Showing posts with label Tiyatro. Show all posts
Showing posts with label Tiyatro. Show all posts

3/14/2008

Zeus ve Poseidon*

*Dramatik Yazarlık Kursu Haşmet Zeybek hocanın oyun ödevi

Yolculuk Sırasında

(Oğuz, yıllardır uğramadığı adalara ve ailesinin yanına en sonun da gitmeye karar verir. Bozcaada arabalı vapurundadırlar. Yanında kardeşi(Alp) de vardır. )

Oğuz(Poseidon):Alp evlendikten sonra o destansı aşkınıza ne oldu Aygül’le?

Alp(Zeus):Aşkımıza ne olmuş ki?

Oğuz: Evlendikten sonra aşk kuramı yerini sevgiye bırakıyormuş.

Alp: Olabilir. İnsanların genel yargısı bu yönde ama ben hala Aygül’e eskisi gibi aşığım. Seviyorum da tabii.

Oğuz: Peki hiç aldattın mı Aygül’ü?

Alp: Oğuz sen iyi misin? Nereden aklına gelir böyle sorular. Bak yıllardır uğramadın adaya. Yurtdışındayken sana neler yaptığını sordum mu ben? Denizle evleneceğiniz sırada birden terk ettin onu, adayı, bizi.

Oğuz: Konuyu değiştirme lütfen.Çok açık bir soru sordum sana.

Alp: Hiç değişmemişsin. Evet aldattım kadınlarımı ve aldatıldım da. Tutkunun kölesi oldum başka kadınlarla. Aşık oldum heyecanı paylaştım dudaklarında sevgililerimin.

Oğuz:….

Alp: Devam edeyim istersen açtın konuyu.

Oğuz: Olur sen bilirsin.

Alp: İçime hapsettiğim tensel dokunuşları aldattığım kadınlarla serbest bıraktım. Bu duygularda yenildim gerçeklere. Doğruldum ve yeniden savruldum arzu dolu bakışlara.

"heyy ! iyi insanlar
bırakma sakın kendini rüzgara
sonunu getiren insan saplantısı hastalıklara
dokunma uçup kendini bulamazsın soluk soluğa
bu kavganın orta bir yerinde
sevdiğim sana sesleniyorum
sakın uyuma sabahın zehir uzanışında
karşıma geç ve parçala
uçuşan sevda yarası türküleri "


Oğuz: Peki sonra.

Alp: Sonra mı? Sonra çok üzüldüm tabii.

Oğuz: Orada kaldı. Bitti. Unutuldu öylemi?

Alp: Eğer bir ilişki yaşıyorsan bunları göz önüne almalısın. Öyle değil mi?

Oğuz: Birbirini seven, sonra da evlenmeye karar veren insanlar “Hah işte tamda istediğim kadın karakteri. Kişilik yapısı da tamda bana uygun” diye mi evleniyorlar?

Alp: Genellikle böyledir diyemem. Aslına bakarsan bu isteğin ve bunun uzantısında verilen evlilik kararının tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Zaten şu sıralarda Aygül’le tehlike çanları bizim için çalıyor zaten.

Oğuz: Yani.

Alp: Kadınıma artık müdahaleler yapmaya başladım. Buda aramızı soğutuyor.

"hadi kaçalım kaçamak serseriliklerden uzağa
gözlerin ve saçların olmadığı
bir sen bir ben
birde onlar
onlar ki
kaçamak doğurgan aşklarını birbirine satanlar
gözlerini oyan ve saçlarını kestirenler
zerdüştün kusmuğunda boğulan müritleri
yani sen
yani ben
yani onlar"


Oğuz: Aşk bir hastalıktır. Tutkuyla başlanan tehlikeli bir yolculuğun ortasında ne yapacağını bilmeden oraya buraya savrulmalar. Nedenini sormadan bir tek ona uzanan yanılsamalar.

Alp: Oğuz uzaklar seni nasılda değiştirmiş böyle.


Oğuz: Tarif edilemeyen ve sonraları sınırları çizilen bir ilişkinin adını koyma çabaları. Farkına varmadan delice davranışlar ve mantık çemberine teğet bile geçmeyen düşünceler.

Alp: Madem aşk konusunu açtın. Aşk vücudumuzda ki istemediğimiz ama nedense bir anda ortaya çıkabilen urlarımızı çoğaltan tanımlanmamış bir virüs. Sen etrafındaki aşk danslarına aldanma.

Oğuz: Ben artık aldanmayacağım. Ama tutkuyla sevmeye devam edeceğim. Bana katılanda olur katılmayanda. Zaten hangimiz aşk konusunda aynı düşündük ki? Asıl olması gerekende bu bence.

Oğuz: Peki Aygül’ü hiç kıskanmadın mı? Var mı ilişkinizde kıskançlık?

Alp: Kıskandım hem de çok. Kıskançlık olmalımıdan öte bu duygusal yoğunluğun davranışlarımıza yansımasının olabilirliğini yadsıyamayız. İnsanoğlu var olduğu sürece bu duyguda hep var zaten.

Oğuz: İlişkide olmalımı yani?

Alp: Şimdi ben sana her zaman olmalı dediğimde bu davranışların bana yansımasından zevk aldığımı düşünebilirsin.

Oğuz: Alınabilir neden sorayım ki?

Alp: Çok açık söyleyeceğim Oğuz. İstesek de istemesek de kıskançlık yaşantımızın vazgeçilmezlerinden. Bu duygu ilişkilerimizde her zaman var.

