Showing posts with label Senaryo. Show all posts
Showing posts with label Senaryo. Show all posts

5/22/2009

Suç

SUÇ

“Yargılaması devam eden sanığa isnat edilen suç ispat edilmedikçe kişi masumdur.”

Düşünmeyi Ve Sorgulamayı Unuttuk!

AMAÇ

Savaşın suçlusu kim?

Sınır komşumuz, Livane’ye yakın Gürcistan’ın Osetya bölgesinden kan akıyor.

Güçlerin yeni bir savaş senaryosunu izlerken yine şiddet acıları çoğaltıyor, yüreklerimizi dağlıyor.

Kimse bu savaşa ve savaşlara duyarsız kalamaz. Ekonomik çıkar kavgaların anlamsız sonucunu yine sivil insanlar canlarını kaybederek yaşıyor.

Savaş filmlerinde beyaz perdede izlediğimiz güçler savaşının benzeri, gerçek hayatta yapabilecekleri dehşet senaryolarıyla gözler önüne seriliyor.

Liderler açıklamalar yapıyor, insanlar ise canlarını kaybediyor, gözyaşı dökerek yıllardır yaşadıkları yuvalarını terk ediyorlar gözümüzün önünde.

Herkes “savaş durdurulsun” diyor.

Kendinize şunu sordunuz mu hiç?

Dünyada affedilmeyecek bir suç var mıdır?

Belki vereceğim cevap şaşırtıcı ve hukuk açısından kabul edilecek bir yönü olmayabilir.

Ancak cevabım şudur:

Affedilmeyecek suç “savaş suçudur”

Yargılaması devam eden sanığa isnat edilen suç ispat edilmedikçe kişi masumdur.

Bu cümleye göre savaş suçunun da bağımsız mahkemelerce ispat edilmesi kesinlikle şarttır.

Hitler, intihar etmeseydi yargılanıp acaba nasıl bir ceza alırdı?

Stalin zehirlenerek öldürülmeseydi uyguladığı politikalar sonucu yargılanır mıydı acaba?

Sırp kasabı ne ceza alacak?

Ceza her ne olursa olsun ben şunu sorgulamak istiyorum. İnsanlar hayatını etkileyecek kararlar veren liderler bunları savaşlarda hayata geçirdiklerinde ve sonrasında iç evrenlerindeki vicdan savaşlarını nasıl sonuçlandırıyorlar.

İnsan hangi karakterde olursa olsun iç evreninde bir parçada olsa insancıl bir yön vardır.

Savaş suçlusu, ya da tarihte savaşan ülke liderleri bu sorgularını nasıl yaparlar? Hangi ruh halinde olurlar.

Buna yönelik birçok film çekildi. Bu liderlerin hayatları, iç dünyaları ve psikolojileri üzerine senaryolar işlendi. Belgesel filmler yapıldı.

Peki, suçlu kimdi?

Projenin amacı; bu sorgunun cevabını alamasak bile bu sorgulamanın farkındalığını yaratmak, insanımızın bu farkındalıktan sonra ortaya çıkacak çelişkilerden sıyrılıp insanlığının asıl olan değer olduğunu göstermektir.

KONSEPT

Düşünün bir kere en son ne zaman sorguladınız etrafımızda olan bitenleri. Düşünüp sorguladığımız ama suya sabuna dokunmadan değil elimizi taşın altına koyup şöyle sağlamından ne zaman eleştirilere, sorgulamalara kulak kabarttık.

Uzun zamandır yapamıyoruz bunu. Fark edemediniz mi? Şöyle bir kurcalayın son yirmi beş yılı. Neler oldu hayatımızda? Evden işe işten eve. Eve ekmek getirme derdinde. Hayatımızda başka sorunlar yok mu ekonomik mücadelemizden gayri? Var elbet.

Kim sorguluyor ki olan biteni ben sorgulayayım der gibisiniz. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.

Hele sanatımızda hangi baba yiğit kalkıp sorguluyor ki. Yapsa bile şak ya susturuluyor ya da bir bakmışsın kayboluyor ortadan.

Tiyatroda var elbette yanlış anlamasınlar beni ama gösterilmiyor görsel medyamızda. Nerede kavuklu nerede meddahlarımız?

Komedyenler, show adamları suya sabuna dokunmadan kayda değer görmediğim abuk espriler ile dolduruyorlar gösteri ve programlarını.

Mizahta benim bildiğim politik siyasi içerikler vardır. Gırgır, Limon, Leman, Penguen okuyanlar en azından bilir.

Hangi gazeteyi okuyorsunuz? Şöyle arkanıza yaslanıp bir Pazar günü içinde kaybolup da sizi sürükleyerek okutan bir gazete var mı hayatımızda?

Televizyon. Ona girmek istemiyorum detaylıca. Bir kaçı hariç abuk sabuk hikâyeli dizilerle avutulup uyutulmuyor muyuz?

Müzik. Ah şu mega starlarımız olmasa. Starlığı Rumeli’den öteye gidemeyen şarkıcılarımız. Avunun gençlik diyorlar bizde izin veriyoruz. Saçma sapan şarkı sözleriyle dolu yeni şarkılarımız müziğimizi allak bullak etmedi mi? Hal ortada zaten.

Düşünmüyoruz ve sorgulamıyoruz epeyce zamandır. Durun ve şöyle düşünün bir kere.

Düşünmeyi ve sorgulamayı unutmadık mı?


Serhat Türkiye de büyümüş okumak için Pakistan’a giden genç bir delikanlıdır.

Hayatının dönüm noktası olan patlamadan sonra neden farklı bir insan olmuştur? Yeni bir kişilikle yaşamı sorgulamaya mı başlamıştır?


YAPI

Dizi, Serhat’ın üniversite de okuduğu yıllarda bir patlamadan sonra yaralanmasını; gerçekle sanal arasında gidip gelen, kafasında yarattığı Emin karakteri üzerinden girdiği tehlikeli bir serüveni suç, şiddet ve masumiyet çerçevesinde anlatır.
HİKAYE AKIŞI

Mahkeme salonunda, sanık olarak ayakta bekleyen Serhat izleyiciler arasında Emini görür. Emin sinsice gülmektedir. Hakim salondakilerin sessiz olmalarını söylerken Serhat üniversite yıllarını hatırlar.

Serhat ve Emin; Pakistan İslamad’da International Islamic University'de İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde master yapmaktadırlar.

Yarıyıl tatillerinde Rus Afganistan savaşından sonra Pakistan’ın almış olduğu İran sınırında olan Quetta şehrine gelmişlerdi.

İkisinin de üniversiteden kız arkadaşları bu şehirde yaşamaktadır. Kız arkadaşlarına sürpriz yapacaklardır.

Otobüsten indikten sonra şehrin merkezine gelirler. Guetta şehri hem Pakistanın Belücistan bölgesinin başkenti sayılan hem de doğalgaz kaynakları zengin bir şehir olduğu için Doğalgaz rezervleri olmasına rağmen İran’ın da gözü sürekli burada olmasına rağmen kasten geri kalmaya terk edilmiş bir ülke. Bir süre Afganistan'a ait olan şehir Pakistan eline geçince de pek bir ilerleme geliştirmedi. Ama bir sınır kenti olması sebebiyle bizim doğu Beyazıt’ımıza, filan benzer. Kaçakçı kentidir. Otobüslerle sınıra hem yolcu taşınır hem yolcu kisvesinde otobüsler kaçakçılık için kullanılır. Kırsal kesim, bedevi, okumuş, şehirli iç içe olduğu bir yer Quetta.


Ellerindeki adrese göre ara sokağa girerler. Karşılarına pazaryeri çıkar. Serhat’ın tam önünde bisikletli bir adam pedallara hızla asılarak ve etrafına bağırarak ilerlemektedir.

Çok kalabalıktır. İnsan, otomobil, ezan sesi birbirine karışmaktadır. Hava çok sıcak olduğundan ikisi de çok terlemiştir. Hızlı ve heyecanlı adımlarla yürümektedirler.

Serhat bisikletli adamı Emine eliyle işaret ettiği sırada büyük bir patlama olur.

Toz ve duman bulutu sarmıştır her tarafı. Emini ilerisinde kaldırımın kenarında bir bacağı ve kolu kopmuş hareketsiz vaziyette görür. Patlama o kadar şiddetli olmuştur ki onu beş metre ilerisine fırlatmıştır. Eminin başından, kolundan ve bacağından akan kanlar vücudunun yanında adeta gölet oluşturmuştur. Binaların camları kırılmış, yol kenarındaki sağlı sollu otomobiller paramparça olmuş, pazar yeri kalabalık olduğu için acıyla feryatla bağıran insan sesleri burayı tıpkı savaş alanına çevirmiştir.

Serhat böyle bir manzarayı daha önce İslamabad da üniversite kampus çıkışındaki camide uzaktan görmüştü ama bu sefer patlamanın tam ortasında kalmıştı. Ayağa doğrulmak istese de yapamadı. Bacağında ağrı hissetti. Elini sağ bacağına götürdüğünde dizinden aşağısının olmadığını anladı. Kendisinin de bacağı kopmuştu. Farkına varınca acıyı daha çok hissetmeye başlamıştır.Onun sesi de etrafında çığlık çığlığa bağıran yardım isteyen insanların sesine karışmıştır.

Emin hiç hareket etmemektedir. Ona bakarken az doğrulmuş vaziyetteyken olduğu yere yığılır ve bayılır.

Gözlerini açtığında hastanede olduğunu anlar.Televizyonda pazaryerinde canlı bir bombanın intihar eylemi geçirdiği haberi geçmektedir.

Hemşireyi çağırır ve arkadaşını sorar.Eminin patlamada ölen 36 kişinin arasında olduğu bilgisini verirler.

Serhat o anda bir bacağı kopuk vaziyette sağ kaldığına sevinememiştir.Emin canciğer dostudur onun.Çocukluk arkadaşıdır.Türkiye’ye dönüşte birlikte çok önemli projeleri vardır.Ama artık o yoktur.Geleceğe yönelik bütün planları da Eminle birlikte yok olmuştur.

Serhat bir ay sonra kendisini almaya gelen polis olan abisi ile birlikte Türkiye’ye ailesinin yanına döner.

Quetta kentinde yapılan intihar eylemi hakkında araştırmaya başlar. Önce internetten, gazete arşivlerinden bazen de abisine sorduğu sorularla kendince önemli bilgiler edinir.

Zengin bir rus iş adamının isminde düğümlenir bütün öğrendiği bilgiler. Ayrıca Rus, Afganistan, İran, Amerikan istihbaratı da Belücistan bölgesindeki bir çok intihar eylemlerinde boy göstermiştir.

Bu savaşın neden yapıldığı gün gibi ortadadır. Petrol ve doğalgaz kaynakları ve bunların paylaşımıdır. Bunu zaten üniversite de ki arkadaş sohbetlerinde, ders içindeki tartışmalarda sürekli konuşulduğu için biliyordur.

Bu savaş masum insanların ölümüne sebep oluyor. Özellikle Ortadoğu da var olan paylaşım savaşı şimdi Orta Asya’ya sıçrıyordu.

Emin’in ne suçu vardı ya da ölen binlerce insanın. Yaşamın çelişkisi işte demez. Araştırmalarına devam eder. Evden çıkmıyordur fazla. Üniversite de ki kaydını dondurmuştur.

Emin’in bir kız kardeşi vardır. Onunla görüşürdü dışarıya çıktığında. Bir defasında görüştüklerinde Emin’in kız kardeşi aslında kendilerinin Kazakistanlı olduğunu, bir amcasının orada geniş arazilerinin olduğunu ancak babasının ailesi ile bağını kopardığı için hiç görüşmediğini söylemiştir Serhat’a.

Bu öğrendiği yeni bilgi araştırmalarını Emin ve ailesi odağında yapması gerektiğini göstermiştir ona. Zengin Rus İş adamını da araştırır bir taraftan.

