3/14/2008

Zeus ve Poseidon*

*Dramatik Yazarlık Kursu Haşmet Zeybek hocanın oyun ödevi

Yolculuk Sırasında

(Oğuz, yıllardır uğramadığı adalara ve ailesinin yanına en sonun da gitmeye karar verir. Bozcaada arabalı vapurundadırlar. Yanında kardeşi(Alp) de vardır. )

Oğuz(Poseidon):Alp evlendikten sonra o destansı aşkınıza ne oldu Aygül’le?

Alp(Zeus):Aşkımıza ne olmuş ki?

Oğuz: Evlendikten sonra aşk kuramı yerini sevgiye bırakıyormuş.

Alp: Olabilir. İnsanların genel yargısı bu yönde ama ben hala Aygül’e eskisi gibi aşığım. Seviyorum da tabii.

Oğuz: Peki hiç aldattın mı Aygül’ü?

Alp: Oğuz sen iyi misin? Nereden aklına gelir böyle sorular. Bak yıllardır uğramadın adaya. Yurtdışındayken sana neler yaptığını sordum mu ben? Denizle evleneceğiniz sırada birden terk ettin onu, adayı, bizi.

Oğuz: Konuyu değiştirme lütfen.Çok açık bir soru sordum sana.

Alp: Hiç değişmemişsin. Evet aldattım kadınlarımı ve aldatıldım da. Tutkunun kölesi oldum başka kadınlarla. Aşık oldum heyecanı paylaştım dudaklarında sevgililerimin.

Oğuz:….

Alp: Devam edeyim istersen açtın konuyu.

Oğuz: Olur sen bilirsin.

Alp: İçime hapsettiğim tensel dokunuşları aldattığım kadınlarla serbest bıraktım. Bu duygularda yenildim gerçeklere. Doğruldum ve yeniden savruldum arzu dolu bakışlara.

"heyy ! iyi insanlar
bırakma sakın kendini rüzgara
sonunu getiren insan saplantısı hastalıklara
dokunma uçup kendini bulamazsın soluk soluğa
bu kavganın orta bir yerinde
sevdiğim sana sesleniyorum
sakın uyuma sabahın zehir uzanışında
karşıma geç ve parçala
uçuşan sevda yarası türküleri "


Oğuz: Peki sonra.

Alp: Sonra mı? Sonra çok üzüldüm tabii.

Oğuz: Orada kaldı. Bitti. Unutuldu öylemi?

Alp: Eğer bir ilişki yaşıyorsan bunları göz önüne almalısın. Öyle değil mi?

Oğuz: Birbirini seven, sonra da evlenmeye karar veren insanlar “Hah işte tamda istediğim kadın karakteri. Kişilik yapısı da tamda bana uygun” diye mi evleniyorlar?

Alp: Genellikle böyledir diyemem. Aslına bakarsan bu isteğin ve bunun uzantısında verilen evlilik kararının tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Zaten şu sıralarda Aygül’le tehlike çanları bizim için çalıyor zaten.

Oğuz: Yani.

Alp: Kadınıma artık müdahaleler yapmaya başladım. Buda aramızı soğutuyor.

"hadi kaçalım kaçamak serseriliklerden uzağa
gözlerin ve saçların olmadığı
bir sen bir ben
birde onlar
onlar ki
kaçamak doğurgan aşklarını birbirine satanlar
gözlerini oyan ve saçlarını kestirenler
zerdüştün kusmuğunda boğulan müritleri
yani sen
yani ben
yani onlar"


Oğuz: Aşk bir hastalıktır. Tutkuyla başlanan tehlikeli bir yolculuğun ortasında ne yapacağını bilmeden oraya buraya savrulmalar. Nedenini sormadan bir tek ona uzanan yanılsamalar.

Alp: Oğuz uzaklar seni nasılda değiştirmiş böyle.


Oğuz: Tarif edilemeyen ve sonraları sınırları çizilen bir ilişkinin adını koyma çabaları. Farkına varmadan delice davranışlar ve mantık çemberine teğet bile geçmeyen düşünceler.

Alp: Madem aşk konusunu açtın. Aşk vücudumuzda ki istemediğimiz ama nedense bir anda ortaya çıkabilen urlarımızı çoğaltan tanımlanmamış bir virüs. Sen etrafındaki aşk danslarına aldanma.

Oğuz: Ben artık aldanmayacağım. Ama tutkuyla sevmeye devam edeceğim. Bana katılanda olur katılmayanda. Zaten hangimiz aşk konusunda aynı düşündük ki? Asıl olması gerekende bu bence.

Oğuz: Peki Aygül’ü hiç kıskanmadın mı? Var mı ilişkinizde kıskançlık?

Alp: Kıskandım hem de çok. Kıskançlık olmalımıdan öte bu duygusal yoğunluğun davranışlarımıza yansımasının olabilirliğini yadsıyamayız. İnsanoğlu var olduğu sürece bu duyguda hep var zaten.

Oğuz: İlişkide olmalımı yani?

Alp: Şimdi ben sana her zaman olmalı dediğimde bu davranışların bana yansımasından zevk aldığımı düşünebilirsin.

Oğuz: Alınabilir neden sorayım ki?

Alp: Çok açık söyleyeceğim Oğuz. İstesek de istemesek de kıskançlık yaşantımızın vazgeçilmezlerinden. Bu duygu ilişkilerimizde her zaman var.

Oğuz: Elbette var. Ancak asıl önemli olan bu duyguyu belirli bir dengede tutabilmek. Bilirsin herkese de bunu söylerim.

Alp: Bilmez miyim.

Oğuz: Bazen kabulleniriz bunu, bazen ise kızgınlıkla elimizin tersi ile iter, uzak tutmak isteriz ilişkimizden. Kıskançlık tehlikelidir kimi zaman. Ancak kontrolümüz dışına çıktığında. Dikkat işte o zaman tehlike çanları çalmaya başlıyor demektir.

Alp: Kadınımı her zaman kıskanırım. Kıskanç bir erkeğim. Bunun sadece kendime ait bir duygu olmasını da istemem. Kıskanılmakta isterim. Yalnız ikimizde bu duyguyu kontrolümüzde tuttuktan sonra birbirimize zarar vermeyeceğini de biliriz. Daha doğrusu öyle sanıyorum.

Oğuz: O kadar emin olma bundan. İki kişide ne kadar kontrollü davranırsa davransın fazla sorun olmayacağı kesin değildir. Mesela kıskançlığı paranoya seviyesine ya da aşırı şüphecilik noktasına taşırsak işte o zaman işler farklı noktaya gelir.