Oğuz: Elbette var. Ancak asıl önemli olan bu duyguyu belirli bir dengede tutabilmek. Bilirsin herkese de bunu söylerim.

Alp: Bilmez miyim.

Oğuz: Bazen kabulleniriz bunu, bazen ise kızgınlıkla elimizin tersi ile iter, uzak tutmak isteriz ilişkimizden. Kıskançlık tehlikelidir kimi zaman. Ancak kontrolümüz dışına çıktığında. Dikkat işte o zaman tehlike çanları çalmaya başlıyor demektir.

Alp: Kadınımı her zaman kıskanırım. Kıskanç bir erkeğim. Bunun sadece kendime ait bir duygu olmasını da istemem. Kıskanılmakta isterim. Yalnız ikimizde bu duyguyu kontrolümüzde tuttuktan sonra birbirimize zarar vermeyeceğini de biliriz. Daha doğrusu öyle sanıyorum.

Oğuz: O kadar emin olma bundan. İki kişide ne kadar kontrollü davranırsa davransın fazla sorun olmayacağı kesin değildir. Mesela kıskançlığı paranoya seviyesine ya da aşırı şüphecilik noktasına taşırsak işte o zaman işler farklı noktaya gelir.

Alp: Gelmez mi? Bunu kesinlikle istemem ilişkimde. Hatta buna izin vermem.

Oğuz: Çok emin konuşuyorsun. Aynı uyarıyı yapmayacağım sana.

Alp: Benim kadınım beni hiç kıskanmadığını söyler. Ah kadınlar işte. Dürüst olmadığınızı söylemek istemiyorum. Ancak bunu nasıl yapabildiğinize inanamıyorum. Bu ikilem beni düşündürüyor hep.

Bu konuda uzun yıllar kafa patlattılar ama nedense bulamadılar cevabını.

"kıskanmadan sevebilmeyi
becerebilseydim eğer
acılarımı şiirleştiren
sözcüklerin kısırlığında
boğulurdum
şüphelerin ayrıntılarından
sıyır kendini
sarıl bana
bırak korkularını
savur bana"

Oğuz: Güvenir misin Aygül’e?

Alp: Önce şunu söylemeliyim. Kıskançlığın güvenle olan ilişkisi doğrudan gibi gözükse de bana göre bu büyük bir aldatmacadır.

Oğuz: Nasıl yani açar mısın biraz konuyu?

Alp: İnsana olan güvensizliğimizden dolayı onu kıskanmayız. Güvenmediğimiz insanı sevmeyiz. Ama sevdiğimiz, çok şeyler paylaştığımız insanı kıskanabiliriz.

Oğuz: İlginç bir yaklaşım.

Alp: Bu duyguları düşünsel süzgecimizden geçirmemiz için zamana ihtiyacımız vardır. Bazı duygularımızı değerlendirirken diğerlerini ölçüt almıyor muyuz çoğu zaman?

Oğuz: Doğru.

Alp: Okul yıllarımda ilişkilerimde sürekli şunu söylerdim. “He an her şey olabilir” Çoğu zamanda bununla karşılaştım. Kimi zaman beni de karşımdakileri de çok şaşırtan gelişmeler oldu.

Oğuz: Bilmez miyim senin üniversite yıllarını?

Alp: Sadece sevgililik düzeyinde değil her ilişki boyutunda. Eski ilişkiler bitiyor, yenileri başlıyor. Yeni arkadaşlar,sevgililer,dostlar,düşmanlar…Peki ne mi oldu?

Oğuz:…

Alp: Bana kalanlarla ben oldum işte. Benim gibi benlerle uğraşmaktan bıktım. Uzaklaştım onlardan.
"sevsem tenime zarar seni
itsem istemesem sevişgenliğimdem uzak
başkaları var desem yalansız bir istek
atılgan duyumlarımı üzerime yığsam
acınası bir halde oluyorum
adına işlediğim cinayetleri bile
aklımda tutamıyorum kadınım
birini tuttuğumda öbürü askıntı üzerimde
ukala serseriliklerden bir yudum daha"

Oğuz: İlişkilerinde tensel uyumun yeri ne kadar oldu? Cinsel paylaşım ne kadar var ilişkilerimizde?

Alp: Tensel uyum bir ilişkinin en önemli mihenk taşı. Desem yanlış olmaz herhalde. Sende katılırsın buna. Konuşmamızın başında da söylediğim gibi aşk zamanla kendini sevgiye ve farklı duygulara bırakıyor. Eğer güçlü bir aşk ise kesinlikle sevgiye bırakıyor.

Oğuz: Evet. Cinselliğin buradaki yeri ne?

Alp: Ancak cinsellik bu ilişkide zamanla özellikle alışkanlığa dönüşürse içi boşalır heyecan, tutku ve arzu dolu bakışların yeri ihtiyaç gidermeli boş bakışlara dönüşürse durum işte o zaman kötü.

Oğuz: Bak buna katılırım işte.

Alp: Birde cinselliği ilişkilerin duygusal yoğunluğu zamanlarına göre değerlendirmeli tabi.

Oğuz: İnsan cinselliği sevmediği biriyle yaşayabiliyor. Ancak nasıl oluyor da tenler birbirini kabul ediyor.