Eminin amcasının Kazakistan’ın en zengin iş adamlarından birisi olduğunu öğrenir. Bu bilgiyi Eminin kız kardeşine de söyler. Doğrudur bu bilgi. Onaylar Eminin kız kardeşi. Asıl ilginç olanı patlamalarla ilgili yaptığı araştırmalarda karşısına çıkan Rus iş adamının Eminin amcası olmasıdır.Bu bilgi aslında bir çok şeyi altüst eder.Eminle yaşadıklarını hatırlar.

Rus ve Pakistan istihbaratı ile Amerikan ve Afganistan istihbaratının Orta Asya da karşı karşıya savaştığı sonucuna varır araştırmalarından. Kimi zaman saflar bile değişebiliyordur. Çok kirli bir mücadeleydi bu. Savaşın Rusya ayağında bu zengin iş adamı vardır sürekli. Hep o çıkıyordur karşısına. Yani Eminin amcası.

Emin evin tek erkek çocuğudur. Babası ailesiyle bağlarını kopartmasına rağmen Eminin Kazakistan da ki ailesi ile ilgili bağının olduğunu da Quetta şehrinde ki sevgilisinden öğrenir. Emin Serhat ile dost olmalarına rağmen ona zarar gelmesin diye her şeyi saklamıştır ondan. Sevgilisi ile birlikte Emin üniversitede Serhat’ın da tanımadığı bir çok yabancıyla görüştüğü olmuştu bir çok defa. Serhat bunları hatırladıkça şimdi taşlar yerli yerine oturmaktadır.

Peki Emin bu patlamada asıl öldürülmek istenen kişimidir?Amcası ile bağlantısı var mıdır? Pakistan’a okumaya gelmediği açıkça belli olmuştur. Var olan karanlık ilişkileri yerinde, yakından sıcağı sıcağına sürdürmek için gelmiştir İslamabad şehrine okumaya.

Serhat Eminin amcasını görmek için Moskova’ya gelmiştir. Kendisini görmek istemeyebilirdi Eminin Zengin işadamı amcası.Ancak Eminin ismini kullanarak çok rahatlıkla görebileceğini düşünüyordu. Otele geldiğinde resepsiyondan Eminin ismini vermiş, otel görevlilerinin şaşkın bakışları arasında Otelin 25.katındaki ofise çıkmıştır. Kapıyı açtığında karşısında gördüğü manzara karşısında donakalmıştır. Gördüğü kişi Emindi. Ta kendisi. Olduğu yere yıkılır.

Gözlerini açtığında koltukta oturmakta Eminde yanı başında ayakta durmaktadır. Bacağı kolu kopmuş,cansız vaziyette görmüştü en son onu.Öldüğünü söylemişlerdi.Ama şu an karşısında ve ayaktaydı.

Göz göze geldiklerinde şaşkınlıklarını gizleyemediler birbirlerine bakışlarından.Ancak en çok Serhat bu karşılaşmaya şaşırmıştır.Emin ise arkadaşının buraya Moskova’ya kadar gelebileceğini düşünmemiştir hiç.Ancak O patlamadan bu yana Serhat’tan haberler alıyordur.

Emin kolunu ve bacağını sıyırır. Protez kol ve bacaklarını gösterir Serhat’a. Serhat da bacağını sıyırır.Oda gösterir protez bacağını.

Tam bu sırada odaya kır saçlı, kısa boylu topallayarak yürüyen adam girer. Emin’in amcasıdır gelen adam.

KARAKTERLER

Ana Karakterler

Serhat Demir

Karakter Özellikleri

25 yaşında kumral dalgalı saçlı yakışıklı bir gençtir.

Özellikle polisiye romanlar okumayı seven, bilişim teknolojilerinde uzman, zengin bir klasik batı müziği arşivine sahiptir.

Aceleci ve sabırsız olmasına rağmen hızlı ve doğru kararlar alır, hümanist olmasına rağmen, sert bir mizacı vardır ilk bakışta.

Fiziksel görünüşüne önem verir, bakımlıdır.

Ailesi muhafazakâr, zengin ve evin tek çocuğudur.

İnançlar onun için çok önemli değil, şekilciliğe karşı durur, insanların haklarını yemekten çok korkar.

Arkadaş çevresinde kıskanılan, disiplinli ve sözünün eridir.

Sevgi kavramına çok değer verir.

Yargıları kesindir ve hemen karar verir.

İyimser bir yapıya sahiptir. Dürüstlüğe ve doğallığa çok önem verir.

Hikâyesi

Serhat’ın Pakistan da master yaparken bir patlamadan sonra hayatı tamamen değişir.

Öğrenciyken kafasında yaratmış olduğu Emin karakteri patlamadan sonra ölmüştür.

Patlamadan sonra daha da içine kapanan Serhat, kendi yarattığı Emin karakteri ve ailesi üzerinden araştırmaya karar verir.

İnternet üzerinden tanıştığı kendilerine “rasputin ordusu” diyen bir gruptan ilginç bilgiler öğrenir.

Yaptığı araştırmalar onu Moskovaya götürür.

Ülkü Altay

Karakter Özellikleri

Eminin kız kardeşi ve abisiyle hiç anlaşamamaktadır. Çok zıt karakterlere sahiptirler. Serhat’tan hoşlanmaktadır.

Kendini beğenmiş, kendinden emin, ukala, neşelidir ama ciddiyeti de elden bırakmaz.

Fiziksel görünüşüne önem verir. Bakımlı. Makyaj yapar.

Şişmanlık ve kilo saplantısı yüzünden göbeğini saklamaya çalışır. Ama bunu bir türlü başaramaz.

Migren ağrıları ile uğraşmaktan bıkmış usanmıştır. Özellikle sosyal yaşamında çok sorunlar çıkartmakta psikolojisini bozduğu için sosyal ilişkilerini bazen olumsuz etkilemektedir.

Farklı işlerle uğraşmayı sever. Üniversite öğrencisidir. İbadetlerini yerine getirmeye çalışan ama bunu gerçekleştiremeyen, yapamadığı içinde huzursuz olan muhafazakâr bir ailede büyümesine rağmen modern ancak geleneksel düşünür.

Sosyal çevresinde çok sevilen, bir o kadarda başarıları ile kıskanılan bir kızdır. Tarihi eserler, eşyalar, maymun iştahlı olduğu için her şeyle ilgilenir ve çabuk sıkılır.

Sevgi kavramına çok değer verir. Ten mi yoksa duygusallık mı sorusuna duygusallık dese de aslında tensel dokunuşunda önemini inkâr etmez.

Sevgiyi önemsediği için tutkunun peşinden asla gitmez. Tutkuyu yakalanılmaması gereken bir hastalık olarak görse de aşkın en önemli mihenk taşı olduğunu da bilir.

Kadının erkek dünyasındaki gücünün farkındadır. Ama bunu ezmek için asla kullanmaz. Her zaman keşke der. Hep yeni ve farklı şeyler istediği için umduğunu hiçbir zaman bulamaz.

Geleceğe dönük farklı hedefler koyar kendine ancak sorumluluklar ve görevler bunları yapmasında hep engel teşkil eder yaşamı boyunca.

Mesela kimseye haber vermeden nereye gideceğini bilmeden yollara vurmak ister kendini ama bunu her insan gibi oda asla yapamaz.

Çok neşelidir, güler yüzlü. Sert bakışlıdır. Bazen derin. Duygusal olduğu için iniş çıkışları çok olur yaşamında. Ancak hep pozitiftir. İyimser bir duruşu vardır olaylar karşısında. Biraz heyecanlıdır. En büyük kompleksi kilo ile ilgilidir. Batıl inançları vardır.

En büyük fobisi ise ölümdür. Korkar ölümden. Ancak yaşama karşı iyimser bir duruşu olduğu için çabuk atlatır bu süreci.

En büyük korkularından biride yalnızlıktır. Değişkendir. Ancak çoğu zaman dışa dönüktür. Çok sosyaldir. Kendince istediği her şeyi yapabileceği konusunda olan güveni tamdır. Kendine güvenen bir kız olması sebebiylede çok kıskanılır çevresince. Bir şeyi istemesi ona yeter. Her şeyi elde eder. Yeter ki istesin.

Zor beğenir. Özellikle kadın erkek ilişkilerinde karşı cinsi çok ince eleyip sık dokur.

Kişilikleri fiziksel, psikolojik ve sosyal boyutlarda çok sorgular. Mükemmeliyetçi bir kızdır. Hayal gücü çok geniş ve zengindir.

İnsanları eleştirme ve yargılama sürecini çok sağlıklı geliştirir. Yıkıcı olmaz. Ancak gerektiğinde çok acımasızdır.

Hikâyesi

Serhat’ın kafasında yarattığı Emin karakterinin kız kardeşidir.

Ülkü Serhat’tan hoşlanmaktadır ancak onun adım atmasını bekler.

Patlamadan sonra Serhatla daha sık görüşürler. Serhat’ı “Rasputin ordusu” grubuyla o tanıştırır.

Ülkünün amcası ile ilişkisi çok iyidir.

Serhat’ geri dönüşü olmayan bu yolculuğun Ülkü sokmuştur.

Amcası hakkında bilgileri verir.

Emin Altay

Karakter Özellikleri

25 yaşında esmer, düz saçlı yakışıklı bir gençtir.

Özellikle Rus edebiyatı romanlarını okumayı seven, Uzay teknolojileri alanına meraklı, zengin Rock müziği arşivine sahiptir.

Sakin ve sabırlı yumuşak bir mizacı vardır ilk bakışta. Şeytan tüyü var denenlerden.

Fiziksel görünüşüne önem vermez.

İnançlar onun için çok önemli, şekilciliğe sever, insanların haklarını yemeyi çok sever. Kurnazdır.

Arkadaş çevresinde çok sevilmeyen, disiplinli ve aşırı derecede hırslıdır.

Sevgi kavramına çok değer verir.

Kötümser bir yapıya sahiptir. Samimiyete ve insan erdemlerine değer vermez.

Hikâyesi

Emin karakterini ilk bölümde sadece patlamadan önce ve ilk bölümün finalinde görürüz.

Emin Serhat’ın kafasında yarattığı, zıt karakterlere sahiptir. Serhat onaylamadığı, aslında çok nefret ettiği kişilik özelliklerini Emin’e yüklemiş ancak bir o kadarda çok sevdiği can dostudur Emin. Zıtlıkların birlikteliğidir dostlukları.

Ferhat Demir

Karakter Özellikleri ve Hikâyesi

Serhat’ın polis abisidir. Serhat’ın yaptığı araştırmalarda yardım istediği, kardeşinin girmiş olduğu bu yolculukta onu caydırmaya çalışan uzun boylu, polis okulunu birincilikle bitiren, emniyette önemli ilişkileri olan komiserdir. Evlidir. Eşi de polistir.

Turan Altay

Karakter Özellikleri ve Hikâyesi

Eminin amcası. Moskova da medya patronudur. Gayrimenkul ve inşaat işiyle uğraşmaktadır. Çok zengindir.

56 yaşında orta boylu saçlarını kazıtmış yuvarlak suratlı güler yüzlü biridir.

Türkiye’de ki yeğenlerinin bütün masraflarını karşılamaktadır.

Rus mafyası ile sağlam ilişkileri vardır. Türkiye’ye belli zamanlarda gelip gitmektedir.

Rus mafyasında önemli güç dengesi konumunda acımasız bir iş adamıdır. Gözünü kırpmadan adam öldürtür.

Erkek çocuğu olmamıştır ve servetini ve soyadını devam ettirecek biri yoktur. Bu durum onu yaşlandıkça daha da sıkıntıya sokmaktadır. Kendisi gibi gözü kara, sözünün eri bir genç çıkmamıştır karşısına. Ta ki Serhatla karşılaşıncaya kadardır.