Alp: Gelmez mi? Bunu kesinlikle istemem ilişkimde. Hatta buna izin vermem.

Oğuz: Çok emin konuşuyorsun. Aynı uyarıyı yapmayacağım sana.

Alp: Benim kadınım beni hiç kıskanmadığını söyler. Ah kadınlar işte. Dürüst olmadığınızı söylemek istemiyorum. Ancak bunu nasıl yapabildiğinize inanamıyorum. Bu ikilem beni düşündürüyor hep.

Bu konuda uzun yıllar kafa patlattılar ama nedense bulamadılar cevabını.

"kıskanmadan sevebilmeyi
becerebilseydim eğer
acılarımı şiirleştiren
sözcüklerin kısırlığında
boğulurdum
şüphelerin ayrıntılarından
sıyır kendini
sarıl bana
bırak korkularını
savur bana"

Oğuz: Güvenir misin Aygül’e?

Alp: Önce şunu söylemeliyim. Kıskançlığın güvenle olan ilişkisi doğrudan gibi gözükse de bana göre bu büyük bir aldatmacadır.

Oğuz: Nasıl yani açar mısın biraz konuyu?

Alp: İnsana olan güvensizliğimizden dolayı onu kıskanmayız. Güvenmediğimiz insanı sevmeyiz. Ama sevdiğimiz, çok şeyler paylaştığımız insanı kıskanabiliriz.

Oğuz: İlginç bir yaklaşım.

Alp: Bu duyguları düşünsel süzgecimizden geçirmemiz için zamana ihtiyacımız vardır. Bazı duygularımızı değerlendirirken diğerlerini ölçüt almıyor muyuz çoğu zaman?

Oğuz: Doğru.

Alp: Okul yıllarımda ilişkilerimde sürekli şunu söylerdim. “He an her şey olabilir” Çoğu zamanda bununla karşılaştım. Kimi zaman beni de karşımdakileri de çok şaşırtan gelişmeler oldu.

Oğuz: Bilmez miyim senin üniversite yıllarını?

Alp: Sadece sevgililik düzeyinde değil her ilişki boyutunda. Eski ilişkiler bitiyor, yenileri başlıyor. Yeni arkadaşlar,sevgililer,dostlar,düşmanlar…Peki ne mi oldu?

Oğuz:…

Alp: Bana kalanlarla ben oldum işte. Benim gibi benlerle uğraşmaktan bıktım. Uzaklaştım onlardan.
"sevsem tenime zarar seni
itsem istemesem sevişgenliğimdem uzak
başkaları var desem yalansız bir istek
atılgan duyumlarımı üzerime yığsam
acınası bir halde oluyorum
adına işlediğim cinayetleri bile
aklımda tutamıyorum kadınım
birini tuttuğumda öbürü askıntı üzerimde
ukala serseriliklerden bir yudum daha"

Oğuz: İlişkilerinde tensel uyumun yeri ne kadar oldu? Cinsel paylaşım ne kadar var ilişkilerimizde?

Alp: Tensel uyum bir ilişkinin en önemli mihenk taşı. Desem yanlış olmaz herhalde. Sende katılırsın buna. Konuşmamızın başında da söylediğim gibi aşk zamanla kendini sevgiye ve farklı duygulara bırakıyor. Eğer güçlü bir aşk ise kesinlikle sevgiye bırakıyor.

Oğuz: Evet. Cinselliğin buradaki yeri ne?

Alp: Ancak cinsellik bu ilişkide zamanla özellikle alışkanlığa dönüşürse içi boşalır heyecan, tutku ve arzu dolu bakışların yeri ihtiyaç gidermeli boş bakışlara dönüşürse durum işte o zaman kötü.

Oğuz: Bak buna katılırım işte.

Alp: Birde cinselliği ilişkilerin duygusal yoğunluğu zamanlarına göre değerlendirmeli tabi.

Oğuz: İnsan cinselliği sevmediği biriyle yaşayabiliyor. Ancak nasıl oluyor da tenler birbirini kabul ediyor.

Alp: İşte bu insanın yasak aşktan aldığı hazdır bence. İnsanlar böyle birlikteliklerde o an nirvanaya ulaştıklarını sanırlar. Kendilerini aldatırlar demeyeceğim. Çünkü o an olan olmuştur bir kere.

Oğuz: Pişman mı olmuştur?

Alp: Pişmanlık değil olacak olan. Yıkanan bakirelerin günahlarıdır boyunlarını giyotine veren. Tercih edilmiştir istemeden belki. Dediğim gibi olan olmuştur.Gerçek olandır.

"Tarihin birikmiş bakirelerini soyuyorum
terlemiş ellerimi gezdiriyorum göğüs uçlarında
kalçalarına saçlarına dudaklarına
dokunuyorum
incitmeden büyüyen urlarımın emriyle
yıkıyorum"

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"


3/12/2008

Uzaylılar Göyümüzde*

*Dramatik yazarlık kursu Gökhan Aktemur hocanın ödevi.

(Avrupa’nın ünlü sinema sanatçısı Yılmaz, eşi çocukları ve menejeriyle birlikte özel uçağı ile Münih’ten memleketi Adana’ya uçmaktadırlar.)

FATMA:Yılmaz her sene gidip geliyoruz şu festivale.Avrupa da bir çok sinema ödülü aldın.Ama hala Türkiye de şu festivalden sana bir ödül bile vermediler.Sen usanmadan inatla gidiyorsun bu festivale.

YILMAZ:Fatoooooş.Yıllar oldu ama sen hala anlayamadın Türk sinemasına olan sevdamı.Ödül verseler de vermeseler de benim ustama olan borcumdur bu ziyaretler.Kaç kere söyleyeceğim sana.Bu zengin hayata ve başarılı kariyerime sahip olmama sebeptir ustam.

FATMA:Ustamda ustam.Çok değer verdiğin o ustan neredeyse her sene jüride.Ancak sen nedense bir ödül bile alamadın bu festivalden.Ustan bile başarılı bulmuyor işte seni.

YILMAZ:Yeter be yeter.Bozma insanın moralini.Çocuklarla ilgilen sen.En iyi yaptığın iş zaten.

(Büyük bir sarsıntı olur. Uçak sağa sola sallanmakta ve irtifa kaybetmektedir.)

YILMAZ:Kaptaaaan neler oluyor?Konuşsana be adam.

MEHTAP:Babaaaa! Babaaaa!

DENİZ:Anneee!Ne oluyor?

FATMA:Yavrularııım.Gelin yanıma sıkı sıkı sarılın bana.Korkmayın sakın.