Alp: İşte bu insanın yasak aşktan aldığı hazdır bence. İnsanlar böyle birlikteliklerde o an nirvanaya ulaştıklarını sanırlar. Kendilerini aldatırlar demeyeceğim. Çünkü o an olan olmuştur bir kere.

Oğuz: Pişman mı olmuştur?

Alp: Pişmanlık değil olacak olan. Yıkanan bakirelerin günahlarıdır boyunlarını giyotine veren. Tercih edilmiştir istemeden belki. Dediğim gibi olan olmuştur.Gerçek olandır.

"Tarihin birikmiş bakirelerini soyuyorum
terlemiş ellerimi gezdiriyorum göğüs uçlarında
kalçalarına saçlarına dudaklarına
dokunuyorum
incitmeden büyüyen urlarımın emriyle
yıkıyorum"

Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"


3/12/2008

Uzaylılar Göyümüzde*

*Dramatik yazarlık kursu Gökhan Aktemur hocanın ödevi.

(Avrupa’nın ünlü sinema sanatçısı Yılmaz, eşi çocukları ve menejeriyle birlikte özel uçağı ile Münih’ten memleketi Adana’ya uçmaktadırlar.)

FATMA:Yılmaz her sene gidip geliyoruz şu festivale.Avrupa da bir çok sinema ödülü aldın.Ama hala Türkiye de şu festivalden sana bir ödül bile vermediler.Sen usanmadan inatla gidiyorsun bu festivale.

YILMAZ:Fatoooooş.Yıllar oldu ama sen hala anlayamadın Türk sinemasına olan sevdamı.Ödül verseler de vermeseler de benim ustama olan borcumdur bu ziyaretler.Kaç kere söyleyeceğim sana.Bu zengin hayata ve başarılı kariyerime sahip olmama sebeptir ustam.

FATMA:Ustamda ustam.Çok değer verdiğin o ustan neredeyse her sene jüride.Ancak sen nedense bir ödül bile alamadın bu festivalden.Ustan bile başarılı bulmuyor işte seni.

YILMAZ:Yeter be yeter.Bozma insanın moralini.Çocuklarla ilgilen sen.En iyi yaptığın iş zaten.

(Büyük bir sarsıntı olur. Uçak sağa sola sallanmakta ve irtifa kaybetmektedir.)

YILMAZ:Kaptaaaan neler oluyor?Konuşsana be adam.

MEHTAP:Babaaaa! Babaaaa!

DENİZ:Anneee!Ne oluyor?

FATMA:Yavrularııım.Gelin yanıma sıkı sıkı sarılın bana.Korkmayın sakın.

SEDAT:Yılmaz galiba irtifa kaybediyoruz.Baksana uçağın burnuna.

YILMAZ:Fatoş çocukları tut.Ben ön tarafa kabine bakacağım.Pilottan ses gelmiyor.

(Yılmaz kabine girdiğinde Pilot’un bayıldığını ve uçağın hızla irtifa kaybettiğini görür.Bu durumda yapacağı tek şey vardır.)


YILMAZ:Oturmalısın.Aldığın eğitimlerle ve aklında kalanlarla bu küçük uçağı indirmelisin.Evet evet.Çocukların,eşin ve iki çalışanın için.Kendin için değil.Onlar için yapmalısın.

SEDAT:Yılmaz ne yapıyorsun?

YILMAZ:Görmüyor musun pilot bayılmış? Uçağı indirmeye çalışıyorum.

(İçeriden çocukların çığlık sesleri gelmektedir.)

YILMAZ:Gir içeriye ve çocukları sakinleştir Fatoş’la birlikte.Konsantre olmalı ve bu uçağı şu görünen köydeki tarlaya indirmeliyim.Başarmalıyım.Hadi çabuk içeriye Sedat.

YILMAZ:Evvvet!İşte bu kadar.Ben demedim mi bu kuşu indireceğim diye.Fatoşş.Çocuklar nasıl?İyi misiniz hepiniz?Cevap versenize.

FATMA:Hepimiz iyiyiz Yılmaz.Mehtap başını çarptı sadece.Ama önemli değil.Sen nasılsın?

YILMAZ:Kapıyı açıyorum.Yavaş yavaş merdivenlerden inin aşağıya.Sedat gel buraya.Pilotu taşımalıyız.Hala baygın adam.Çıkartalım dışarıya.

SEDAT:Geldim Yılmaz geldim.

(Hepsi dışarıdadır)

YILMAZ:Fatoş çocukları alıp şuradaki ağacın altına gidin.Sedat sende tut pilotu oraya taşıyalım.Hadi çabuk.

(Ağacın altına gelirler.)

YILMAZ:Siz burada bekleyin.Ben şu köye doğru gidip yardım çağırayım.Pilotun durumu iyi değil.Nabzı yavaş atıyor.Hastaneye götürmeliyiz.Yoksa ölecek adam.

FATMA:Tamam Yılmaz.Sen merak etme bizi.

(Yılmaz oradan uzaklaşır.Patika yolda on dakika yürüdükten sonra gürültülü bir patlama sesiyle kolunda acı duyar,koşmaya başlar)

OSMAN:Dur be adam naraya gidarsin?Hele durasın yoksa diğer fişekle saçmaları bütün vücuduna yedirirem.Ona göreeee.

YILMAZ:Tamam tamam durdum.Niye ateş ediyorsun?Görmedin mi uçağımızla zar zor tarlaya indik.Bu köyde tanrı misafirlerini böylemi karşılarsınız siz?