Diğer Karakterler
Dmitriy Rus işadamı
Anna Dmitriyin karısı






1.BÖLÜM-TRETMAN

………
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

5/16/2008

Final Ödevi-Sinopsis*

*Dramatik Yazarlık kursu Erkan Çıplak hocanın Final Ödevi
UNUTMA BENİ

(Ankara, gece, iç)

2000 yılı

Kürşat, evde daha önceden gizlice babasının odasından aldığı tabancasını şakağına dayar ve silahı ateşler. Ramazan ve Hatice koşarak odaya girdiklerinde Kürşat’ı kanlar içinde yerde bulurlar. Masasındaki bıraktığı notta tek bir cümle yazıyordu: Selda, unutma beni.

(Köy, gündüz, dış)

Yıl 1931

Doğu Karadeniz de bir dağ köyü. Mecit bey evin avlusunda heyecanla ileri geri yürür. Bir sigara söndürüp tabakasını çıkartıp yenisini sarar. Sonunda bekleyişi bitmiştir Mecit beyin. Evden çıkan ebe bir oğlu olduğunu söyler kendisine. Dağa doğru döner ve “Allahım sana şükürler olsun bir erkek evlat verdin bana” diye haykırır. Mecit bey oğlunun ismini çok önceleri koymuştur bile. Cemal

(Köy, gündüz, iç)

Yıl 1942

Cemal on bir yaşındadır. İlkokulu bitirmiş, köy enstitülerinin ilk mezunlarından olmaya hak kazanmıştır girdiği sınavla. Trabzon Beşikdüzü köy enstitüsünde okumak için yola çıkmak üzeredir. Büyüklerinin elini öper ve babasıyla ve anasıyla helalleşerek yola çıkacaktır. Uzaktan geçen gün kavga ettiği ancak köyde en sevdiği arkadaşı Recep’i görür. Cemali yolcu etmeye Recep’te gelmiştir. Ancak uzaktan el sallar Cemale. Sarılıp yolcu etmez arkadaşını. İlkokul aşkı Süreyya da gelir Cemali yolcu etmeye. Cemal herkesle sarılıp el öptükten sonra dolmuşa biner ve okulunun yolunu tutar.

(Köy gece, dış)

Yıl 1947

Cemal köy enstitüsünde eğitimine devam ederken yaz tatili için geldiği köyde anasına Süreyya ile evlenmek istediğini söyler. Mecit bey ve hanımı Süreyya’yı Cemale isterler. Mecit bey oğlu Cemal’e etraf köylerde o zamana kadar görülmemiş bir düğün tertip eder. Evinin bahçesinde koyunlar keser, kazanlarla yemekler pişirip gelenlere, civar köylere dağıtır. Cemal ve Süreyya evlenirler. Düğünlerine en yakın arkadaşı Recep ve hanımı Hacer’de gelir. İkisi de tebrik ederler.

Recep ve Hacer’inde Ramazan adında bir çocukları vardır. Recep Cemal’e artık sende bir kız çocuğu yap da evlendirelim çocukları diye şakalaşır düğünde.

1 Yıl sonra.

Cemal hem köy enstitüsünü başarıyla bitirip mezun olur hem de nur topu gibi bir oğlu olur. Süreyya’ya oğlunun ismini onun koymasını ister. Süreyya da en çok sevdiği amcasının ismi Kenan’ı koyar oğluna.

Cemalin babası ve annesi de bir erkek torun sahibi olmalarına çok sevinirler.

O yıl Recepte köyün muhtarı seçilir.

Cemal, Süreyya ve oğlu ile birlikte ilk görev yeri olan Urfa’ya gitmek için yola hazırlanır. Cemal idealist bir insan olduğu için görev yerinin memleketi değil başka bir yer olmasını istemiştir. İstediği de olur. İlk görev yeri Urfa’dır. Bu sefer uzun ayrılık yılları başlar Mecit beyin ocağında. Oğlu gelini ve torunu hepsi birlikte uzaklara gidecektir. Bu durum Mecit beyi ve hanımını çok üzer.

Bu sefer en yakın arkadaşı Recep eşi Hacer de gelmişlerdir Cemal ve ailesini yolcu etmeye.

(Ortadoğu Teknik Üniversitesi, gece, iç)

Yıl 1968

Kenan kampüste Fikir Kulüpleri Federasyon toplantısında konuşma yapmaktadır. Devrimci öğrenciler Kenan’ı can kulağı ile dinlerler. Kapı zorlanır ve içeriye elinde sopa, demir, bıçaklarla bir grup girer. Grubun önünde bir genç saldırın arkadaşlar bu komünistleri Sovyetlere gönderelim.”der ve liderliğini yaptığı gruba eliyle işaret eder. Masalar, sopalar, bıçaklar havada uçuşur. Bir ara Kenan ile daha sonra tanışacağı Milli Türk Talebe Birliği başkanı Ramazan karşı karşıya gelirler. Ramazan elindeki sopayı havaya kaldırır ve tam vuracakken bir an duraksar. Kenan ve Ramazan birkaç saniye göz göze gelirler. O sırada içeriye jandarma girer ve öğrencileri uzaklaştırırlar birbirinden. Jandarma olay fazla büyümeden ortamı yatıştırır. Kenan ve Ramazan diğer arkadaşları gözaltına alınırlar. Kampüste ki jandarma nezaretinde yan yana oturur Kenan ve Ramazan. Uzun süre burada kaldıklarından konuşurlar. Aynı memleket ve köyden olduklarını, babalarının arkadaş olduklarını öğrenirler.

Karşı görüşlü iki örgütün başkanı olan Kenan ve Ramazan çevresindeki arkadaşlarından tepki görmelerine rağmen buluşur ve konuşurlar.

(ODTÜ, gündüz, kantin)

1970 Yılı

Kenan kantinde masanın üstüne çıkar ve öğrencilere konuşmaya başlar. Ramazan da arkadaşlarıyla kapıdan kantine girer ve köşede ayakta Ramazanın talimatı ile izlerler. Kenan konuşmasını bitirdikten sonra Ramazan çıkar masanın üstüne ve bundan sonra Milli Türk Talebe Birliğinin üniversitelerde ki şiddet olaylarına karışmayacağını söyler. Kenan ve arkadaşları bu duruma şaşırırlar. Kantindeki öğrenciler birazdan masaların sopaların havada uçuşacağını beklerken bu karşıt görüşlü öğrencilerin ateşkes yapmalarına şaşırır. Herkes dağılır.

Kenan iktisat bölümünden tanıştığı kız arkadaşı Cahide ile evlenmeye karar verirler. Kenan’da Cahide’de anne ve babasına en kısa zamanda nikah yapacaklarını söylerler. Bu ani evlilik kararı Cemali ve Süreyya’yı düşündürür. Aynı şekilde Cahide’nin ailesini de.

Kenan babası ile evlilik konusunda sürekli tartışır. Evlendikten sonra evden ayrılacağını söyler babasına. Üniversiteye yakın Cahide ile birlikte bir ev tuttuklarını söyler. Cemal ile oğlu Kenan arasında çok yaş farkı yoktur. Cemal daha Köy enstitüsünde okurken daha 17 yaşında baba olmuştur.Şimdi ise yirmili yaşlarda oğlu ile en büyük kavgalarını ederler.Cemal Kenan’ı dünya görüşü,yaptıkları,gelecekle ilgili hayalleri konusunda hiçbir zaman eleştirmemiştir.Ancak hayatını paylaşacağı insanı seçmekte acele ettiğini bir kez daha düşünmesini söyler Kenan’a.Okulunu bitirmesini ondan sonra evlenmesini söyler oğluna.

Kenan ve Cahide gizlice evlenirler.




(Ev, iç, sabah)

7 Mayıs 1972 Yılı

Kenan ve Cahidenin oğulları olur. Kenan oğlunun adını Sinan koyar. Birlikte mücadele ettiği devrimci arkadaşının ismidir. Ülke siyasi ve ekonomik olarak çok karışıktır.

İngiliz teknisyeni kaçırılıp öldürülür, Mahir Çayan Kızıldere de çatışmada öldürülür, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan idamları infaz edilir. Sinan ertesi gün 7 mayısta doğar.

Kenan ve Cahide böyle çalkantılı günlerde polis tarafından arandıkları için kaçmak zorundadırlar. Oğlu Sinanı babasına bırakıp memleketine giderler.

( Ankara, ev, iç)

1972 yılı

Ramazan Milli Türk Talebe Birliği Kongresinde tanıştığı Hatice ile evlenmiştir. Hatice İstanbul Üniversitesinde Tarih bölümü mezunudur. Onlarında Kenan ve Cahide’nin oğulları Sinan’la aynı yılda doğan Kürşat adında oğulları vardır. Ramazan da Oğuzlar zamanında yaşamış bir türk yiğidi olan Kürşat’ın adını koymuştur oğluna.

Ramazan ve Hatice Ankara da yaşamaktadır. Hatice Ankara üniversitesinde asistanlık yapmaktadır. Ramazan da üniversiteden arkadaşı Cavit’le İnşat şirketi kurarlar. Cavit üniversiteyi siyasi karışıklıklar yüzünden yarıda bırakmış ve mütahit babasının yanında çalışmıştır. Daha sonra Ramazan ile ortak inşaat şirketi kurmuşlardır.

Cavit Hacettepe Tıp Fakültesinde okuyan Leyla ile nişanlıdır. Leyla’nın babası bürokrattır. Cavit, Leyla’nın babasının çevresini kullanarak, Ramazanında başarılı mimarlık projeleri ile işleri büyütür.

(Ankara, gündüz, iç)

1974 yılı

Kısa zamanda Cavit ve Ramazanın inşaat şirketi Ankara da ki en büyük inşaat şirketleri arasına girer. Cavit ve Leyla evlenmişler ve bir kızları olmuştur. Kızları Selda doğduğunda Cavit Ramazan’a çocuklarını ileride mutlaka evlendirmeleri gerektiğini söyler. Bu konuda karşılıklı birbirlerine söz verirler. Kürşat ve Selda’nın gelecekleri o zamandan babaları tarafından belirlenmiştir.

(İstanbul Üniversitesi kampüsü,gündüz,dış)

1991 yılı

Kürşat İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde okumaktadır. Selda ile kampüste buluşurlar. Selda Boğaziçi İşletme fakültesinde okumaktadır. Kampüste SBF önünde otururlarken kalabalık bir grup fakülte önünde toplanır. Öğrencilerin ortasında uzun boylu, kumral uzun saçlı bir erkek etkileyici ses tonuyla konuşmaktadır. Bu yakışıklı genç Selda’nın dikkatini çeker. Selda gözlerini ayıramaz bu gençten. Durumu fark eden Kürşat Selda’nın dikkatini dağıtmak için çıkalım mı diye sorar. Arkadaşların cafe de beklediklerini söyler. Selda Kürşat’ın söylediklerini duymaz bile. Bir grup öğrenciye konuşan gence odaklanmış öylece kalakalır. Kürşat eliyle omzuna dokunur Selda’nın. Selda etkilendiği bu gencin kim olduğunu sorar Kürşat’a. Kürşat’ın suratı düşer. Morali bozulur. İlk defa Selda’yı kıskanmıştır. Birlikte büyüdükleri için onun bir erkekten böylesine etkilenmesini içine sindiremez. Sinirle kalkar ve kampus çıkışına doğru hızla uzaklaşır. Selda’nın arkasından seslenmesini bile duymaz.

Selda o gençle tanışır. Etkilendiği ve sevgili olduğu genç Sinan’dır. Selda artık üniversiteye her geldiğinde Sinan’ın fakültesine uğrar Sinan’la birlikte Kürşat’ın yanına gelmeye başlar. Selda’nın Sinan’la sevgili olmasını Kürşat kabullenmez.