SEDAT:Yılmaz galiba irtifa kaybediyoruz.Baksana uçağın burnuna.

YILMAZ:Fatoş çocukları tut.Ben ön tarafa kabine bakacağım.Pilottan ses gelmiyor.

(Yılmaz kabine girdiğinde Pilot’un bayıldığını ve uçağın hızla irtifa kaybettiğini görür.Bu durumda yapacağı tek şey vardır.)


YILMAZ:Oturmalısın.Aldığın eğitimlerle ve aklında kalanlarla bu küçük uçağı indirmelisin.Evet evet.Çocukların,eşin ve iki çalışanın için.Kendin için değil.Onlar için yapmalısın.

SEDAT:Yılmaz ne yapıyorsun?

YILMAZ:Görmüyor musun pilot bayılmış? Uçağı indirmeye çalışıyorum.

(İçeriden çocukların çığlık sesleri gelmektedir.)

YILMAZ:Gir içeriye ve çocukları sakinleştir Fatoş’la birlikte.Konsantre olmalı ve bu uçağı şu görünen köydeki tarlaya indirmeliyim.Başarmalıyım.Hadi çabuk içeriye Sedat.

YILMAZ:Evvvet!İşte bu kadar.Ben demedim mi bu kuşu indireceğim diye.Fatoşş.Çocuklar nasıl?İyi misiniz hepiniz?Cevap versenize.

FATMA:Hepimiz iyiyiz Yılmaz.Mehtap başını çarptı sadece.Ama önemli değil.Sen nasılsın?

YILMAZ:Kapıyı açıyorum.Yavaş yavaş merdivenlerden inin aşağıya.Sedat gel buraya.Pilotu taşımalıyız.Hala baygın adam.Çıkartalım dışarıya.

SEDAT:Geldim Yılmaz geldim.

(Hepsi dışarıdadır)

YILMAZ:Fatoş çocukları alıp şuradaki ağacın altına gidin.Sedat sende tut pilotu oraya taşıyalım.Hadi çabuk.

(Ağacın altına gelirler.)

YILMAZ:Siz burada bekleyin.Ben şu köye doğru gidip yardım çağırayım.Pilotun durumu iyi değil.Nabzı yavaş atıyor.Hastaneye götürmeliyiz.Yoksa ölecek adam.

FATMA:Tamam Yılmaz.Sen merak etme bizi.

(Yılmaz oradan uzaklaşır.Patika yolda on dakika yürüdükten sonra gürültülü bir patlama sesiyle kolunda acı duyar,koşmaya başlar)

OSMAN:Dur be adam naraya gidarsin?Hele durasın yoksa diğer fişekle saçmaları bütün vücuduna yedirirem.Ona göreeee.

YILMAZ:Tamam tamam durdum.Niye ateş ediyorsun?Görmedin mi uçağımızla zar zor tarlaya indik.Bu köyde tanrı misafirlerini böylemi karşılarsınız siz?

OSMAN:Ne uçağı yalan söylema.Siz uzaydan galmişeniz.Ordaki de uzay gamisidir.Ben bakliyordum bu ziyareti yıllardır.Ellerini kaldır bakayım.

(Osman yaklaşır Yılmaza.)

YILMAZ:Ne uzaylısı ya.Sen deli misin be?Bak bir hastamız da var.Önemli bir kaza geçirdik.Hepimiz ölümden döndük.Hastaneye gitmeliyiz.

OSMAN:Evet ben bu göyün delisi çavuş Osman.Ellerini indırma sakın.Bu göyü ele geçirmenize izin vermayacağım.

(Osman Yılmazı yakından görünce haykırarak bağırmaya başlar)

OSMAN:Yatişin milleeet.Yıllardır söyladığım adam galmıştır göyümüze.O fılmlerde ki adam işte.Uzay gamisi ile göyün darlasına inmıstır ve ele geçirecek göyü.Ben sızlara söylamışdım.Yatişiiin.

(Köy çok uzaktır onlara.Kimse duymaz Osmanı.Yılmazın ellerini arkasından bağlar.)

OSMAN:Gasabada sinamada sanin uzay filmlarini çok izledim ben.Şimdida bizim göye galdin işte.Bekliyordum ben sani.İzin varmayacağim sizin goloniye.

YILMAZ:Sen gerçekten delisin.Ne filmi ne uzayı,ne ele geçirmesi ya.Beni çöz ve köyünüze götür.

OSMAN:Elbette götüracağim sani göyümüze.Ancak jendermaya gidiyoruz doğrucana.Hade çabuk yürü.

(Köy meydanına gelirler.Yılmaz önde Osman arkada silahı doğrultmuş durumda yürümektedirler.)

OSMAN:Mıhtaaaar.Uyan çabuk uyan.Göyümüzü uzaylılar işgal ediyor san mışıl mışıl uyuyorsun sıcacığ döşagında.Osman mavzida göyü savunuyor.Ey ahali uyanın yav.

(Muhtar ve ahali toplanır köy meydanında.Gördükleri manzara karşısında şaşırmıştırlar.)

-Ahhh deli Osman ahhh.yina yaptın yapacağini.

Gülüşürler.






Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

3/04/2008

Üç Film Özeti*


*Dramatik Yazarlık Kursu Ödevidir.

KABUSLAR EVİ-TAKİP
OYUNCLAR:FİKRET KUŞKAN,CİHAN OKAN,CANSU DERE,NERGİS ÇORAKÇI,AYLA ASLANCAN,TÜRKER TEKİN,BORGAHAN GÜMÜŞSOY,FUNDA ŞİRİNKAL,MUHAMMED ALİ TUNCER VE BİLGE ŞEN
SENARYO VE YÖNETMEN:ÇAĞAN IRMAK

FİLMİN KISA ÖZETİ:

İbrahim(Fikret Kuşkan) köyde büyümüştür.Çocukluğundan beri bir kurt adam tarafından takip edildiğini düşünen İbrahim sürekli farklı yerlerde yaşamaktadır.

Bir kasabaya gelir.Pansiyon yada otel aramaktadır.Sonra kararını değiştirir ve ev kiralar.Emlakçı Sema hanım(Bilge Şen)’ın ofisine girer.

Kasabaya uzak,ormanın içinde,tepeye yapılmış büyük bir ev tutar.Emlakçıya yazar olduğunu ve kitap yazdığını söyler.

Kendi hikayesini anlattığı bir roman yazmaktadır.