OSMAN:Ne uçağı yalan söylema.Siz uzaydan galmişeniz.Ordaki de uzay gamisidir.Ben bakliyordum bu ziyareti yıllardır.Ellerini kaldır bakayım.

(Osman yaklaşır Yılmaza.)

YILMAZ:Ne uzaylısı ya.Sen deli misin be?Bak bir hastamız da var.Önemli bir kaza geçirdik.Hepimiz ölümden döndük.Hastaneye gitmeliyiz.

OSMAN:Evet ben bu göyün delisi çavuş Osman.Ellerini indırma sakın.Bu göyü ele geçirmenize izin vermayacağım.

(Osman Yılmazı yakından görünce haykırarak bağırmaya başlar)

OSMAN:Yatişin milleeet.Yıllardır söyladığım adam galmıştır göyümüze.O fılmlerde ki adam işte.Uzay gamisi ile göyün darlasına inmıstır ve ele geçirecek göyü.Ben sızlara söylamışdım.Yatişiiin.

(Köy çok uzaktır onlara.Kimse duymaz Osmanı.Yılmazın ellerini arkasından bağlar.)

OSMAN:Gasabada sinamada sanin uzay filmlarini çok izledim ben.Şimdida bizim göye galdin işte.Bekliyordum ben sani.İzin varmayacağim sizin goloniye.

YILMAZ:Sen gerçekten delisin.Ne filmi ne uzayı,ne ele geçirmesi ya.Beni çöz ve köyünüze götür.

OSMAN:Elbette götüracağim sani göyümüze.Ancak jendermaya gidiyoruz doğrucana.Hade çabuk yürü.

(Köy meydanına gelirler.Yılmaz önde Osman arkada silahı doğrultmuş durumda yürümektedirler.)

OSMAN:Mıhtaaaar.Uyan çabuk uyan.Göyümüzü uzaylılar işgal ediyor san mışıl mışıl uyuyorsun sıcacığ döşagında.Osman mavzida göyü savunuyor.Ey ahali uyanın yav.

(Muhtar ve ahali toplanır köy meydanında.Gördükleri manzara karşısında şaşırmıştırlar.)

-Ahhh deli Osman ahhh.yina yaptın yapacağini.

Gülüşürler.






Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

3/04/2008

Üç Kısa Oyun*

*Dramatik Yazarlık kursu ödevidir.


I-“Külhanbeyi, sevdiği kıza şık bir hediye almak için alışveriş merkezine gider.”

II-“Öğrenci, hocasına ilanı aşk etmek için bir randevu ayarlamıştır.”

III-“Okuldan kaçan üç kolejli kız yağmurdan korunmak için sırılsıklam kahvehaneye girmiştir.”



I-“Külhanbeyi, sevdiği kıza şık bir hediye almak için alışveriş merkezine gider.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

(Saffet semtlerine yakın; yeni yapılan alışveriş merkezinde dolanmaktadır. )

SAFFET-İki saattir alışveriş merkezinde deli gibi dolanıyorum. Hala bir mağazaya girip de Zelihaya bir şey bakamadım yahu. Mahalleden çocuklardan biri şu köşeden çıksa görse beni ne derim ona bilmiyorum vallahi.

(Arkasından bir ses duyar. Seslenen komşularının en büyük kızı Zeynep’tir)

ZEYNEP-Saffet abi merhaba. Sen alışveriş merkezine gelir miydin? Ne yapıyorsun burada tek başına?

SAFFET-Eeeee.Şey ya.Bizim Ercü var ya.Hatice’nin abisi.O söyledi.Buraya piyango çekilişi için 75 model mustang otomobil getirmişler.Ona bakmaya geldim.Bilirsin eski otomobillere bayılırım.

ZEYNEP- Hıııı.Evet.Biraz önce bende gördüm. Kırmızı bir otomobil üst katta. Muhteşemdi. Yakışıklı prens ve prensesini bekliyor.

SAFFET: Gördüm şimdide gidiyordum seninle karşılaştık.

ZEYNEP- Çıkış bu tarafta değil Saffet abi sen ters yönde dolaşıyorsun. Şu taraftan gideceksin.

( Saffet ile Zeliha ertesi gün mahallenin muhallebicisinde öğlen buluşurlar.)

İkinci Bölüm

SAFFET-Zeliha kız sen bizim mahallenin…Yok ya bizim semtin…Yok yok İstanbul’un en güzel kızısın biliyor musun?

ZELİHA-Mahallenin en sert ve mert delikanlısının ağzından çıkan bu iltifatlar beni şaşırtmadı değil. Teşekkür ederim Saffet.

(Muhallebi siparişlerini verirler. Zeliha gülümser.)

ZELİHA- Zeynep dün seni alışveriş merkezinde görmüş. Sen gitmezdin öyle yerlere.

Saffet:Öhhhö!Öhhö!

(Zeliha ayağa kalkar ve Saffetin sırtına vurur.)

ZELİHA-Maşallah.Maşallah.Al bir bardak su iç.

SAFFET- Kıza bak hele. Hemen ulaştırmış haberi. Neyse. Neden orada olduğumu da söylemiştir sana. Durur mu onun ağzında bakla hiç?

ZELİHA-Yok canım o kadarda sormadım. Günün sürprizi kaçmasın? Demi?

(Saffet cebinden kutu ile bir zarf çıkartır.Masaya Zelihanın önüne koyar.)