Sinan ve Selda’nın ilişkilerinden Selda’nın anne ve babasının haberi yoktur. Selda babasının kendisini Kürşat’la evlendirmek istediğini çocukluğundan beri farkındadır. Bunu bildiği için saklar ilişkisini ailesinden. Kürşat’ın Selda’yı kıskançlığı çok artar paranoya davranışlara kadar büyür. Selda’nın babasına bu ilişkiyi söylemeyi bile düşünür. Ama sonra vazgeçer bunu yapmaktan. Yaz tatilinde Sinan ve Selda Ankara’da da gizli gizli görüşürler. Sinan bir defasında kendini büyüten büyükbabası Cemal ve babaannesi Süreyya hanımla tanıştırır Selda’yı. Selda Cemal beyi ve Süreyya hanımı çok sever. Onlara Sinan’ın anne ve babasını sorar. Şimdiye kadar Sinan’ın anne ve babası ile ilgili konuştuklarında Sinan’ın hep konuyu değiştirdiğini ve bir şey anlatmadığını söyler Cemal beye.

Cemal bey bunu Sinan’ın kendisinin anlatması gerektiğini söyler Selda’ya. Selda Sinan’ın anne ve babasını çok merak eder. Ancak bunu tek ağızdan sevgilisi Sinan’dan duymalıdır.

Kürşat, Selda’ya konuşmak istediğini söyler. Ona aşkını ilan etmeye karar verir. Selda’ya olan aşkını anlatır heyecanla. Selda Kürşat’ı çocukluklarından beri kardeş olarak gördüğünü bu sebeple ona sevgisinin hep kardeş sevgisi gibi olduğunu söyler. Sinan’ı sevdiğini söyler. Kürşat beklediği ama hiç kabullenmediği sözleri duyunca uzaklaşır Selda’nın yanından.

Kürşat Selda’nın babasına Sinan’la olan ilişkisini söylemiştir. Çılgına dönen Cavit bey Selda’ya böyle bir ilişkiye asla onay vermediğini, kendisini Kürşat’la evlendireceğini söyler. Selda ağlasa da yalvarsa da babasına onu caydıramaz bu kararından. Annesine bakar ve en son ümidinden de olumsuz yanıt aldığında perişan olur.

(Ankara, gündüz, iç)

2000 yılı

Sinan özel bir şirkette çalışmaktadır. Bir gün sabah şirkette gazete okurken okuduğu bir haberle sarsılır. Gazete de ki haber ülkenin inşaat, enerji, medya sektörlerinde faaliyet gösteren önde gelen holdinginin sahibi Cavit beyin kızı Selda ile Cavit beyin iş ortağı Ramazan beyin oğlu Kürşat’ın düğün haberidir. Sinan bu haberi okuduğunda yine galip gelenin değişmediğini, anne ve babasının bu hayatta gökyüzünde kayan yıldızlar gibi olduğunu ve bu yıldızları gece o saatte sadece uyumayanların görebildiğini geçirir aklından.

Cemal bey memleketten arkadaşı Ramazanın babası Receple konuşur. Oğlunun yaptığını ve iki seveni ayırdığını anlatır. Recep bir tarafta torununun evliliğini düşünür diğer taraftan ise can dostu Cemal beyin anlattıklarını. Çok zorda olsa kararını verir.

Ramazan düğünden önce Selda ile konuşur. Selda’nın oğlu ile evlenmek istemediğini bilmesine rağmen onun ağzından duymak ister gerçekleri. Selda sevdiği tek insanın Sinan olduğunu söyler Ramazan beye.Bu genci sorar Ramazan bey Selda’ya ve anlatır sevgilisini ve ailesini.Ramazan Sinan’ı tanımıştır.Aynı üniversitede birlikte okuduğu ve memleketlisi olan Kenan’ın oğlu olduğunu anlamıştır. Bunu söyler Selda’ya. Sinan’ın anne ve babasını da anlatır. Ramazan beyden Sinan’ın anne ve babasına ne olduğunu öğrenen Selda yıkılır. Nişan yüzüğünü Ramazan beye verir ve ayrılır yanından.

(Mezarlık, gündüz, dış)

2008 yılı

Sinan ve Selda evlidirler. Yanlarında bir kız çocuğu ile mezarlıktadırlar. Yan yana olan iki Mezarın Taşlarında,

Kenan 1948-1972 Cahide 1952-1972 yazar.

I.AİLE
Cemal- 1931 doğumlu, köy enstitüsü mezunu emekli öğretmen.
Süreyya- 1934 doğumlu, Cemalin eşi.
Kenan 1948 doğumlu, ODTÜ’de okumuş Cemal ve Süreyya’nın oğlu 1969 öğrenci hareketinde Fikir Kulüpleri Konfederasyon başkanlığı yapmış, öğrenci lideri.
Cahide- 1952 doğumlu, ODTÜ okumuş. Kenan’la üniversitede tanışırlar.Kenan’ın eşi.
Sinan- 1972 doğumlu, Kenan ve Cahide’nin oğlu, İstanbul Üniversitesi İktisat mezunu.

II.AİLE
Recep- 1930 doğumlu, Cemalle aynı köylü.Köyde muhtarlık yapmış.
Hacer 1933 doğumlu, Recep’in hanımı.
Ramazan- 1947 doğumlu, Recep ve Hacer’in oğlu ODTÜ’de okumuş, mimar.Gençliğinde Milli Türk Talebe Birliği başkanlığı yapmış öğrenci lideri.
Hatice- Ramazanın eşi. 1950 doğumlu. Ankara üniversitesinde Tarih profesörü.
Kürşat- 1972 doğumlu Ramazan ve Hatice’nin oğlu İstanbul üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.

III.AİLE
Cavit- 1948 doğumlu. Kenan ve Ramazan’ın ortak arkadaşı ODTÜ terk. Enerji, İnşaat, Medya sektörlerinde faaliyet gösteren bir holdingin sahibi.
Leyla- 1955 doğumlu Cavit’in eşi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, Özel bir hastanenin Yönetim kurulu üyesi ve ortağı.
Selda-1974 doğumlu Cavit ve Leyla’nın kızı. Boğaziçi Üniversitesi işletme fakültesi mezunu.


Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

4/18/2008

9.Cinayet*

*Dramatik Yazarlık kursu Erkan Çıplak hocanın film senaryo ödevi

9.CİNAYET

Zeynep Karasu, polisiye roman yazarıdır. Antalya da bir kıyı kasabasında müstakil bir evde yalnız yaşamaktadır. Yeni kitabının yayınlanması ve imza kampanyaları dışında İstanbul’a çok sık gelmemektedir. Eşinden yıllar önce ayrılmış, İngiltere de MBA eğitimi yapan, Selin adında bir kızı vardır. Kızı bu yaz tatilinde yanına geleceğini söylemiştir.

Zeynep, son romanında, kendisi gibi yalnız yaşayan gizemli, evinden çok sık çıkmayan, gece gündüz sürekli perdeleri örtülü, yazar komşusu bir adamın hikayesini yazmıştır.

Romanının imza kampanyası için İstanbul’a gelmiştir. Yayınevi yetkilisi Almanya Frankfurt Kitap fuarı için kendisini konuk olarak davet ettiklerini söyler. Bu davete çok sevinir. Şimdiye kadar onlarca kitap yazmıştır. Birçok organizasyona, fuara katılmıştır. Ancak Frankfurt kitap fuarının onun için çok başka bir anlamı vardır. Gençlik yıllarında eğitimine devam ettiği Almanya’dayken gitmiştir ilk defa Frankfurt kitap fuarına. Doğduğu tarihte düzenlenmeye başlayan bu fuara gittiğinde buraya ileride konuk olarak gelmeyi o zamanlar hedeflemiştir. Yıllar sonrada bu hedefi gerçekleşmiştir. Çok mutludur.

İmza kampanyasında, kızı da ona sürpriz yapmış ve oda gelir İstanbul’a. Ertesi gün kızı ile birlikte Antalya’ya geri dönerler.

Aradan iki gün geçer. Gazetelerde, televizyonlarda Zeynep ve son romanı haberdir. Romanındaki katilin işlediği cinayetler ülkenin farklı yerlerinde peş peşe ve aynı kronolojik sırayla işlenmeye başlar.

Zeynep’in evine iki polis gelir ve ona bu işlenen cinayetlerle ilgili sorular sorar. Romanındaki katilin işlediği cinayetlerinin aynılarını gerçek hayatta sadece gözü dönmüş bir caninin yapabileceğini söyler polislere. Gelişmelerden üzüntü duyduğunu da belirtir.

Katil romanda olduğu gibi işlediği cinayetlerin ardından hiçbir ipucu bırakmamaktadır. Sadece her cinayeti işlediği yere romanda benzer cinayetin yazılı olduğu kitabın yaprağını bırakır. Üstünde de “Orada buluşmak üzere” yazılıdır sayfada.

Bunları polisten öğrenen Zeynep korkar. Öncelikle kızını İngiltere’ye gitmemesi, yanında olması gerektiği konusunda ikna eder. Artık bundan sonraki hayatı farklı seyir izleyecektir. Peşinde olan bir katil vardır Zeynep’in.

Romanda ki katil 9 cinayet işlemiştir. Gerçek hayattaki katil ise şimdiye kadar 8 cinayet işlemiş ve sonuncu cinayet için bırakmış olduğu kitabın yaprağına bu sefer farklı bir not yazmıştır. Yazılan not son cinayetin yazıldığı sayfada değil kitabın son sayfasında yazılıdır. Notunda şu yazmaktadır.“ Her son bir başlangıçtır “

Polis katilin ipucu, kanıt bırakmak konusunda çok profesyonel olduğunu, her cinayet işlendiğinde bıraktığı kanıtlardan hiçbir sonuca ulaşamamaktadır.

****

Almanya’da Bonn Üniversitesinde, Türk Dili ve Edebiyatı dersi veren Friedrich Mann, Fatma ile evli, yine aynı üniversitede asistanlık yapan bir oğulları vardır.

Friedrich, ülkesinde ve başka ülkelerde Türk Dili Ve Edebiyatı üzerine araştırma ve inceleme kitapları yazmış, sempozyum, seminer ve konferanslara katılmış, bir çok üniversitede bu alanda dersler vermiş bir akademisyendir.

Friedrich’in oğlu Fatih de babasının Profesörlük yaptığı Üniversitede Psikoloji üzerine tez hazırlamaktadır. Türkiye’den birçok yazar ve şairi yakından takip etmekte ve en çok ilgisini çeken polisiye roman yazarlarından Zeynep Karasu’dur. Son romanını okumuş, Türkiye de ki cinayetlerle ilgili son gelişmeleri ve Zeynep Karasu’nun yazdığı son romanı ile bağlantılarını İstanbul da yayınevinde çalışan kız arkadaşından ve kendi araştırmalarından haber almaktadır.

Babası ve annesiyle konuşup bu roman, işlenen cinayetler üzerine yerinde bilgi almak ve tez konusunu destekleyen bu araştırmayı yapmak için Türkiye’ye kız arkadaşının yanına gelir.

İstanbul’da ki kız arkadaşının evine yerleşir. Daha sonra Zeynep Karasu’yla konuşmak için Antalya’ya gider. Kapıyı Zeynep’in kızı açar. Kendini tanıtır ve geliş sebebini söyler. İçeri girerler. Zeynep gelir. Fatih kendini Zeynep’e tanıtır ve konuşurlar.

Fatih katilin son cinayetinin romanda işlenen son cinayetin aynısı olmayacağını söyler. Bu tespite nasıl ulaştığını anlatır.

Fatih bu katilin geçmişiyle bir hesaplaşması olduğunu söyler.

İmza kampanyasında ilginç bir olay yaşayıp yaşamadığını sorar Zeynep’e.