Çocukluğunun geçtiği köye bir yabani dadanır.Köyün güzel kızı Esme’nin (Cansu Dere) çocuğu kaybolmuştur.Esme çocuğunu ölü bulur ormanda.Köy halkı yabaniyi öldürmek için seferber olur.İbrahim’in babası yabaniyi(kurt adamı) öldürmeye çalışırken yaralanır.Bir gece kurt adama dönüşür ve annesini öldürür.

İbrahim evdeki babasının tüfeği ile onu yaralar ve kurt adam babası kaçar.

İbrahim’i amcaları yanına alırlar.Evden kaçar ve sürekli farklı yerlerde yaşamaya başlar.
Artık sürekli dolaşmaktan bıkmış ve bir karar vermiştir.

Bu eve gelir.Kurt adam onu gittiği her yerde takip ettiği gibi bu evde de takip eder.

İbrahim’i kız kardeşi arar telefonla.Artık sürekli dolaşmamasını ve yanlarına gelip onlarla birlikte kalmasını ister.İbrahim önceden olduğu gibi yerini yine saklar.

Bu evde kitabını bitirmeye ve kendini hayatı boyunca takip eden kurt adamla hesaplaşmaya karar vermiştir.

Bir gece kendi hikayesi olan kitabı bitirir ve eve camı kırıp giren kurt adamla hesaplaşmasını yaparak silahı ateşler ve intihar eder.

Eve gelen İbrahim’in ablası asıl yaşam hikayelerini anlatır polise ve emlakçı Sema hanıma.

İbrahim’in babası sürekli içen ve annesini döven kötü birisidir.Bir gece annesini döverken babasını tüfekle vurup öldürmüştür İbrahim.

Köylerine bir zaman kurt dadanmış ve köydeki hayvanları öldürmüştür.

İbrahim’i jandarma götürmüş ve ıslah evlerinde büyümüş sonra çıkmıştır.

Polis kırılan camın içeriden değil de dışarıdan kırıldığını söyler.



KABUSLAR EVİ-SON DANS
OYUNCULAR:HÜMEYRA,YETKİN DİKİNCİLER,MAHPERİ MERTOĞLU,MAHİR İPEK VE BİLGE ŞEN
SENARYO VE YÖNETMEN:ÇAĞAN IRMAK

FİLMİN KISA ÖZETİ:

Tekerlekli iskemleye mahkum Müyesser(Hümeyra) oğlunun işi gereği gelini ve torunu ile birlikte yeni eve taşınmışlardır.

Gelini Müyesser hanıma kötü davranmaktadır.

Müyesser hanım sevgilisi Selim’in(Yetkin Dikinciler) hayalini görmektedir evde.Selim Kore savaşına gitmiş ve bir daha geri dönmemiştir.Müyesser evlenmiş zengin bir hayat yaşamış sonra durumu kötüleşmiş,yürüyemez ve konuşamaz duruma gelerek tekerlekli sandalyeye oğlunun yanında gelinine mahkum kalmıştır.

Oğlunun geç geldiği bir gece gelini ile baş başa kalmıştır evde.Gelini ukala,yalancı bir kadındır.O ana kadar olduğu gibi o gecede Müyesser hanıma kötü davranmıştır.
Gelin yemekten sonra şarap içer ve yatar.

O gece eve Selim’in vücudunda Azrail gelir.

İnsanla,tanrı arasında ilişkilerden ölüm,kader gibi konularda tartışır Selim görüntüsündeki Azrail ile.Kendi için mi geldiğini sorar ona?

O sırada gelin su içmek için aşağıya inerken merdivenlerden düşer ve yuvarlanır.Azrail geline yönelir onun canını almak için.Müyesser gramofonu çalar ve Azrail’i durdurarak kendisine söz verdiği ama yapamadıkları son dansı yapmasını söyler.Bu son dans onun ölümüdür.Gelini yaptığı kötülüklere rağmen bağışladığını söyler.

Oğlu gece yarısı eve geldiğinde karısını yerde yatar vaziyette görür.Karısı yaşıyordur.

Ancak müyesser ölmüştür.



KABUSLAR EVİ:HAYAL-İ CİHAN
OYUNCULAR:ÇETİN TEKİNDOR,OKAN YALABIK VE BİLGE ŞEN
SENARYO VE YÖNETMEN:ÇAĞAN IRMAK

FİLMİN KISA ÖZETİ:

Cihan(Okan Yalabık) şehir ve işten uzaklaşıp sakin bir yerde dinlenmek için ormanın içinde,tepeye yapılmış büyük bir ev kiralar ve yerleşir.

Evde gariplikler olmaya başlamıştır.Bir hayaletin onu izlediğini hisseder.

İlk gece evde yemek olmadığı için emlakçı Sema hanımdan(Bilge Şen) bir şeyler rica eder.Mutfağa buzdolabına baktığında önce dolabı yiyecekle dolu görür sonra boş olduğunu.

Banyo aynasında birinin görüntüsü belirir.Gariplikler akşamda devam eder.Evde bir hayalet vardır.

Sema hanım yiyeceklerle gelir.Cihan evle ilgili sorular sorar ona.Önceki kiracıları ve neden bu kadar ucuz olduğu gibi sorular.Sema hanım bu ev hayaletlidir der.Şaka olduğunu söyler gülerek.

Gece evde gariplikler devam eder.Hayalet odaya girer ve çıkar.Cihan o gece uyuyamaz ve sabah olur.Kahvaltı için kasabaya iner.Kahvaltı yaptığı mekan sahibine evi sorar cevap alamaz terslenir.

Emlakçıya gelir.Sema hanım yoktur yardımına gelen genç bir bayan vardır evle ilgili aynı soruları ona sorar ondanda cevap alamaz.

Kimse Cihana evle ilgili sorduklarına cevap vermemektedir ve tedirgin olmaktadır.

Polis merkezine gelir.Orada da aynı şeyle karşılaşır.

Alışveriş yaparken sevgilisini çağırır,ancak sevgilisi gelemeyeceğini söyler.Eve gelir,yemeğini yer salonda kanepede uzanır.Uyanır ve evdeki gariplikler yeniden başlar.Elektrikler kesilir önceden aldığı mum ve aydınlatmaları yakar ve evin her köşesini aydınlatır.Çok korkmaktadır.Kendisini izleyen hayalete bağırarak ortaya çıkmasını söyler bağırarak.

Salonda karşılaşırlar.Kovalamaca başlar ev dışında.Cihan kovalar, hayalet kaçar ve onu yakalar boğazından sıkmaya başlar.Cihana her şeyi anlatacağını söyler.Ancak Cihanın bu anlatacaklarını kabul etmesiniz zor olacağını da söyler ona.