SAFFET-Ben böyle duygusal anlarda nasıl konuşulur bilmem. Öyle süslü laflar söyleyemem. Geçen yılda iki kelimeyi bir araya getirememiştim biliyorsun.

ZELİHA-Evet. Duygularını şatafatlı sözlerle dile dökemeyen ancak yüreği çok zengin bir erkeksin sen. Bu yüzden sevdalıyım ben sana Saffet. Seni çok seviyorum ben.

SAFFET-…

(Paketi ve zarfı açar.)

ZELİHA-Canım benim. Eminim ki çekilişteki o eski model mustang otomobil bizim bilete çıkacak. Çıkmazsa bile seninle birlikte kazanır o çok sevdiğin mustang otomobili alırız değil mi?

SAFFET-Evet Zeliham. Evet.


II-“Öğrenci, hocasına ilanı aşk etmek için bir randevu ayarlamıştır.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

(Üniversite anfisin de Aslı ve Melih göz göze gelirler.)

MELİH-Hocam kusura bakmayın. Otobüsü kaçırdım. Ama son anda dersinize yetişebildim, girebilir miyim?

ASLI- Tamam Melih oturabilirsin yerine.

(Arka sıraya oturur.)

MELİH-: Çıldıracağım ya.Nerede söylesem onunla konuşmak istediğimi acaba?Ben ilk defa kendimi böyle aciz hissediyorum bir kadın karşısında.Üç buçuk yıl boyunca bir çok kızla çıktım okuldan.Ama şu beş aydır ne yapacağını bilmez vaziyette şaşkın şaşkın okula gelen,bir kızla bile çıkamayan,sabahlara dek bir kadını düşünen adam olup çıktım.Olamaz böyle bir şey.Tanrıııııııım.

ASLI- Melih sen dersi dinlemiyorsun galiba. Bir sorun mu var?

MELİH-Yok hocam.Bir sorun yok.

(Ders biter, Aslı bütün öğrencileriyle mezuniyet töreninde buluşmak üzere vedalaşır.)

MELİH- Aslı. Bir dakika.

ASLI- Melih odama gel orada konuşalım. Olur mu?

MELİH-…

İkinci Bölüm

(Beş dakika sonra Aslının odasının kapısını çalar.

MELİH- Girebilir miyim?

ASLI- Sormana gerek var mı Melih? Ben davet ettim seni odama. Biliyorum her şeyi. Bana ne söyleyeceğini de.

MELİH Ama…

ASLI- Biraz önce beni ismimle çağırman. Hocam dememen.Sonra ilk derste ve sonraları bir çok derste yaptığın gibi son anda derse yetişmeler. Ben dersi anlatırken anlattıklarımı dinlememen.Bakışlarını benden ayırmaman.Hep beni dikkatli gözlerle takip etmen.Bu ilgi alakanın sebebini ilkokul çocuğu bile anlar bu kadar zamanda. Müsaade et anlayalım ? Değil mi?

(Aslı gülümser.)

MELİH-Aslı ben sana söyleyecektim.Sana deliler gibi aşık olduğumu.Bu aşk kendimi tanımaz hale getirdi beni.Kendime şaşmam bir şey değil,bütün arkadaşlarımda son aylardaki halime inanmıyorlar zaten.Bu sen olamazsın diyorlar.Hayatta böyle şeylerde geliyormuş insanın başına.

ASLI-Hiç düşündün mü?

MELİH-Neyi?

ASLI-Bana olan ilginin karşılığı olamayacağını?

MELİH-Demek öyle.Bu aşk tek taraflı öylemi.

ASLI-Evet

MELİH-Bu kadar kesin yani.Bana hiç mi ilgi duymadın?

ASLI-Senden hoşlanmadığımı söylemedim.Belki aylardır senin bana olan duygularını anladım evet.Bunu birçok defa düşündüm.İlk başlarda kabul etmesem de sonraları bende senden hoşlandığımı fark ettim.

MELİH-O zaman neden karşılığı olamaz bu aşkın söyler misin?

ASLI-Olamaz Melih.Çünkü ben evliyim.Ve eşim altmış gündür komada.Makinelere bağlı olarak yaşam mücadelesi veriyor.Bunu bilemezsin.Kimse bilemez.Üniversite yönetiminden rica ettim kocamın bu durumunun kesinlikle okulda konuşulmamasını.Onlarda sağolsun beni kırmadılar.Diyeceksin ki kocanın bu durumunda bile bana nasıl ilgi duydun.Nasıl yaparsın bunu.Kocam Mehmet’le kavga etmiştik o gün.Evliliğimizde iyi gitmiyordu zaten.Telefonla en son tartışmamızdan sonra ona boşanmak istediğimi söyledim.Oda arabasına atladığı gibi bana geliyordu.Trafik kazası geçirdi.O günden beri komada.

(Aslı ağlamaya başlar.Melih aslıya sarılır.)


III-“Okuldan kaçan üç kolejli kız yağmurdan korunmak için sırılsıklam kahvehaneye girmiştir.”

BİRİNCİ PERDE
Birinci Bölüm

DİLARA-Kızlar şuradaki kahvehaneye girmekten başka çaremiz yok gibi gözüküyor.Baksanıza yağmur çok şiddetlendi.Cem’i yarın bir kaşık suda boğacağım görürsünüz.Bizi bu yağmurlu havada hem de bu izbe bir yerde arabadan atmasının hesabını verecek.