Zeynep, katilin 8.cinayetinde bıraktığı notu söylediğinde Fatih’e aniden bir şey hatırlar.

İmza kampanyasında ilginç davranışlar sergileyen bir okurunu hatırlar. Hatta sıra ona geldiğinde o kitabın başına değil sonuna imza atmasını istemiştir Zeynep’ten.

O sayfaya yazdığı notla katilin 8.cinayette bıraktığı not aynıdır. Zeynep’in kendi yazdığı not.“Her son bir başlangıçtır.”

Zeynep katilin yanına kadar gelmesine çok şaşırır. Son cinayetteki hedef kendisi midir acaba?

Bütün bu bilgileri polise anlatırlar.

Fatih ve Selin arasında bir arkadaşlık başlar. Sonbahara kadar Fatih Antalya da kalır.

Frankfurt Kitap Fuarına katılmak için Zeynep Almanya’ya gider.

Kitap Fuarında Zeynep için polis koruma vermiştir yanına. Katilin son cinayetini fuarda işleyeceğini düşünür polis. Ancak hedef Zeynep midir? Yoksa bir başkası mı?

Zeynep’in katılacağı program başlar.

Bu sırada Selin Ve Fatih evde Kitap fuarından Zeynep’in katıldığı programı izlemektedirler.

Yan komşularının bahçesinden sesler duyar Fatih kalkar kapıyı açar, etrafına bakınır, kimse yoktur bahçede.

Katil evdedir. Fatih mutfağa yönelir ve içeri girdiğinde başına sert bir cisimle vurur katil. Fatih bayılır. Selin salonda sesi yüksek olan televizyon yüzünden mutfakta olanlardan habersiz bir şekilde televizyon izlemektedir.

Televizyon da annesi gençlik yıllarında ki hedeflerini anlatmaktadır programda.

Katil, Seline yaklaştığı sırada arkasından Fatih atlar üstüne be boğuşurlar. Silah sesi duyulur. Fatih yere yığılır. Katille Selin salonun ortasındadırlar.

Selin katili tanımıştır. Yan komşuları adamdır. Annesinin son romanında yazdığı Yazar komşusu. Romanda da olduğu gibi hem seri katil hem de yalnız yaşayan gizemli yazar. Karşısında durmaktadır.

Fatih yerden doğrulmuş ve sehpayı var gücüyle katilin kafasına arkadan vurmuştur. Selin hemen polisi çağırmış, Fatihte polis gelene kadar katili iple bağlamıştır.

Neden bunu düşünmemişlerdi hiç?

Yazarın romanda olduğu gibi katil olabileceğini. Katil için onlarda, poliste hep başka kurgulara yönelmişlerdi.

Romandaki katilin yazar olduğu dokuz yıl sonra en son cinayetinde içtiği sigarayı söndürme şeklinden ve sonra yapılan tükürük tahlilinden anlaşılmıştı.

Çünkü katil bulunamamış seri cinayetlerin dosyası kapanmış, aradan dokuz yıl geçtikten sonra tekrar araştırılmaya başlanması ve söndürülen sigara üstündeki tükürük analizinin yapılması sonucu ile yakalanmıştır katil. İlk başta komşu yazar şüpheli görülmesine rağmen ona tahlil yapılmamıştır. Dokuz yıl sonra polisin yaptığı geniş araştırma, gözlem sonucu sigarayı söndürme şeklinin aynı olması sebebiyle tükürük tahlili yapılmış ve yakalanmıştır adam.

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

3/17/2008

Sinopsis*

*Dramatik yazarlık kursu Erkan hocanın ödevi

Mehtap psikoloji bölümünü yeni bitirmiştir. İlk iş görüşmesini yaptığı engelli çocuklara eğitim veren bir özel kurumda işe başlar. Öğrencilik yıllarında kurdukları rock grubunun solistidir. Müziği çok sever. Hedeflerinden birisi de grubuyla birlikte bir albüm çıkarmaktadır.

İlk iş gününde gittiği eğitim kurumda kendisi gibi diğer öğretmenlerin de hepsi bayandır. Dokuz bayan öğretmen vardır kurumda. Daha sonra o sabah izinli olan bir erkek öğretmen olduğunu da öğrenir. İlk iş günü kurumdaki kişilerle, eğitim vereceği engelli çocuklar ve aileleriyle tanışır. Aslında bu işi nasıl yapacağını da çok iyi bilmemektedir. Engelli çocuklar fiziksel engelli değil zihinsel engelli çocuklardır. Hayatında ilk defa bu kadar zihinsel engelli çocuğu bir arada görmüştür.

Bayan meslektaşlarından en çok kendi gibi bekar olan Sezen’e kanı ısınmıştır. Diğer bayan meslektaşlarının hepsi evlidir ve orta yaş üstüdür. Henüz tanışmadığı kurumun tek erkek öğretmeni Cihanın evli olup olmadığını bilmiyordur henüz.

İlk mesai gününde çok sakindir kurum. Öğretmenler zihinsel engelli çocuklarla eğitimlerine başlamışlardır sınıflarında. Mehtap öğretmenler odasında yalnız başına oturmuş, yanına almış olduğu kitabı okumaktadır.

Sokaktan sesler gelir. Pencereden merakla sokağa bakar. Yaklaşık 300-400 kişilik bir grup slogan atarak kurumun hemen önünde gösteri düzenlemektedir. Grup saldırgan tutumunu etraftaki işyerlerinin camlarını kırarak, yol kenarındaki otomobillere molotof kokteylleri atarak göstermeye başlamıştır. Henüz ortada polis yoktur. Mehtap bu görüntüleri görünce azda olsa tedirgin olmuştur.

Göstericilerden birisi belindeki silahı çıkartıp havaya üç el ateş eder. O anda pencerede Mehtap gibi göstericileri izlemekte olan karşı binadaki kişi bağırarak yere yıkılır. Yanındakiler adamı kucakladıkları gibi içeriye çekmişlerdir. Yarım saat sonra sokağa ambulans gelip karşı binada ki yaralıyı götürür, gelen polis ve çevik kuvvet de dağılan göstericilerin bazılarını sokak aralarında teker teker gözaltına alır ve güvenliği sağlar. Sokak her zamanki sakinliğine geri döner.


Mehtap olanları izlerken pencerede sırtına dokunan elle irkilmiştir. Döndüğünde arkasında kendisine seslenen kişinin daha sonra tanışacağı Cihan olduğunu anlar. Cihan pencereyi kapatır. Mehtap’ı pencerenin önünden uzaklaştırır.

Öğretmenler odasına diğer öğretmenlerde gelir. Bir süre sonra oda o kadar çok kalabalıklaşır ki Mehtap kendisini zar zor koridora atar. Sezen arkasından gelir ve iyi olup olmadığını sorar.

Mehtap görmüş olduğu görüntülerden çok etkilenmiştir. Sezene mutfağa gideceğini ve yalnız kalmak istediğini söyler. Sezen başını sallar ve yapabileceği bir şey olursa kendisine seslenmesini söyler Mehtap’a.

Akşam evinin kapısını açtığında üstüne atlayan köpeği o gün yaşadığı bütün olumsuzlukları bir anda olsun unutturuverir. Köpeği çok hareketlidir ona bir şeyler anlatmak ister gibidir. Salona geldiğinde vitrindeki çekmecelerin açıldığını, dolapların içindekilerin salonun ortasına boca edildiğini görünce birilerin girdiğini anlar. Koşarak yatak odasına geçer. Yatak odası daha da karmaşıktır. Bütün elbiseleri yerlere saçılmış, çekmeceler, dolap tamamen boşalmıştır. Hemen makyaj dolabının altındaki gizli bölmeye eğilerek eliyle uzanır ve rahat bir oh çeker içinden. Eline değen gazeteye sarılı ince paketi alır hemen.

Davetsiz misafirlerin yeni taşındığı evine yaptığı ilk ziyarettir bu. Önceki kaldığı evlerine yapılan ziyaretlerle birlikte bu üçüncü olmuştur. Artık bıkmıştır sürekli ev değiştirmekten ve takip edilmekten. Mehtap geçmişini artık unutmak istemektedir. Yeni ve düzenli bir hayata ihtiyaç duyduğunu bu gece anlamıştır artık. Sürekli kaçarak bu yaşantısı nereye kadar devam edebilirdi? Ve bir karar verir artık bu gece. Yıllardır sakladığı bu paketten kurtulmalıdır. Gazeteye sarılı ince paketi yırtar ve içinden bir Cd çıkartır. Cd’yi dvd’ye koyar. Perdeleri ve ışığı kapatır ve koltuğa oturup izlemeye başlar.

İzledikten sonra Cd’yi kırıp parçalar. Öyle bir öfkeyle yapar ki bunu Cd elini kesmiştir. Hemen banyoya giderek kanayan elini lavaboya tutar. Başını kaldırdığında banyo aynasından arkasında onu görür. Gözlerini açıp kapadığında yine o vardır arkasında. Sinan.

Sinan’la kucaklaşırlar. Mehtap öyle sıkı sarılır ki Sinan’a bu durum karşısında Sinan da şaşırır. Sinan’la hiç konuşmadan yatak odasına geçer ve uyurlar.

Sabah çalan saatin sesiyle uyanan Mehtap hemen hazırlanıp apar topar birkaç lokma peynir ve zeytin yedikten sonra kendisini atar dışarıya.

Öğretmenler odasında Cihan notlarını karıştırırken Mehtap içeriye girer. Yanına oturur ve sohbet etmeye başlarlar. Cihanın da evli olduğunu öğrenir. İlkokula giden bir oğlu olduğunu da.

**
İçeriye sekreter girer ve Mehtap hanıma kurumun sahibi Macit beyin kendisini çağırdığını söyler.

Mehtap hanım Macit beyin odasına girdiğinde daha önce hiç görmediği iki erkeğin de oturduklarını görür. Macit bey tanıştırır diğer iki kişiyi Mehtap’la.

Mehtap üçlü çapraza alınmıştır adeta. Macit bey kurumunda böyle bir mülakatı bütün çalışanlarına ilk işe girişlerinde yaptığını söyler Mehtap’a. Bunu söylemesi bile garip gelmiştir. Tamam deyip başını sallayıp çıkar odadan. Bu durumu hemen Cihan’la paylaşır oda Macit beyin doğru söylediğini her çalışanına bunu yaptığını söyler.

Akşam olur. Mehtap kapıya doğru yöneldiğinde Cihan seslenir arkasından ve onu eve bırakabileceğini söyler arabasıyla. Mehtap ve Cihan birlikte çıkarlar.

Evin bulunduğu sokağın başına geldiklerinde Cihan eve gelene kadar bir araç tarafından takip edildiklerini anlar ama bunu Mehtap’a söylemez.

Mehtap eve girer ve elbiselerini çıkardıktan sonra duşa girer. Yarım saat sonra duştan çıkar ve mutfağa gelir su içer. Telefonu çalar. Sinan’dır telefondaki. Ona bugün eve kadar takip edildiğini söyler ve bu gece yalnız kalmak istemediğini yanına gelmesini ister Sinan’dan.

Sinan eve gelir.

Sinan’a dün gece kendisinde olan Cd’yi parçaladığını söyler. Sinan her şeyi bildiğini o gece gördüğünü ve üzülmemesini söyler Mehtap’a.

Sinan dolaptan viskiyi alır ve koyar bardaklara. Mehtap başının ağrıdığını ve içmek istemediğini söylese de vazgeçer ve oda içer.

Mehtap salonda uyumuştur. Başı çok ağrımakta ve başını kaldıramamaktadır. Bir ara gözlerini açtığında Sinan’ın telefonda birisiyle konuştuğunu görür.