Hayalet Haluk (Çetin Tekindor) kendi hayat hikayesini anlatmaya başlar.Karısını kaybetmiş ve yalnız kalmıştır.Şirketteki görevinden de ayrılmaya ve şehirden uzaklaşıp bir kasabaya yerleşmeye karar vermiştir.

Bir ev tutup yerleşmiştir.Bu yeni başlangıcı sevmiştir bu evde.Sonraları uyuyamaz olmuştur.Günde 4-5 saat sonra bu günde bir saate kadar düşmüştür.İlaçlar kullanmış, araştırmış ancak faydası olmamıştır.Tuhaf ama uyumamakla daha çok yaşadığını keşfediyordur.Ancak zamanla yorulmaya başlamış bazen de bayılmalar başlamış.

Bu durum onu çıldırtıyordur.Hayaller görmeye başlamıştır.Yıllar önce ölen annesini sonra her şeyin hayaletini.Delirme noktasına gelmiştir.

Gördüğü en son hayal Cihandı.Bu eve gelen Cihan.Kendi hayalinde yarattığı Cihan.
Cihana söyler hikayesinin sonunda.”Gerçekte sen yoksun Cihan”

Bu hikayeyi dinleyen Cihan kabul etmez.Kabullenmez anlattıklarını.Cihana sorar.Senin geçmişin bile yok.Sen benim hayalimsin der.

Cihan polisi arar ancak cep telefonu rehberi boştur.

Haluk, Cihana kendisini terk etmesini söyler.Cihanı aynaya sürükler.Kendisini aynada göremeyen Cihan gerçeği anlar.O yoktur.Halukun anlattığı her şey doğrudur.

Cihanı kafasında yaratmıştır Haluk.Yalnızlığının yol arkadaşı.Cihanla hesaplaşmak ve uyumak istiyordur.Cihanın kendisini terk etmesini ister ve uyur.

Haluk uyandığında polis ve emlakçı Sema hanım vardır yanında.Nihayet uyumuştur o gece.Sema hanıma evden ayrılacağını söyler.Eski şirketine ziyarete gelir.Şirket sahibi yeni şirket müdürüyle tanıştırır Haluk’u.

O kişi Cihanın ta kendisidir.Burak .

“Gerçek nedir ki bir yanılsamadan başka.”

Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Üç Kısa Oyun*

*Dramatik Yazarlık kursu ödevidir.


I-“Külhanbeyi, sevdiği kıza şık bir hediye almak için alışveriş merkezine gider.”

II-“Öğrenci, hocasına ilanı aşk etmek için bir randevu ayarlamıştır.”

III-“Okuldan kaçan üç kolejli kız yağmurdan korunmak için sırılsıklam kahvehaneye girmiştir.”



I-“Külhanbeyi, sevdiği kıza şık bir hediye almak için alışveriş merkezine gider.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

(Saffet semtlerine yakın; yeni yapılan alışveriş merkezinde dolanmaktadır. )

SAFFET-İki saattir alışveriş merkezinde deli gibi dolanıyorum. Hala bir mağazaya girip de Zelihaya bir şey bakamadım yahu. Mahalleden çocuklardan biri şu köşeden çıksa görse beni ne derim ona bilmiyorum vallahi.

(Arkasından bir ses duyar. Seslenen komşularının en büyük kızı Zeynep’tir)

ZEYNEP-Saffet abi merhaba. Sen alışveriş merkezine gelir miydin? Ne yapıyorsun burada tek başına?

SAFFET-Eeeee.Şey ya.Bizim Ercü var ya.Hatice’nin abisi.O söyledi.Buraya piyango çekilişi için 75 model mustang otomobil getirmişler.Ona bakmaya geldim.Bilirsin eski otomobillere bayılırım.

ZEYNEP- Hıııı.Evet.Biraz önce bende gördüm. Kırmızı bir otomobil üst katta. Muhteşemdi. Yakışıklı prens ve prensesini bekliyor.

SAFFET: Gördüm şimdide gidiyordum seninle karşılaştık.

ZEYNEP- Çıkış bu tarafta değil Saffet abi sen ters yönde dolaşıyorsun. Şu taraftan gideceksin.

( Saffet ile Zeliha ertesi gün mahallenin muhallebicisinde öğlen buluşurlar.)

İkinci Bölüm

SAFFET-Zeliha kız sen bizim mahallenin…Yok ya bizim semtin…Yok yok İstanbul’un en güzel kızısın biliyor musun?

ZELİHA-Mahallenin en sert ve mert delikanlısının ağzından çıkan bu iltifatlar beni şaşırtmadı değil. Teşekkür ederim Saffet.

(Muhallebi siparişlerini verirler. Zeliha gülümser.)

ZELİHA- Zeynep dün seni alışveriş merkezinde görmüş. Sen gitmezdin öyle yerlere.

Saffet:Öhhhö!Öhhö!

(Zeliha ayağa kalkar ve Saffetin sırtına vurur.)

ZELİHA-Maşallah.Maşallah.Al bir bardak su iç.

SAFFET- Kıza bak hele. Hemen ulaştırmış haberi. Neyse. Neden orada olduğumu da söylemiştir sana. Durur mu onun ağzında bakla hiç?

ZELİHA-Yok canım o kadarda sormadım. Günün sürprizi kaçmasın? Demi?

(Saffet cebinden kutu ile bir zarf çıkartır.Masaya Zelihanın önüne koyar.)

SAFFET-Ben böyle duygusal anlarda nasıl konuşulur bilmem. Öyle süslü laflar söyleyemem. Geçen yılda iki kelimeyi bir araya getirememiştim biliyorsun.

ZELİHA-Evet. Duygularını şatafatlı sözlerle dile dökemeyen ancak yüreği çok zengin bir erkeksin sen. Bu yüzden sevdalıyım ben sana Saffet. Seni çok seviyorum ben.

SAFFET-…

(Paketi ve zarfı açar.)

ZELİHA-Canım benim. Eminim ki çekilişteki o eski model mustang otomobil bizim bilete çıkacak. Çıkmazsa bile seninle birlikte kazanır o çok sevdiğin mustang otomobili alırız değil mi?

SAFFET-Evet Zeliham. Evet.


II-“Öğrenci, hocasına ilanı aşk etmek için bir randevu ayarlamıştır.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

(Üniversite anfisin de Aslı ve Melih göz göze gelirler.)

MELİH-Hocam kusura bakmayın. Otobüsü kaçırdım. Ama son anda dersinize yetişebildim, girebilir miyim?