ŞULE-Dilara sende çok üstüne gittin Cem’in.Çok sinirlendirdin çocuğu.Bak sana sinirini hem senden hem de bizden çıkartmış oldu bizi burada bırakarak.

FİLİZ-Evet yaa.Gerçekten.Ne güzel eğlenecektik hep birlikte.Kız Şule Cemin arkadaşı ne tatlı çocuk tu dimi.

DİLARA-Hadi hadi çeneniz düştü.Sırılsıklam olduk siz hala durmuş günün kritiğini yapıyorsunuz.

(Karşı kaldırıma geçer ve kahvehaneden içeriye girerler.)

HIZIR-Salih ağabey davetsiz misafirlerimiz var.

SALİH-Hızır!Hadi masaları sula daha bakkala çay götürecen.Oyalanma.

HIZIR-Tamam da bu yağmurda nasıl götürürüm çayları baksana kızlar bile buraya sığındılar.

SALİH-Kızlar sizin ne işiniz var burada.Yolunuzu şaşırdınız galiba.

DİLARA-Efendim kusura bakmayın dışarıda çok yağmur yağıyor.Bizde buraya girdik mecburen.Bir mahsuru yoksa yağmur dinene kadar burada kalabilir miyiz?

SALİH-Kalın kızım ne mahsuru olacak.

DİLARA-Teşekkürler efendim.

SALİH-Geçin şöyle oturun.Hızır koş oğlum hem bakkala çayları götür hem de selpak al birkaç tane gel hemen.

HIZIR-Ah Salih abi ah.Bu yağmurda yine gönderdin ya beni.

SALİH-Koooş Hızır gibi yetiş.Hehehehe.

(Kızlarda gülüşürler aralarında.

Birazdan Hızır gelir uzatır selpakları kızlara)

HIZIR-Buyurun kızlar.Çok ıslanmışsınız.Kurulanın.

SALİH-Hızır rahat bırak kızları bakayım.Eveeet.Siz buranın insanı değilsiniz.

(Kahveye mahallenin yakışıklı delikanlısı Samet ve iki arkadaşı girer.
Kapıya başlarını çeviren kızlar aralarında sesli bir şekilde gülüşürler. Filiz Şuleyi dürterek sessizce.)

FİLİZ-Kız Şule şu giren çocuğa baksana ya.Ne kadar yakışıklı değimli?Ne dersin Cemden daha yakışıklı değilmi?Baksana şu boya posa yürüyüşüne.

DİLARA-:Filiiiz.Çok oluyorsun bak.Bacaklarını ikiye ayırırım ağzımı bozma benim şimdi.

SALİH-Ooooooo Samet yiğidim hoş geldin.Hoş geldiniz çocuklar.Geçin şöyle.Bakın mahallemizin davetsiz misafirleri var,yollarını şaşırmış göçmen kuşları.

(Salih bir kahkaha atar,ustasının güldüğünü görüp ondan kuvvet alan Hızır da basar kahkahayı.)

SAMET-Salih ağabey eğer ki davetsiz misafirlerimiz var ise bize de misafirperverlik düşer,gülmek değil.

(O anda keserler kahkahalarını ve bir an sessizlik olur kahvede.)

SAMET-Ablalar hoş geldiniz mahallemize.Sizin gibi kızların buraya düşmesi beklenmeyen bir durumdur.Ama yinede tanrı misafirimizsiniz.Salih ağabeyimin yaptığına da aldırmayın o çok iyi bir ağabeyimizdir kendisi.Hızır koş ocaktan üç tane tavşan kanı çay getir ablalarımıza.Sohbet çaysız olmaz değil mi?

(Kızlar birbirlerine bakarlar, şaşkındırlar.)

HIZIR-Tamam Samet abi hemen getiriyorum tavşankanı çaylarınızı, seninki ve arkadaşlarının hep aynısından mı olsun abi?

SAMET-Evet.Evet.Aynı.

(Çaylar ve kahveler gelmiştir.

Kahveye Cem girer.)

Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

1/14/2008

Karakter*

*Dramatik Yazarlık Kursu Gökhan Aktemur Hocanın ödevidir.
Erkan Karakteri:

FİZYOLOJİK BOYUT

CİNSİYET:Erkek
YAŞ:40 yaşında
BOY VE KİLO:1,82,80 kg
SAÇ, GÖZ, CİLT RENGİ:Saçları dalgalı,göz kahverengi,teni beyaz
TAVIR, HAREKET VE DURUŞ:Genelde sakin tavırlı,heyecanlandığında hareketli ve aceleci.
GÖRÜNÜŞ: Yakışıklı,vücut ve kilo orantılı,çok titiz,kafa ve yüz hatları
KUSURLAR: Fiziksel hiçbir bozukluğu yok.
HASTALIKLAR:Çok sağlıklı