Mehtap uyandığında başka bir yerde olduğunu anlar. Burası Sinan’ın evi de değildir. Dışarıdan ezan sesi gelir yarım açık pencereden. Yataktan doğrulmaya çalışır yavaşça. Zar zor pencerenin önüne gelir ve dışarıya baktığında burasının yaşadığı şehir olmadığını hemen anlar. Kapı çalar. Kapıda bekleyenin seslenmesinden otelde olduğunu anlar. Oda servis elemanıdır gelen. Zorlanarak ta olsa kapıyı açar. Servis elemanı içeri girer. Ona nerede olduğunu sorduğunda Bağdat cevabını alınca çok şaşırır.

Bağdat ta bir otelde ne işi vardır. En son hatırladığı Sinan’ın verdiği viski bardağıdır. Sonrada derin bir uyku. Kaçırılmış olamaz. Sinan güvendiği bir insandır. Servis elemanı başka bir isteğinin olup olmadığını sorar ve çıkar odadan.

Telefonu çalar. Sinan’dır telefondaki. Ona sakin olmasını, parçaladığı Cd’yi evde kopyaladığını söyler. Cd deki görüntülerin ikisinin de yaşam sigortaları olduğunu anlatır Mehtap’a. Odasına gelen kimseye kapıyı açmamasını ve telefonlara cevap vermemesini söyler ve kapatır telefonu.

Uzanır yatağa yavaşça. Gözlerini kapatacağı sırada otelin önünde büyük bir patlama olur. Kendisi üst katta olmasına rağmen cam kırıkları yatağına kadar saçılır ve odanın içi toz ve duman olur. Bu patlamaları önceleri televizyonda izlerken şimdi bir anda içinde bulur bu can pazarının ve kıyametin.

Kapısı kırılır ve yüzleri puşili,silahlı üç kişi içeriye girip kollarından kavradığı gibi Mehtap’ı merdivenlerden lobiye oradan da kapıdaki araca taşırlar. O sırada otele yaklaşan Sinan Mehtap’ın kaçırıldığını görür ve yoldan bir taksi çevirip onları takip eder. Şehir dışına çıkmışlardır.

***
Sinan evin arka bahçesine dolaşır ve pencereden içeriyi izler. Üç adam puşilerini çıkarttıklarında Sinan üçünü de tanır. İçeridekiler yabancı değildir. Moskova’dan arkadaşlarıdır. Mehtap’ı neden kaçırmışlardır. Mehtap’a sorular sormaktadırlar. Cd’yi sorduklarını el kol hareketlerinden anlamıştır Sinan. Mehtap’a sert davranmaya başlarlar. İçlerinden biri Mehtap’a bir tokat atar. İşte o an buna dayanamayan Sinan belindeki silahı çeker ve içeriye dalar. Bu hareket düşüncesizce yapılan bir harekettir.

Silahı doğrulttuğunda arkadaşları da şaşkınlıkla silahlarını ona doğrulturlar. Yarım dakika sessiz bekleyişten sonra istedikleri Cd’nin kendisinde olduğunu ve Mehtap’ı bırakırlarsa Cd’yi onlara verebileceğini aksi takdirde elinde tek kopya olan Cd’yi kıracağını söyler.

Adamlar değiş tokuş teklifini kabul ederler Sinan’ın. Adamlardan birisi yanından geçerken Sinan’ın hiçbir şekilde aralarından ayrılamayacağını kulağına fısıldar ve giderler.

Mehtap ağlayarak Sinan’a sarılır ve buraya onu neden getirdiğini sorar.

Sinan Mehtap’ın bu sorusuna önce çok şaşırır. Son beş yıldır Bağdat da yaşadıklarını son bir yıldır ise psikiyatr tedavi gördüğünü söyler Mehtap’a.

Mehtap önce inanamaz buna. Türkiye de yaşadığını, orada zihinsel engelli çocuklara eğitim veren bir kurumda yeni işe başladığını, kurdukları rock grubunda solistlik yaptığını söyler Sinan’a

Sinan buna çok şaşırır. En son doktor arkadaşının Mehtap’a koymuş olduğu şizofren teşhisini hatırlayınca onun bu anlattıklarının normal olduğunu anlar. Doktorda söylemiştir bunları Sinan’a. Mehtap’a sıkıca sarılır.

Mehtap kendisine yarattığı dünyadan kurtulamaz. Bütün söyledikleri, yaşadığını sandıkları onun hayal dünyasıdır. Tek gerçek olansa içinde bulundukları uluslararası örgütün liderinin filme aldıkları görüntüleri sayesinde bu örgütten kurtulabildikleridir.

Cd’de şu görüntüler vardır. Örgüt lideri bir kadını sırtına bindirmiş yarı çıplak vaziyette kendini kırbaçlattırdığı, bebek arabasında altını bezletip emzik emdiği, buna benzer görüntüler vardır.

3/14/2008

Şehrin Can Pazarları*

*Dramatik yazarlık kursu Erkan Çıplak hocanın ödevi

Serhat ve Emin; Pakistan İslamad’da International Islamic University'de İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde okumaktadırlar.

Yarı yıl tatillerinde Rus Afganistan savaşından sonra Pakistanın almış olduğu İran sınırında olan Quetta şehrine gelmişlerdi. İkisinin de üniversiteden kız arkadaşları bu şehirde yaşamaktadır.Kız arkadaşlarına sürpriz yapacaklardır.

Otobüsten indikten sonra şehrin merkezine gelirler.Guetta şehri hem Pakistanın Belücistan bölgesinin başkenti sayılan hem de doğalgaz kaynakları zengin bir şehir olduğu için Doğalgaz rezevrleri olmasına rağmen İranın da gözü sürekli burada olmasına rağmen kasten geri kalmaya terkedilmiş bir ülke. Bir süre Afganistan'a ait olan şehir Pakistan eline geçince de pek bir ilerleme geliştirmedi. Ama bir sınır kenti olması sebebiyle bizim doğu beyazıtımıza, filan benzer. Kaçakçı kentidir. Otobüslerle sınıra hem yolcu taşınır hem yolcu kisvesinde otobüsler kaçakçılık için kullanılır. Kırsal kesim, bedevi, okumuş, şehirli iç içe olduğu bir yer Quetta.


Ellerindeki adrese göre ara sokağa girerler.Karşılarına pazaryeri çıkar. Serhat’ın tam önünde bisikletli bir adam pedallara hızla asılarak ve etrafına bağırarak ilerlemektedir.

Çok kalabalıktır.İnsan,otomobil,ezan sesi birbirine karışmaktadır.Hava çok sıcak olduğundan ikisi de çok terlemiştir.Hızlı ve heyecanlı adımlarla yürümektedirler.

Serhat bisikletli adamı Emine eliyle işaret ettiği sırada büyük bir patlama olur.

Toz ve duman bulutu sarmıştır her tarafı. Emini ilerisinde kaldırımın kenarında bir bacağı ve kolu kopmuş hareketsiz vaziyette görür. Patlama o kadar şiddetli olmuştur ki onu beş metre ilerisine fırlatmıştır. Eminin başından, kolundan ve bacağından akan kanlar vücudunun yanında adeta gölet oluşturmuştur. Binaların camları kırılmış, yol kenarındaki sağlı sollu otomobiller paramparça olmuş, pazar yeri kalabalık olduğu için acıyla feryatla bağıran insan sesleri burayı tıpkı savaş alanına çevirmiştir.

Serhat böyle bir manzarayı daha önce İslamabad da üniversite kampus çıkışındaki camide uzaktan görmüştü ama bu sefer patlamanın tam ortasında kalmıştı. Ayağa doğrulmak istese de yapamadı. Bacağında ağrı hissetti. Elini sağ bacağına götürdüğünde dizinden aşağısının olmadığını anladı. Kendisinin de bacağı kopmuştu.Farkına varınca acıyı daha çok hissetmeye başlamıştır.Onun sesi de etrafında çığlık çığlığa bağıran yardım isteyen insanların sesine karışmıştır.

Emin hiç hareket etmemektedir. Ona bakarken az doğrulmuş vaziyetteyken olduğu yere yığılır ve bayılır.

Gözlerini açtığında hastanede olduğunu anlar.Televizyonda pazaryerinde canlı bir bombanın intihar eylemi geçirdiği haberi geçmektedir.

Hemşireyi çağırır ve arkadaşını sorar.Eminin patlamada ölen 36 kişinin arasında olduğu bilgisini verirler.

Serhat o anda bir bacağı kopuk vaziyette sağ kaldığına sevinememiştir.Emin canciğer dostudur onun.Çocukluk arkadaşıdır.Türkiye’ye dönüşte birlikte çok önemli projeleri vardır.Ama artık o yoktur.Geleceğe yönelik bütün planları da Eminle birlikte yok olmuştur.

Serhat bir ay sonra kendisini almaya gelen polis olan abisi ile birlikte Türkiye’ye ailesinin yanına döner.

Quetta kentinde yapılan intihar eylemi hakkında araştırmaya başlar. Önce internetten, gazete arşivlerinden bazen de abisine sorduğu sorularla kendince önemli bilgiler edinir.

Zengin bir rus iş adamının isminde düğümlenir bütün öğrendiği bilgiler. Ayrıca Rus, Afganistan, İran, Amerikan istihbaratı da Belücistan bölgesindeki bir çok intihar eylemlerinde boy göstermiştir.

Bu savaşın neden yapıldığı gün gibi ortadadır. Petrol ve doğalgaz kaynakları ve bunların paylaşımı. Bunu zaten üniversite de ki arkadaş sohbetlerinde, ders içindeki tartışmalarda sürekli konuşulduğu için biliyordur.

Bu savaş masum insanların ölümüne sebep oluyor. Özellikle Ortadoğu da var olan paylaşım savaşı şimdi Orta Asya’ya sıçrıyordu.

Emin’in ne suçu vardı ya da ölen binlerce insanın.Yaşamın çelişkisi işte demez. Araştırmalarına devam eder.. Evden çıkmıyordur fazla. Üniversite de ki kaydını dondurmuştur.

Emin’in bir kız kardeşi vardır. Onunla görüşürdü dışarıya çıktığında. Bir defasında görüştüklerinde Emin’nin kız kardeşi aslında kendilerinin Kazakistanlı olduğunu, bir amcasının orada geniş arazilerinin olduğunu ancak babasının ailesi ile bağını kopardığı için hiç görüşmediğini söylemiştir Serhat’a.

Bu öğrendiği yeni bilgi araştırmalarını Emin ve ailesi odağında yapması gerektiğini göstermiştir ona. Zengin Rus İş adamını da araştırır bir taraftan.

Eminin amcasının Kazakistan’ın en zengin iş adamlarından birisi olduğunu öğrenir. Bu bilgiyi Eminin kız kardeşine de söyler. Doğrudur bu bilgi. Onaylar Eminin kız kardeşi. Asıl ilginç olanı patlamalarla ilgili yaptığı araştırmalarda karşısına çıkan Rus iş adamının Eminin amcası olmasıdır.Bu bilgi aslında bir çok şeyi altüst eder.Eminle yaşadıklarını hatırlar.

Rus ve Pakistan istihbaratı ile Amerikan ve Afganistan istihbaratının Orta Asya da karşı karşıya savaştığı sonucuna varır araştırmalarından. Kimi zaman saflar bile değişebiliyordur. Çok kirli bir mücadeleydi bu. Savaşın Rusya ayağında bu zengin iş adamı vardır sürekli. Hep o çıkıyordur karşısına. Yani Eminin amcası.

Emin evin tek erkek çocuğudur. Babası ailesiyle bağlarını kopartmasına rağmen Eminin Kazakistan da ki ailesi ile ilgili bağının olduğunu da Quetta şehrinde ki sevgilisinden öğrenir. Emin Serhat ile dost olmalarına rağmen ona zarar gelmesin diye her şeyi saklamıştır ondan. Sevgilisi ile birlikte Emin üniversitede Serhat’ın da tanımadığı bir çok yabancıyla görüştüğü olmuştu bir çok defa. Serhat bunları hatırladıkça şimdi taşlar yerli yerine oturmaktadır.