ASLI- Tamam Melih oturabilirsin yerine.

(Arka sıraya oturur.)

MELİH-: Çıldıracağım ya.Nerede söylesem onunla konuşmak istediğimi acaba?Ben ilk defa kendimi böyle aciz hissediyorum bir kadın karşısında.Üç buçuk yıl boyunca bir çok kızla çıktım okuldan.Ama şu beş aydır ne yapacağını bilmez vaziyette şaşkın şaşkın okula gelen,bir kızla bile çıkamayan,sabahlara dek bir kadını düşünen adam olup çıktım.Olamaz böyle bir şey.Tanrıııııııım.

ASLI- Melih sen dersi dinlemiyorsun galiba. Bir sorun mu var?

MELİH-Yok hocam.Bir sorun yok.

(Ders biter, Aslı bütün öğrencileriyle mezuniyet töreninde buluşmak üzere vedalaşır.)

MELİH- Aslı. Bir dakika.

ASLI- Melih odama gel orada konuşalım. Olur mu?

MELİH-…

İkinci Bölüm

(Beş dakika sonra Aslının odasının kapısını çalar.

MELİH- Girebilir miyim?

ASLI- Sormana gerek var mı Melih? Ben davet ettim seni odama. Biliyorum her şeyi. Bana ne söyleyeceğini de.

MELİH Ama…

ASLI- Biraz önce beni ismimle çağırman. Hocam dememen.Sonra ilk derste ve sonraları bir çok derste yaptığın gibi son anda derse yetişmeler. Ben dersi anlatırken anlattıklarımı dinlememen.Bakışlarını benden ayırmaman.Hep beni dikkatli gözlerle takip etmen.Bu ilgi alakanın sebebini ilkokul çocuğu bile anlar bu kadar zamanda. Müsaade et anlayalım ? Değil mi?

(Aslı gülümser.)

MELİH-Aslı ben sana söyleyecektim.Sana deliler gibi aşık olduğumu.Bu aşk kendimi tanımaz hale getirdi beni.Kendime şaşmam bir şey değil,bütün arkadaşlarımda son aylardaki halime inanmıyorlar zaten.Bu sen olamazsın diyorlar.Hayatta böyle şeylerde geliyormuş insanın başına.

ASLI-Hiç düşündün mü?

MELİH-Neyi?

ASLI-Bana olan ilginin karşılığı olamayacağını?

MELİH-Demek öyle.Bu aşk tek taraflı öylemi.

ASLI-Evet

MELİH-Bu kadar kesin yani.Bana hiç mi ilgi duymadın?

ASLI-Senden hoşlanmadığımı söylemedim.Belki aylardır senin bana olan duygularını anladım evet.Bunu birçok defa düşündüm.İlk başlarda kabul etmesem de sonraları bende senden hoşlandığımı fark ettim.

MELİH-O zaman neden karşılığı olamaz bu aşkın söyler misin?

ASLI-Olamaz Melih.Çünkü ben evliyim.Ve eşim altmış gündür komada.Makinelere bağlı olarak yaşam mücadelesi veriyor.Bunu bilemezsin.Kimse bilemez.Üniversite yönetiminden rica ettim kocamın bu durumunun kesinlikle okulda konuşulmamasını.Onlarda sağolsun beni kırmadılar.Diyeceksin ki kocanın bu durumunda bile bana nasıl ilgi duydun.Nasıl yaparsın bunu.Kocam Mehmet’le kavga etmiştik o gün.Evliliğimizde iyi gitmiyordu zaten.Telefonla en son tartışmamızdan sonra ona boşanmak istediğimi söyledim.Oda arabasına atladığı gibi bana geliyordu.Trafik kazası geçirdi.O günden beri komada.

(Aslı ağlamaya başlar.Melih aslıya sarılır.)


III-“Okuldan kaçan üç kolejli kız yağmurdan korunmak için sırılsıklam kahvehaneye girmiştir.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

DİLARA-Kızlar şuradaki kahvehaneye girmekten başka çaremiz yok gibi gözüküyor.Baksanıza yağmur çok şiddetlendi.Cem’i yarın bir kaşık suda boğacağım görürsünüz.Bizi bu yağmurlu havada hem de bu izbe bir yerde arabadan atmasının hesabını verecek.

ŞULE-Dilara sende çok üstüne gittin Cem’in.Çok sinirlendirdin çocuğu.Bak sana sinirini hem senden hem de bizden çıkartmış oldu bizi burada bırakarak.

FİLİZ-Evet yaa.Gerçekten.Ne güzel eğlenecektik hep birlikte.Kız Şule Cemin arkadaşı ne tatlı çocuk tu dimi.

DİLARA-Hadi hadi çeneniz düştü.Sırılsıklam olduk siz hala durmuş günün kritiğini yapıyorsunuz.

(Karşı kaldırıma geçer ve kahvehaneden içeriye girerler.)

HIZIR-Salih ağabey davetsiz misafirlerimiz var.

SALİH-Hızır!Hadi masaları sula daha bakkala çay götürecen.Oyalanma.

HIZIR-Tamam da bu yağmurda nasıl götürürüm çayları baksana kızlar bile buraya sığındılar.

SALİH-Kızlar sizin ne işiniz var burada.Yolunuzu şaşırdınız galiba.

DİLARA-Efendim kusura bakmayın dışarıda çok yağmur yağıyor.Bizde buraya girdik mecburen.Bir mahsuru yoksa yağmur dinene kadar burada kalabilir miyiz?

SALİH-Kalın kızım ne mahsuru olacak.

DİLARA-Teşekkürler efendim.

SALİH-Geçin şöyle oturun.Hızır koş oğlum hem bakkala çayları götür hem de selpak al birkaç tane gel hemen.

HIZIR-Ah Salih abi ah.Bu yağmurda yine gönderdin ya beni.

SALİH-Koooş Hızır gibi yetiş.Hehehehe.

(Kızlarda gülüşürler aralarında.

Birazdan Hızır gelir uzatır selpakları kızlara)

HIZIR-Buyurun kızlar.Çok ıslanmışsınız.Kurulanın.

SALİH-Hızır rahat bırak kızları bakayım.Eveeet.Siz buranın insanı değilsiniz.

(Kahveye mahallenin yakışıklı delikanlısı Samet ve iki arkadaşı girer.
Kapıya başlarını çeviren kızlar aralarında sesli bir şekilde gülüşürler. Filiz Şuleyi dürterek sessizce.)