SOSYOLOJİK BOYUT

1. SINIFI:Yönetici
2. UĞRAŞ:Özel bir televizyonda ve gazetede çalışıyor.Televizyonda sinema programı yapıyor,gazetede kültür sanat müdürlüğü ve sinema köşe yazısı yazıyor.Kurumlara danışmanlık yapıyor.İşini ve mesleğini seven,sorumluluk bilinci çok üst seviyede birisi.
3. EĞİTİMİ: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü mezunu,sonra yurt dışında burslu iletişim lisansı ve yüksek lisansı yapıyor.Türkiye’ye döndüğünde eskiden beri hedefi olan sinema ve televizyon alanında kariyer için özel bir televizyonda muhabir olarak çalışmaya başlıyor.Sinema onun için vazgeçilmezlerden. Öğrencilik yıllarından beri biriktirdiği çok zengin film arşivi var.
4. EV YAŞAMI: Ailesine çok değer veriyor.Özellikle oğluna çok düşkün.Mardinli olması sebebiyle ailesinde kan davası var.Baba kendisi ilkokuldayken ailesini bir gecede apar topar İstanbul’a kaçırmıştır kan davasından.Bir erkek ve bir kız kardeşi vardır.Aşiret ailesinden olduğu için aile çevresi çok geniş.Çocukken İstanbul’a geldiği için görüşmediği ve tanımadığı bir çok akrabası vardır.Baba inşaat işçiliği yaparak büyütmüştür çocuklarını.Anne ve babasına olan sevgisi çok büyüktür.Hatta çocukken bir gece babasına “Baba ben Yılmaz Güney gibi çok önemli bir yönetmen olacağım.”dediğini hiç unutmaz ve hep bunu dile getirir.
5. DİNSEL İNANÇ:Üniversiteden bu yana dini inancı yoktur.Yaratıcı bir güce inanır.
6. MİLLİYET: T.C Vatandaşıdır.Kürttür.
7. ÇEVRE İÇİNDEKİ YERİ: İş ortamında sevilendir.Ayrıca kıskanılandır da.Muhabirlikten editörlüğe,oradan da Kültür Sanat Müdürlüğüne yükselirken çok engellerle karşılaşsa da iş çevresinden son sözü o söylemiştir.Sosyal hayatında ise genelde içine kapanıktır.Duruşu her zaman sert ve somurtkandır.
8. HOŞLANILAN ŞEYLER, MERAKLAR, HOBİLER VB:En büyük uğraşı sinemadır.Birde oğlu.Üniversite yıllarında aşık olduğu ve çok sevdiği eşi ile yaptıkları dağ ve doğa yürüyüşleri.


PSİKOLOJİK BOYUT

1. CİNSEL YAŞAM, AHLAKSAL ÖLÇÜTLER:Eşi Sema ile ilişkilerinin bozulmasıyla bir çok kadınla birlikte olmuştur.Ancak tek aşkı Semadır.Hayatına giren hiçbir kadına aşık olmamıştır.
2. KİŞİSEL DAVRANIŞA YÖN VEREN GÜÇLER (ÖNERMELER), TUTKU:Sakin bir insandır.Ancak beklenmedik anlarda bir anda sinirli,heyecanlı bir davranışa girebiliyor.Duygusal anlamda tutkulu,aşka değer veren hatta aşkı hastalıklı bir duygusal hale dönüştüren ruh haline girebiliyor.Kıskançlık konusunda ise kıskanç olduğunu çevresinde kabullenmese de kendine inkar ettiği hep kıskanç biri olduğudur.
3. UMDUĞUNU BULAMAMA, DÜŞ KIRIKLIKLARI:Hayatında en büyük düş kırıklığı ve kırılma noktası aşık olduğu ve çok sevdiği eşi Semanın kendisini aldatmasıdır.
4. MİZAÇ:Hayata ve insanlara karşı hep iyimser bir davranış sergiler.
5. YAŞAMA KARŞI TUTUM: Mücadeleci bir insandır.Hedefleri doğrultusunda yapamayacağı şey yok.Her türlü engeli aşabilecek hırsa sahip.
6. KOMPLEKSLER: SAPLANTILAR, YASAKLAR, BOŞ İNANÇLAR:Aldatıldıktan sonra kendisinde sürekli tekrar eden nefret duygusu ile Semaya olan duygularını kontrol edememe.Ondan ayrılamama.En büyük konuda oğlunun kendisinden olup olmadığı ile ilgili saplantısı.
7. TAŞKINLIK HASTALIKLARI (MANİA), YILGILAR (PHOBİA)
8. İÇEDÖNÜK, DIŞADÖNÜK, İKİSİNİN ORTASI:Farklılıklar gösterdiği için aslında ikisinin ortasında.
9. BECERİLER:Sinema alanında gösterilen en iyi eleştirmenlerden birisi.
10. NİTELİKLER DÜŞ GÜCÜ (İMGELEM), YARGI GÜCÜ, BEĞENİ, DENGE:Hayal gücü ve yaratıcılığı önemli derecede yüksek.Zaten bunu da şimdiye kadar yazmış olduğu 16 kitapta gösteriyor aldığı başarılarla.
11. IQ: (INTELLIGENCE QUONTIENT) ZEKA DÜZEYİ.:Zeka düzeyi üst seviyede denilebilir.IQ testlerine inanmadığı için hiçte ölçme gereği duymamış.
Sema Karakteri


FİZYOLOJİK BOYUT

CİNSİYET:Kadın
YAŞ:30
BOY VE KİLO:1,70,56 kg
SAÇ, GÖZ, CİLT RENGİ:Kumral,yeşil gözlü,beyaz tenli
TAVIR, HAREKET VE DURUŞ: Ani hareketleri olan,güzel bir fiziğe sahip,dik duran.
GÖRÜNÜŞ: Güzel,yuvarlak kafa ve yüz
KUSURLAR: Hiçbir biçimsel bozukluğu yok.
HASTALIKLAR:Hastalık geçirmemiş