Peki Emin bu patlamada asıl öldürülmek istenen kişimidir?Amcası ile bağlantısı var mıdır? Pakistan’a okumaya gelmediği açıkça belli olmuştur. Var olan karanlık ilişkileri yerinde, yakından sıcağı sıcağına sürdürmek için gelmiştir İslamabad şehrine okumaya.

Serhat Eminin amcasını görmek için Moskova’ya gelmiştir. Kendisini görmek istemeyebilirdi Eminin Zengin işadamı amcası.Ancak Eminin ismini kullanarak çok rahatlıkla görebileceğini düşünüyordu. Otele geldiğinde resepsiyondan Eminin ismini vermiş, otel görevlilerinin şaşkın bakışları arasında Otelin 25.katındaki ofise çıkmıştır. Kapıyı açtığında karşısında gördüğü manzara karşısında donakalmıştır. Gördüğü kişi Emindi. Ta kendisi. Olduğu yere yıkılır.

Gözlerini açtığında koltukta oturmakta Eminde yanı başında ayakta durmaktadır. Bacağı kolu kopmuş,cansız vaziyette görmüştü en son onu.Öldüğünü söylemişlerdi.Ama şu an karşısında ve ayaktaydı.

Göz göze geldiklerinde şaşkınlıklarını gizleyemediler birbirlerine bakışlarından.Ancak en çok Serhat bu karşılaşmaya şaşırmıştır.Emin ise arkadaşının buraya Moskova’ya kadar gelebileceğini düşünmemiştir hiç.Ancak O patlamadan bu yana Serhat’tan haberler alıyordur.

Emin kolunu ve bacağını sıyırır.Protez kol ve bacaklarını gösterir Serhat’a. Serhat da bacağını sıyırır.Oda gösterir protez bacağını.

Tam bu sırada odaya kır saçlı, kısa boylu topallayarak yürüyen adam girer. Emin’in amcasıdır gelen adam.

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

1/10/2008

Serim*

*Erkan Çıplak Hocanın Dramatik Yazarlık kurs ödevidir.


1-Orman (DIŞ-SABAH)

Artvin’in sınırdaki orman köyü. Köyün çocukları ormanda hayvanları otlatıyorlar. Her sabah olduğu gibi taştan yaptıkları fırında ormandan topladıkları mantarları pişiriyorlar. Hava soğuk ve sisli. Bulutlar yamaçlardan yaylaya doğru hızla yükseliyor.Çocuklar taşlarla yaptıkları fırının etrafında mantarların pişmesini bekliyorlar.Köyün imamı minareye çıkmış sabah ezanını okumak için hazırlanıyor.Evlerin ışıkları yavaş yavaş yanmaya başlıyor.Hamurlu köyü yeni güne her zaman olağan hazırlığına koyuluyor.

Çocuklar pişen mantarları yanlarında getirdikleri ekmeklerin arasına koyup aralarında pay ederek bölüşüyorlar.Fırının üzerinde kalan mantar parçalarını da köpeğe veriyorlar.Onlar içinde her zamanki günlerden biri daha hocanın ezan sesiyle başlıyor.


2-Şehir(İÇ-SABAH)

İstanbul’da sabah ezanı ile işten eve gelen Kürşat Aslı’yı uyandırmadan yatağa girmek istiyor her zaman olduğu gibi.Her ne kadar dikkat ettiyse de Aslı tatlı uykusundan uyanıyor.Yine beceremediğini belli eden bir surat ifadesi ile Aslı’nın dudağına bir öpücük konduruyor günaydın diyerek.

Kürşat; 12 Eylül darbesinden birkaç yıl önce İstanbul’a yerleşen anne babasını kanserden bir ay aralıklarla kaybetmiştir. ODTÜ Fizik mühendisliğini başarıyla bitirmiş, tahsiline Amerika’da devam etmiş ve babasına söz verdiği gibi Türkiye’ye dönüp akademik kariyerine kaldığı yerden devam etmiştir.Geçen yılda Üniversiteden tanıştığı Ayla ile evlenmiş ve İstanbul’a yerleşmişlerdir.


3-Orman(DIŞ-AKŞAM)

Köyün çocukları çayırda otlamak için oraya buraya dağılmış hayvanları bir araya toplama çabasındalar.Ellerinde ki sopalarla kovalayarak hayvanları köy giden yola doğru sürmeye çalışıyorlar.Çocuklardan bir tanesi çayırın orman yakınında, yerde uzanan bir şey görüyor.Ona yaklaştıkça bu yerde uzananın köpekleri olduğunu fark ediyor.Köpek yerde hareketsiz bir şekilde yatmaktadır.

Çocuk daha da yaklaşınca köpeğin ağzından yere salyaların ve köpüğün akmış olduğunu görüyor.Hemen bağırarak arkadaşlarını çağırıyor.Çocuklar hemen arkadaşının yanına geliyorlar.Hepsi yerde yatan köpeğe üzgün ve şaşkın bir şekilde bakıyor.Elindeki sopayla köpeği dürten çocuk köpeğin öldüğünü söylüyor arkadaşlarına.Köpeğin hiçbir yara almadığını anlıyorlar.Ormanda ayı yada yabani bir hayvanla boğuşup ölse yaralanırdı diyorlar aralarında konuşarak. Köpeğin vücudunda hiçbir yara izi ve kan da yoktur.Bütün çocuklar ölümüne anlam veremiyor köpeğin.Bir süre sonra hayvanlarla birlikte köye yola koyuluyorlar.

4-Şehir ( DIŞ-AKŞAM)

Kürşat’ın telefonu çalıyor.Telefonla konuştuktan sonra mutfağa gidiyor.Bir bardak su içtiyor ve Aslı'ya telefon açıyor.Aslı ile konuşmasını bitirdiğinde kapı çalıyor.Kim olabilir bu saatte diye düşünüyor.Kapı gözünden baktığında kurye olduğunu anlıyor.Açıyor kapıyı.Tam kapı aralanırken karşısındaki kuryenin belinden çektiği silahı kendisine doğrulttuğunu görüyor ani bir hareketle yarı açık olan kapıyı üstüne kapatmayı başarıyor.Yalnız silahtan çıkan kurşun kapının kenarını tutan parmağını sıyırıp geçiyor.O ani hareketi yapamasaydı beyni paramparça olmuş ve oracıkta ölmüştü belkide.Kapıdaki adam gitmemişti.Kapıyı tekmeliyordu.Yatak odasına gidip dolapta sakladığı silahını alıyor.Kapıya gelip üst üste sıkıyor kurşunları.Kapıdaki tekmeleme sesleri kesiliyor birden.Adamı vurduğuna emin olmak için kapıyı aralıyor açtığında ise orada olmadığını anlıyor.

Apartman sakinleri eve doluşuyor. Polis geliyor.Hemen ardından Aslı geliyor.Sarılıyorlar.

5-Şehir (İÇ AKŞAM)

Kürşat silahlı saldırıya hiçbir anlam veremediğini söylüyor Aslıya. Sonra eline bir kağıt tutuşturuyor.Bu ofisimdeki kasanın şifresi.Bana bir şey olursa oradaki dosyaları Selim hocaya verirsin.O gerekeni yapar diyor.Aslı şaşkın bir surat ifadesi ile Kürşat’a bakıyor.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

12/14/2007

Giriş-Gelişme*

*Dramatik yazarlık kursu Erkan hocanın ödevidir.
(12 Eylül 1980)

-Açın kapıyı polis!

-Hüseyin kapıyı tekmeliyorlar.

-Tamam canım. Polis yine arama yapacak belli. Sabahın bu saatinde geldiklerine göre.

Polis memurlarından biri ve elinde otomatik tüfekli iki sivil polis kapıyı açınca üzerine öyle bir çullanırlar ki Hüseyin ne olduğunu anlamadan elleri kelepçelenmiş vaziyette kendini kapının eşiğinde bulur.

Selma arkasından haykırarak ağlar.

-Nereye götürüyorsunuz? Ne yaptı benim kocam? Söylesenize.

-Götürün bu anarşisti otomobile.

Küçük Deniz de gürültüye uyanmış yattığı odanın kapısının önünde hıçkırıklarla ağlamakta, meraklı şaşkın gözlerle olup biteni anlamaya çalışmaktadır.

Selma Denizi kucağına alır. Kapının eşiğine geldiğinde polis otomobili Hüseyin’le birlikte çoktan uzaklaşmıştır. Selma ve Deniz yaşlı gözlerle otomobilin arkasından öylece bakmaktadırlar.

(11 Eylül 2007)

Gökdelenin 38.katında basına ve holding üst düzey yöneticilerine verilen kokteylde aynı şirketten iki yönetici konuşmaktadır aralarında.

-Baksana nasılda kendinden emin duruyor.

-Evet. Bu kadar genç yaşta böyle bir holdingin CEO’su olmak kolay değil. Gerçekten bravo Deniz beye. Bence hak ediyor. Yöneticiliği ve insani değer yargıları üst seviyede, mükemmel biri.

Bir adım ileride başka iki müdür.

-Patronun kızı ona ilgi duymasaydı zor alırdı bu görevi.

-Olaylara ne kadar basit bakıyorsun Zerrin. Deniz bey dürüst kişiliği ve çalışanının ve patronunun ona duyduğu güvenle buralara geldi. Bu pozisyonu sonuna kadar hak ediyor bence.

-Evet saygıdeğer basın mensubu ve holdingimizin sayın yöneticileri. Bugün burada bulunmaktaki sebebimizi hepiniz biliyorsunuz. Holdingimiz yeni CEO’su Sayın Deniz Yıldırım görevine bugün itibari ile başlamış bulunmaktadır. Kendisini konuşmasını yapması için buraya çağırıyorum.



Deniz, etrafındaki 15 kişilik mesai arkadaşlarına ve bir o kadarda basın mensubuna şöyle bir göz gezdirip konuşmasını yapacağı yere yavaş adımlarla yürür. Üç, dört yaşlarında hayal meyal hatırladığı, babasının polisler tarafından götürülüş anını hatırlamıştır. Konuşma yapacağı kürsüye geldiğinde cebinden katlanmış bir kağıt çıkarır. Katlanmış kağıdı açıp kürsüde mikrofonun yanına koyar. Kendisini meraklı, heyecanlı bakışlarla izleyen insanlara başını kaldırır ve her zaman ki gibi her biri ile birebir göz teması kurarak yaptığı konuşmalarından birine daha başlamıştır.

-Merhaba. Babam Ortaokul çağıma geldiğimde bana şunu söylemişti.”Oğlum, Emile Zola’nın Germinal romanını mutlaka oku. Emile Zola’nın bir roman yazmadan önce insanın yaşamla kavgasını, aşklarını daha doğrusu yaşama dair ne varsa yazmak için gidip yerinde sormuş, araştırmış, gözlemlemiş, onlarla birlikte yaşamıştır ve yazmıştır bu başarılı romanını. Sende eğer insan ilişkilerinde, mesleğinde, evliliğinde başarılı olmak istiyorsan onun gibi yap.” Babam öğretmendi benim. Bu öğüdü verirken bana kendisinin de yaşama karşı duruşunda bunu yaptığını yaşım ilerledikçe anladım. Bende kendi yaşamımda ki ilişkilerime bunu taşımaya çalıştım. Fabrikamıza ziyarete gittiğimizde patronun odasında toplantı yapmak yerine bizzat üretimde çalışanımın neler yaşadığını yerinde görüp, ailesiyle hafta sonu sinemaya, tiyatroya , pikniğe gidip gitmediğini sordum insan kaynakları yöneticilerine. Önemli günlerimizde sadece çalışanımızın kendisinin değil, bizi de ailesiyle birlikte düşünebildiği kutlama geceleri düzenledik hep birlikte. Sözü daha fazla uzatmadan son olarak şunu söyleyeceğim. Bugünden itibaren bu göreve başlıyorum. Yaşama dair bu bakış açımla, sizlerle olan ilişkilerimin her zaman olumlu ve sizlerin bana desteği beni bu göreve getirmiş ise de,”her an her şey olabilir” düşüncesini de unutmadan sizlere teşekkür etmek istiyorum.