FİLİZ-Kız Şule şu giren çocuğa baksana ya.Ne kadar yakışıklı değimli?Ne dersin Cemden daha yakışıklı değilmi?Baksana şu boya posa yürüyüşüne.

DİLARA-:Filiiiz.Çok oluyorsun bak.Bacaklarını ikiye ayırırım ağzımı bozma benim şimdi.

SALİH-Ooooooo Samet yiğidim hoş geldin.Hoş geldiniz çocuklar.Geçin şöyle.Bakın mahallemizin davetsiz misafirleri var,yollarını şaşırmış göçmen kuşları.

(Salih bir kahkaha atar,ustasının güldüğünü görüp ondan kuvvet alan Hızır da basar kahkahayı.)

SAMET-Salih ağabey eğer ki davetsiz misafirlerimiz var ise bize de misafirperverlik düşer,gülmek değil.

(O anda keserler kahkahalarını ve bir an sessizlik olur kahvede.)

SAMET-Ablalar hoş geldiniz mahallemize.Sizin gibi kızların buraya düşmesi beklenmeyen bir durumdur.Ama yinede tanrı misafirimizsiniz.Salih ağabeyimin yaptığına da aldırmayın o çok iyi bir ağabeyimizdir kendisi.Hızır koş ocaktan üç tane tavşan kanı çay getir ablalarımıza.Sohbet çaysız olmaz değil mi?

(Kızlar birbirlerine bakarlar, şaşkındırlar.)

HIZIR-Tamam Samet abi hemen getiriyorum tavşankanı çaylarınızı, seninki ve arkadaşlarının hep aynısından mı olsun abi?

SAMET-Evet.Evet.Aynı.

(Çaylar ve kahveler gelmiştir.

Kahveye Cem girer.)

Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

2/26/2008

Ressam Gülhan'la Söyleşi




Geçtiğimiz yılın Ekim ayında Ressam Gülhan ile sanatı, sanat anlayışı, kızı ve daha birçok konuda sohbet ettim. Bu keyifli sohbete sizleride bekliyoruz efendim.Buyurun livane sohbetlerimiz devam ediyor...


Kürşat Ural:Klasik olacak ancak ilk olarak resim çalışmalarınıza ne zaman başladınız? Bizi biraz bilgilendirir misiniz siz ve sanatınız hakkında? Çalışmalarınızı hangi sanat alanında tanımlıyor ve adlandırıyorsunuz? Heykel, resim, plastik sanatlar…

Gülhan: Klasik bir cevap olacak. Çocukluk zamanlarımdaydı. Kendimdeki yeteneği keşfedişimin yaşını hatırlamıyorum ama okul öncesiydi, çöpten adamlar çizdiğimiz dönemdi, arkadaşlarım boyun yapamıyorlardı çöpten adamlara. Ben çöpten adamlarıma boyun yapıyordum, omuz yapıyordum ve kendimle gurur duyuyordum, bunu çok iyi hatırlıyorum.



İlk sergilenen resmim ise ilkokula başladığım ilk gün kitap okuyan bir kız çizmiştim ve hemen panoya asılmıştı, bütün okul da gelip resme bakıp konuşmuşlardı. O gün resmimin gördüğü ilgiden aldığım keyfi unutamam. Resmimi kitleye sunma ve paylaşma isteğinin temelinde bunun yattığını düşünüyorum, dışavurumcu kişiliğim de buradan geliyor sanırım.

Tuval üzerinde ilk yağlıboya çalışmam; Bolu Kız Öğretmen Lisesinde 1981’de canlı modelden yaptığım bir portreydi. İkindi vaktinin belli bir saatinde aynı sıranın üzerine oturtarak modelimi alırdım karşıma ve çalışırdım. O portreyi yapış amacım yani derdim kızın gözlerindeki ışığı yakalamaktı.

Ciddi anlamda çalışmalarım başlangıcı ise; 1991 yılında o zamanki HIBIR dergisi sahibi ve çizeri Ergün Gündüz’ün siyah beyaz yağlıboya portresini yapmıştım. Onun yönlendirmeleri önemli basamaktır benim için, Ergün Gündüz profesyonel anlamda bir yola teşvik etti beni, hayatımda resmin çok önemli olduğunu fark ettim ve çalışmalarım daha ciddi olarak gelişti. 1991’de Sakarya Güzel Sanatlar Galerisi atölyesinde resim derslerine katıldım. Bu dönem resimlerim daha çok bilinçaltı resimlerdi, sürrealizm ve sembolizm etkileri sürüyordu.



Şu anki Resmim hakkında bilgilendirmek adına söyleyeceklerim ise; Akrilik temelli karışık teknik çalışıyorum. Bakır üzerine asitle çalışıyorum. Pek çok malzemeyi kullanıyorum. Estetikle dokunulan malzemenin sanatsal değerlere sahip olabileceğini düşünüyorum. Işık önemli resimlerimde, her resmim mutlaka bir anlam taşır çıkış noktasında mutlaka bir düşünce vardır. Sonuçta resmim için söyleyeceğim beynimle üretip ellerimle şekillendirip ruhumla estetik katarım.

Çalışmalarımda heykele kaçış isteği olsa da renkten vazgeçemeyeceğimi anladığım için resim yapmaya devam edeceğim yani çalışmalarım plastik sanatlar alanında sürecek.


K.U:Çalışmalarınızı yaparken, daha doğrusu çalışma atölyenize girdiğinizde önceden planlar mısınız ne üzerine çalışacaksınız yoksa kendiliğinden ya da doğaçlama bir şekilde mi gelişir ortaya çıkaracağınız eser?

G: Resmimde tesadüfleri istemem, kendi bilinçaltımın oluşturduğu resimlerden dahi hoşlanmam, kontrolün daima kendimde olmasını isterim. Dışarıda pek çok şeyi kontrol edemeyiz ama resmimde her şey benimdir.
Bu nedenle resmim önce beynimde oluşur, üzerinde uzun süre düşünürüm oluşum tamamlandığında ona uygun tuval ve malzemeyi hazırlarım, gerisi daha çok bir işçilik ve boyacılık gibi gelir bana. Bazı oluşumlar gerçekle örtüşmekte problem yaşar; görsel-gerçek dünyaya uyum sağlamaları için o tür resimler üzerinde uzun süre çalışırım.


Ama resimleri hiçbir zaman oldu bittiye getirmem, her şeyi hazır da olsa sabırla uzun süreye yayarak resmi bitiririm. Bitirdiğim resimleri kapatmam, kolay kolay üzerlerinde tekrar çalışmam, doğrum da benimdir yanlışım da.

