki oturan elemana bak hele. Sabah sabah oturulur mu? Kalk pas pas çek, tezgahın üzerini sil. Ne bileyim yap bir şeyler işte. Çıldırtacak bunlar beni çıldırtacak

--Buyurun efendim çayınız.

(Aysel’in eli titremektedir. Yine her sabah olduğu gibi fırçayı yemeden odadan çıkmak için dönerken eli bardağa çarpar ve çayı masaya koyamadan patronunun üzerine döker.)

--Hay Allah kahretsin seni.Ne b..ka yarasınız ki.Ama kabahat sende değil,senin gibi bir beceriksize iş verende.Çık dışarı.

--Çok özür dilerim efendim. Çok özür dilerim. Ben hemen temizlerim.

--Çık dışarı dedim sana. Gözüm görmesin. Sersem budala şey. Çabuk şu Allahın belası depocuyu odama yolla. Hadi.

(O sırada güvenlik kamerası depoyu göstermektedir. Depocu ve dağıtım müdürü sayım yapmaktadırlar.)

--Keşke kapıya göz kulak olması için mağazadan birini çağırsaydık. Yine patrondan fırça yemeyelim.

--Müdürüm, mağazadan adam isteyip bir sürü laf işitmektense kendim yaparım işleri daha iyi. Bir gözüm kapıda benim merak etmeyin siz. Patron personelini insan yerine koymaz sürekli aşağılarsa,o personelden çok beddua alır,işini severek yapmaz çalışanlar. Zaten kameradan görmüştür çoktan.

--Evet. Görmüştür.

--Birazdan odasına çağırır. Günün ilk fırçasını yemeğe hazırlanalım bari.

--İki yıldır bu şirketteyim. Malum işyerinde en yakınındaki çalışanı olarak Ercan bey demeye bile dilim varmıyor. Neyse. Patronun en yakınında biri olarak artık personele, genel olarak çevresine olan davranışları kabul edilemez.

--Hele sen eskiyi görseydin. Şimdi durulmuş hali. Kök söktürürdü eskiden herkese. Bir keresinde muhasebe müdürünün kafasına çantayı fırlatmıştı.

--Şuna eminim ki patron olarak bu davranışları; babasından devraldığı bu aile şirketine büyük zarar verecek. Bütün personel buradan bir an önce ayrılmanın yollarını arıyor. Bunun farkındayım.

--Tamamda bu işsizlikte kim nereye gidecek. Vasıfsız elemanlarız çoğumuz. Siz hariç tabi. Tek tecrübemiz yıllardır bu sektörde çalışmamız. Daha doğrusu birçok çalışanın başka seçeneği olmadığı için burada. Bu sebeple onun çilesini çekiyoruz.

--Valla artık ben iş bulmasam bile ayrılacağım. Şuna da eminim ki idari personel kadrosunda ben ayrıldıktan sonra yaprak dökümü olacak.

--Olabilir müdürüm. İdari personel için bir şey diyemem.

(Telefon çalar.)

--Efendim.

(Suratı düşmüştür depocunun. Ahizeyi yerine koyar.)

--Müdürüm patron ikimizi de odasına çağırıyor. Malum tahmin ettiğimiz şeyler olacak birazdan odasında.

--Tamam. Gidelim.

(Beş dakika sonra odanın kapısı açılır. Müdür ve depocu odadan içeri girerler.)

--Yahu siz ne beş para etmez adamlarsınız. Ben kaç kere söyleyeceğim deponun kapısında bir adam beklesin diye. Ne beceriksiz insanlarsınız ya! Lafı bir defada anlamaz mısınız siz?

--Efendim, mağazada dağıtım var. Plasiyerlere mal veriliyor. Personel yetersiz. Bizde sadece ikimiz depodaydık. Sayım yapıyorduk depocu arkadaşla. Kapıda bekleyecek personel yok anlayacağınız.

--Bak ya! Verdiği cevaba bak sen. Personel eksikmiş de falan da filan da.

--Ercan bey. Bize karşı, bu ben ya da başka bir çalışanınız olabilir. Önce karşınızda maaşlı çalıştırdığınız elemanın insan olduğunu fark edin, anlayın lütfen. Bu lafları eminim ki birçok kişi belki babasından duymuştur, ya da hiç duymamıştır. Artık yeter ama. İki yıldır yanınızda çalışıyorum. Patron koltuğundan emirler, hakaretler savurmak sizin kişiliğinizle örtüşebilir. Buna bir şey diyemem. Ancak karşınızda her gün bağırarak, emirler yağdırarak insan yerine koymadığınız çalışanlarınızın her şeyden önce duyguları olduğunu aklınıza getirin. İnsan onlar insan. İnsanlar sizin ego tatmininiz için para almıyorlar, yaptıkları iş karşılığı için ücret alıyorlar. Empati kurun mesela. Aslında bu söylediklerimin hepsini bilen birisi olduğunuza da eminim.

--…

--Aslında çok konuşmayacağım. Böyle devam ederseniz etrafınızda sizi seven belki eşiniz ve birkaç kişi kalacak. O kadar. Ne haliniz varsa görün.

(Kapıya yönelir, kapıyı açar ve yavaşça kapatarak odadan çıkar. On dakika sonra Aysel hanımın telefonu çalar.)

--Buyurun Ercan bey. Tamam efendim hemen çağırıyorum.

(Aysel hanım müdürün odasına girdiğinde oda boştur. Masanın üstünde istifa dilekçesi vardır. Birde not kağıdına yazılmış şu cümle.)

“Bazıları büyük doğar, bazıları büyüklüğü kazanır, bazılarına da büyüklük yakıştırılır.
Shakespeare
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

12/04/2007

Durdurulsun Bu Savaş



Analar ağıt döküyor. Babaların yürekleri ağlıyor. Kardeşler uzaklara bakıyor. Bu kan durmuyor, bu acı, bu keder bitmiyor. Bitmeyecek gibi görünüyor.



Doğumuz, orta doğu ile ortak kaderi paylaşırcasına sesimizi duyuyor musunuz diye sesleniyor bize?



Duyun bu feryadı. Televizyonlarda acılı bakışlarla gözlerini sana bana dikmiş o gözleri kim unutabilir ki. Yıllarca önce Irakta tankların füzelerin silahların ortasında uçurtmasını uçuran o çocuğun görüntülerini unutabildiniz mi? Aslında silahların oradaki gölgesi hala devam ediyor.



Hem de bu gölge büyüyerek yayılıyor farklı coğrafyalara.

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Yazmalıyım

bilmiyorum ama

bugün yazmalıyım

neyi yazmalıyım

bilmiyorum

seni yazmalıyım

neden yazmalıyım

bilmiyorum

nedensiz yazmalıyım

bilmiyorum ama

yazmalıyım

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Yeniden aşk

biliyorum tükürmek kötü bir alışkanlıktır
ama ne yapayım yutkunamıyorum artık
içime attığımda büyütüyor urlarımı
ve yaralarımı

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...