Katılımcılarla olan göz temasını kapıya yöneltir ve salon giriş kapısında onu babasının da alkışlamakta olduğunu görür.

Deniz konuşmasını bitirir, babasının yanına gelir ve kucaklaşırlar.

(22 Ağustos 1982)

Hüseyin Bursa cezaevindedir.15 yıla mahkum edilmiştir. Selma ile mektuplaşarak haberleşiyordur. Deniz’in ilkokula başladığı, Selma’nın ailesinin yanına İstanbul’a taşındığı ve orada bir cafe işlettiği haberlerini mektuplarından öğreniyordur.

Bir defasında Selma mektubunda ailesinin kendisini, babasının iş arkadaşının eşinden ayrılmış oğlu ile evlendirmek istediklerini, buna şiddetle karşı koyduğunu, ancak bu baskıya fazla dayanamayacağından bahsetmiştir. Hüseyin bu duruma çok bozulmuştur Özellikle Selma’nın babasına. Zaten Selma’nın babasıyla hiç anlaşamıyorlardır.

Hüseyin Urfa’nın köylerinden birine tayini çıktığını öğrendiği günün akşamında Selma’nın babasıyla kavga etmiştir. Selma’nın da babasına ve annesine “Hüseyin ne derse ben onunla her şeye varım, ben onu çok seviyorum. Onun mesleği hangi yolculuğa çıkartırsa beni bende onunlayım.” demesi Hüseyin’in o sabah evden ayrılırken göğsünü kabartmış ve ona olan sevgisi daha da çoğaltmıştır.

Ama şimdi cezaevinde ve eli kolu bağlıdır. Selma’ya ne diyebilir ki.0n beş yıl. Tam on beş yıl. Deniz de vardır. Kendisinden önce karısını ve çocuğunu düşünmelidir. Kendisi için zor olanı yapar ve Selma’ya o mektubu yazar.
(11 Eylül 2007)

Deniz ve babası kucaklaştıklarında yanlarına patronu gelir. Deniz babasıyla patronunu tanıştırır. Basına yapılan bu toplantı organizasyonundan ve Denizin o etkileyici konuşmasından çok memnun kalmıştır patronu. Bunu bizzat Denizin kulağına eğilerek söylemiş ayrıca ileride birlikte daha başarılı projeler gerçekleştireceklerini belirtmiştir.

Kokteylde herkes çok mutludur. Bir kişi hariç.

Işıklar söner. Perdeler görevliler tarafından kapatılır. Toplantı salonu karanlık olmuştur. Müzik eşliğinde holdingin tanıtım filmi gösterisi başlamıştır.

Tam o sırada müthiş bir patlama sesi duyulur ve sarsılma olur. Herkes panik halinde çıkışa doğru yöneldiğinde içeriye duman ve toz bulutunun girdiğini görür. Alt kattan çığlıklar, ağlamalar, imdat sesleri gelmektedir. Kimse ne olduğunu anlamaz. Salon karanlıktır. Perdeyi açıp camdan dışarıya bakan güvenlik görevlisi aşağıdan gökyüzüne yükselen dumanı görür. İlk başta alt katlardan birinde yangın çıktığını düşünür. Ancak bunun basit bir yangına benzemediğini anlamıştır. Çünkü patlamayla birlikte sarsılmada şiddetli olmuştur.Deprem de değildir.Sarsıntı kısa sürmüştür.

Deniz babasına seslenir ve yanına gelmesini söyler. Sonra konuklara sakin olmalarını, kalabalık olmadıklarını bir arada durmaları gerektiğini söyler. Güvenlik şefi Deniz beyle göz göze gelir, aralarında daha önce anlaşmışlarcasına, konuklara dönerek kendisini dinlemelerini ve talimatlarını yerine getirmelerini, binadan bir an önce onları çıkartacağını söylemiştir

Selma cafesinin mutfağında şefle konuşurken televizyondaki son dakika haberlerine gözü takılır.

Televizyonda son dakika gelişmesinden canlı bağlantı haberini geçiyorlardır.

“Sayın seyirciler, İstanbul’un en yüksek gökdelen binasına sahip …..holdingin 35.katına bir uçağın çarptığı haberi az önce haber merkezimize ulaşmıştır. Şu anda o bölgede olan muhabirimizle telefon bağlantısındayız.”

Selma bu izlediği haber karşısında şaşkın bir vaziyette öylece donakalır.



Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

12/06/2007

Giriş*

*Dramatik yazarlık kursu Erkan hocanın ödevi
(12 Eylül 1980)

-Açın kapıyı polis!

-Hüseyin kapıyı tekmeliyorlar.

-Tamam canım. Polis yine arama yapacak belli. Sabahın bu saatinde geldiklerine göre.

Polis memurlarından biri ve elinde otomatik tüfekli iki sivil polis kapıyı açınca üzerine öyle bir çullanırlar ki Hüseyin ne olduğunu anlamadan elleri kelepçelenmiş vaziyette kendini kapının eşiğinde bulur.

Selma arkasından haykırarak ağlar.

-Nereye götürüyorsunuz? Ne yaptı benim kocam? Söylesenize.

-Götürün bu anarşisti otomobile.

Küçük Deniz de gürültüye uyanmış yattığı odanın kapısının önünde hıçkırıklarla ağlamakta, meraklı şaşkın gözlerle olup biteni anlamaya çalışmaktadır.

Selma Denizi kucağına alır. Kapının eşiğine geldiğinde polis otomobili Hüseyin’le birlikte çoktan uzaklaşmıştır. Selma ve Deniz yaşlı gözlerle otomobilin arkasından öylece bakmaktadırlar.

(11 Eylül 2007)

Gökdelenin 38.katında basına ve holding üst düzey yöneticilerine verilen kokteylde aynı şirketten iki yönetici konuşmaktadır aralarında.

-Baksana nasılda kendinden emin duruyor.

-Evet. Bu kadar genç yaşta böyle bir holdingin CEO’su olmak kolay değil. Gerçekten bravo Deniz beye. Bence hak ediyor. Yöneticiliği ve insani değer yargıları üst seviyede, mükemmel biri.

Bir adım ileride başka iki müdür.

-Patronun kızı ona ilgi duymasaydı zor alırdı bu görevi.

-Olaylara ne kadar basit bakıyorsun Zerrin. Deniz bey dürüst kişiliği ve çalışanının ve patronunun ona duyduğu güvenle buralara geldi. Bu pozisyonu sonuna kadar hak ediyor bence.

-Evet saygıdeğer basın mensubu ve holdingimizin sayın yöneticileri. Bugün burada bulunmaktaki sebebimizi hepiniz biliyorsunuz. Holdingimiz yeni CEO’su Sayın Deniz Yıldırım görevine bugün itibari ile başlamış bulunmaktadır. Kendisini konuşmasını yapması için buraya çağırıyorum.



Deniz, etrafındaki 15 kişilik mesai arkadaşlarına ve bir o kadarda basın mensubuna şöyle bir göz gezdirip konuşmasını yapacağı yere yavaş adımlarla yürür. Üç, dört yaşlarında hayal meyal hatırladığı, babasının polisler tarafından götürülüş anını hatırlamıştır. Konuşma yapacağı kürsüye geldiğinde cebinden katlanmış bir kağıt çıkarır. Katlanmış kağıdı açıp kürsüde mikrofonun yanına koyar. Kendisini meraklı, heyecanlı bakışlarla izleyen insanlara başını kaldırır ve her zaman ki gibi her biri ile birebir göz teması kurarak yaptığı konuşmalarından birine daha başlamıştır.

-Merhaba. Babam Ortaokul çağıma geldiğimde bana şunu söylemişti.”Oğlum, Emile Zola’nın Germinal romanını mutlaka oku. Emile Zola’nın bir roman yazmadan önce insanın yaşamla kavgasını, aşklarını daha doğrusu yaşama dair ne varsa yazmak için gidip yerinde sormuş, araştırmış, gözlemlemiş, onlarla birlikte yaşamıştır ve yazmıştır bu başarılı romanını. Sende eğer insan ilişkilerinde, mesleğinde, evliliğinde başarılı olmak istiyorsan onun gibi yap.” Babam öğretmendi benim. Bu öğüdü verirken bana kendisinin de yaşama karşı duruşunda bunu yaptığını yaşım ilerledikçe anladım. Bende kendi yaşamımda ki ilişkilerime bunu taşımaya çalıştım. Fabrikamıza ziyarete gittiğimizde patronun odasında toplantı yapmak yerine bizzat üretimde çalışanımın neler yaşadığını yerinde görüp, ailesiyle hafta sonu sinemaya, tiyatroya , pikniğe gidip gitmediğini sordum insan kaynakları yöneticilerine. Önemli günlerimizde sadece çalışanımızın kendisinin değil, bizi de ailesiyle birlikte düşünebildiği kutlama geceleri düzenledik hep birlikte. Sözü daha fazla uzatmadan son olarak şunu söyleyeceğim. Bugünden itibaren bu göreve başlıyorum. Yaşama dair bu bakış açımla, sizlerle olan ilişkilerimin her zaman olumlu ve sizlerin bana desteği beni bu göreve getirmiş ise de,”her an her şey olabilir” düşüncesini de unutmadan sizlere teşekkür etmek istiyorum.

Katılımcılarla olan göz temasını kapıya yöneltir ve salon giriş kapısında onu babasının da alkışlamakta olduğunu görür.


Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/19/2007

Giriş*

*Erkan Çıplak Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.

-Mehmet!

-Fatih!

-Senin bahçede ne işin var Mehmet.

-Asıl senin evde ne işin var? Hani Aysel’in evinde olacaktın bu akşam?

-Biraz önce senin olduğun yerden birisi hızla koşarak uzaklaştı. Peşinden koştum bahçeye. Onu görmedin mi?

-Hayır görmedim.

Mehmet’in kolundan tutarak sürüklercesine salona götürdüm. Işıkları yaktığımda sokaktan gördüğüm o karartının yerde yatan bir kız olduğunu fark ettim.

--Yanılmamışım işte.

İkimiz de heyecanla bakışlarımızı daha dikkatli bir şekilde kıza yönelttiğimizde kollarının ve ayaklarının bağlı olduğunu, boğazından kan aktığını gördük.

Korku dolu gözlerle birbirimize bakarken Mehmet dış kapıya yöneldi ve kapıyı açtığında merdivenlerin önünde duran, yerde uzanmış kızı görünce içimdeki heyecan bir kat daha artmıştı.

-Nedir bu olanlar..! Neler oluyor bu evde ya?

Mehmet eliyle hemen ağzımı kapattı.

--Sessiz olur musun lütfen? Anlatacağım her şeyi meraklanma.

Kızı hemen içeriye taşıdı. Salondaki koltuğun üzerine yatırdı. Kafam iyice karışmıştı. Taşıdığı kızın kızın nefes alıp verdiğini görünce biraz da olsa heyecanım azalmıştı. Rahatlamıştım. Ancak salonun ortasında cenin vaziyetinde duran bir kız aklımdan gitmemişti. Gözüm tekrar ona takılınca azalan heyecanım korkuyla karışık tekrar artmıştı.

Mehmet bu gün olup bitenleri hızlı bir şekilde anlattıktan sonra bana dönerek neler olduğunu söylememi istedi. Ben de her şeyi en ince ayrıntısına kadar çabuk bir şekilde anlattım kendisine.

*Çok önceleri yazdığım bir hikayemden yeni giriş düzenlemesi.

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...