K.U:Sanat hayatınızda sizi en çok etkileyen sergi ya da etkinliğiniz hangisi olmuştur?

G: İzmir Resim Heykel Müzesinde 2005 yılındaki sergimde; Paradokslar ve Fibonacci sayıları üzerine yaptığım performans içindeki dokümanların izleyici tarafından ilgiyle, sabırla okunması ve izlenmesi amacıma ulaştığım için bana büyük bir haz vermiştir.


İstanbul Tünel’de; Tarik Zafer Tunaya Kültür Merkezi Sanat Galerisinde 18 Mart 2006’da, Çanakkale Şehitleri için yaptığım m²’ye 6 Şehit adlı sergideki düzenleme ve yerleştirdiğim performansla birlikte tüm resimlerin bütün ve tek bir resim gibi etki bırakmasını, izleyicinin salona girdiğinde kendini resmin içine hissetmesini sağlayabildiğimi düşünüyorum.

K.U:Sakarya da kendi atölyenizde çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Genelde İstanbul merkezi bilinir Kültür sanat faaliyetlerinin ve sanatçıların. Gerçi birçok sanatçı uzaklaşır büyük şehirlerin karmaşasından kalabalığından. Daha sakin olan yerlere yerleşirler. Doğaya daha yakın insana daha uzak. Sizinki de böyle bir tercih mi yoksa başka nedenler mi?

G: Ciddi anlamda çalışmalarıma Adapazarı’nda başlasam da 1993’de İzmir’e yerleşmiştim. İzmir sanat camiasının resmime çok şey kattığını söylemem lazım. Ama İzmir’de İstanbul’a çok uzak kalıyordum. Adapazarı’nda hayat daha kolay ve İstanbul’a yakın. İstanbul içinde yaşamak çok zor olsa da yinede İstanbul’u çok özlediğimden İstanbul içinde olmayı tercih ederdim. Yani doğayı değil karmaşayı istiyorum.

K.U:Şimdiye kadar birçok kişisel ya da karma sergileriniz oldu. Bunları ben biliyorum ancak bu söyleşinin daha çok sizi tanımayanların sizin hakkınızda bilgi edinmesini istediğim için bu sergilerinizden bahseder misiniz?

G: Dışavurumcu kişiliğim baskın olduğundan Resimlerimi sergilemeyi ve paylaşmayı seviyorum. İzmir, Adapazarı, Aydın, Balıkesir, İstanbul Selçuk, Kaş, Adana, Ankara şehirlerinde resimlerim sergilendi. Gelecek sergim de Kocaeli de olacak. Şu ana kadar 15 kişisel sergim oldu. 8’i yarışmalı pek çok sergiye katıldım.

K.U:Sanatçının ürününü ortaya koyduktan sonra bunu sanatsevere sunduğunda aldığı olumlu ya da olumsuz tepkiler ne kadar ilgilendirir sanatçıyı. Geri dönüşler önemlimidir sizce?



G: Akademik eğitim alamadığım için geri dönüşler benim deniz fenerlerim gibi, yolumu gösteriyorlar. Eğer yanlış yola saparsam uyarıyorlar, bu nedenle övgülerden çok eleştiriler almayı tercih ederim. Aldığım eleştiri ve övgüleri kendi mantığımla birleştirip yoluma devam ederim.

K.U:Sizin bir kızınız var. Hep sorarlar ya bende soracağım. Onunda sizinle aynı sanatla uğraşması konusunda çabalarınız oldu mu? Yönlendirme gibi.

G:17 yaşında bir kızım var. Yeteneklerini keşfedip yönlendirmeye çalıştık, Bale yaptı çocukluğunda hatta konservatuarda bale ve müzik bölümlerinde .
okudu. Ama sonra istemedi. Resmi iyi olmasına rağmen resme pek yönelmedi bende zorlamadım. Ama şu an yine sanat alanına döndü, üniversite eğitimini görsel iletişim tasarım alanından seçti ve Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarım bölümünde öğrenci


K.U:Sanatçı ve toplum arasındaki ilişki sizin ve sosyal çevrenizi göz önüne alarak öğrenmek istiyorum nasıl olmalı? Sosyal çevre sanatsal üretimlere güç mü verir? Yoksa o yedek güç olmadan da kişi kendi iç dünyasının gücüyle, varsayımlarıyla da dünyanın yaratılmamış eserlerini ortaya koyabilir mi?

G: Toplum içinde izleyici konumunda olmak hoşuma gidiyor, kalabalıklar içinde yalnız olmayı severim özellikle. Toplum oldukça besleyicidir, ben doğadan değil de toplumdan, insandan, özellikle insan zekasından beslenip oradan malzemeler toplarım. Garip bakışlara tepkilere alışkınım ama resimlerimin oluşumunda çevreyi incelemek, malzeme toplamak ve resmimi yapabilmek için bana dokunmamalarını beni özgür bırakmalarını istiyorum çevremden.



K.U:Sanatınızla, şiiri, edebiyatı ya da şöyle sorayım sözcükleri daha doğru olur renk ahengiyle düşündüğünüz oldu mu hiç? Eserlerinizin bir anlatım ifadesi elbette üzerindeki renkler de, kullandığınız şekil verdiğiniz doğal madeni işleyişinizde var. Ancak onu anlatmaya sözcüklerin yardımına ihtiyaç duyduğunuzda şiir devreye girebilir mi? Bir kaç dize, ya da sözcük diyelim.

G: Uzun süre yazdım aslında edebiyat hep önemli olmuştur yaşamımda. Özellikle edebiyattaki sembolizm akımı ilk dönem resmimde etkilidir. Mesela Behçet Necatigil şiirleri bana inanılmaz derecede ilham verir, başka şiirlerde etkilemiştir; 3.şahsın şiirinin resmini yapmışımdır yıllar önce.

Müzikte de Mahler aynı şekilde ilham verir bana. Bach’ın müziğinin resimlerini daha fazla yapsam da Mahler çok daha farklı etkiler yaratı dünyamı. Nasıl anlatılır bilmiyorum ama onların şiirini okurken, müziğini dinlerken imgeler oluşuveriyor gözlerimin önünde gözlerim açıkken, bir anda cisimleniveriyorlar sanki.



Benim dünyam renklerden oluşmuş sözcüklerden değil. Şiir hiç yazmadım yazmayı da düşünmüyorum. Ama resmimi anlatırken düz metinler şiirsel bir dilde olur bazen.

Teşekkürler.

Gülhanın çalışmalarına aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz:

http://www.gulhan.net

Ekim 2007
Kürşat Ural
Livane Kültür

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...