SOSYOLOJİK BOYUT

1. SINIFI: Doğma büyüme İstanbullu.Ailesi Osmanlı soyundan.
2. UĞRAŞ: Sinema,dizi yapımcısı.Gelir düzeyi yüksek.İşinde çok hırslı.Ancak çalışanlarına karşı çok sert davranan özellikle erkek çalışanlarını sürekli aşağılayan bir tavır sergileyen birisi.Bu sebeple de çalışanları tarafından sevilmeyen bir patron.
3. EĞİTİMİ: İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema ve Televizyon mezunu.Üniversitenin ilk mezunlarından.
4. EV YAŞAMI: Bir erkek kardeşi,birde ablası var. Sema lisede okurken anne ve baba ayrılmışlar.Baba tekstil sektöründe işveren,anne moda tasarımcısı.Baba sevgisinden yoksun olarak büyüyen Sema erkeklere karşı güvensiz hatta gerektiğinde nefretini kusan inatçı bir karaktere sahip olduğu için babasıyla iletişimi zayıf,annesiyle ise üniversite yıllarında iyice zayıflayan bir ilişkisi vardır.
5. DİNSEL İNANÇ:Allah ve dini inancı var.
6. IRK, MİLLİYET:T.C vatandaşı.Boşnak.
7. ÇEVRE İÇİNDEKİ YERİ: Sosyal çevresinde ön planda her zaman.Beğenilmeyi ve takdir edilmeyi seven bir yapısı var.Para gücü ve hırsıyla kız arkadaşları arasında lider bir konumda ancak buna karşı çok sevilen biri değil.Gelir düzeyi yüksek bir çevrede olduğu için arkadaşlarının da kendisine ikili oynadığının farkında.
8. HOŞLANILAN ŞEYLER, MERAKLAR, HOBİLER VB.: Gece eğlenmeyi,yurt dışı gezilerini çok seviyor.Ayrıca sinema ve televizyon çevresiyle yapılan organizasyonları kaçırmıyor.Spor ve kayak yapmayı ihmal etmiyor.Güzel fiziğini spor yapmasına mecbur.


PSİKOLOJİK BOYUT

1. CİNSEL YAŞAM, AHLAKSAL ÖLÇÜTLER:Serbest büyüdüğü için özellikle anne baba ilişkileri iyi olmadığı için cinsel yaşamı da buna paralel olan birisi.Cinsel anlamda ahlak ölçüleri sağlam olmayan birisi.
2. KİŞİSEL DAVRANIŞA YÖN VEREN GÜÇLER (ÖNERMELER), TUTKU:Aşık olduğu insana maddi manevi her şeyini veren bir yapıya sahip.Tutkularının peşinden sürüklenmeyi seviyor.
3. UMDUĞUNU BULAMAMA, DÜŞ KIRIKLIKLARI:Yaşamında en önemli olay çocukken babasının annesini hem de kendi evlerinde sekreteriyle aldattığını gördüğü an.Bu an sık sık gözlerinin önüne geliyor yaşamında.
4. MİZAÇ: Karamsar bir bakış açısı olmasına rağmen bunu karşısındakine hissettirmeyen,çok sinirli,inatçı,kendine çok güvenen,erkeklere içten içe öfke duyan,hırslı bir karakter.
5. YAŞAMA KARŞI TUTUM: Her zaman savaşçı ve yenilmeyi hazmedemeyen başarı için her türlü oyunu oynayabilecek bir duruşu var yaşama karşı.
6. KOMPLEKSLER: Kıskanç,erkeğe karşı olumsuz anlamda saplantısı olan,engel ve yasakları tanımayan
7. İÇEDÖNÜK, DIŞADÖNÜK, İKİSİNİN ORTASI:Bazen içe bazen dışadönük bir yapıda.Bu açıdan dengeli değil.
8. BECERİLER: Üniversite yıllarında ödül alan kısa filmler çekmiş.Sinema sektörüne geçtikten sonrada ortağı olduğu yapım şirketinde başarılı ve ödüllü film ve dizilere imza atmış.
9. NİTELİKLER: Çok yaratıcı.Hayalgücü sınırsız ve güçlü.
10. IQ: (INTELLIGENCE QUONTIENT) ZEKA DÜZEYİ.:IQ testi yüksek.Zeki olduğunu biliyor.Bunu da karşısındakine acımasızca kullanabiliyor çekinmeden.
ERKAN-SEMA KARAKTER ÖYKÜSÜ:

Erkan sinema eleştirmeni, 40 yaşında, özel bir televizyon şirketinde ve gazetesinde çalışıyor, evlidir. Eşi de film yapım şirketi ortağı. Bir erkek çocukları vardır. Uzun yıllardır İstanbul’da yaşamaktadır.

Erkan ilkokul son sınıfa kadar Mardin’de okumuştur. Ailesinin kan davası yüzünden babası herkesi bir gece gizlice İstanbul’a kaçırmıştır. Erkan’ın bir erkek bir de kız kardeşi vardır.

Kendisiyle Üniversite de okurken tiyatrocu bir arkadaşımın aracılığı ile tanışmıştım. Edebiyat fakültesi tarih bölümünde okuyordu. Sinema kulübünün başkanlığını yapıyordu.

O yıllarda bile sinema dünyasında önemli yerlere gelmeyi planlıyordu. Yaş olarak bizlerden büyük olması, çok etkileyici konuşması, uzun boylu ve yakışıklı olması onu arkadaş sohbetlerinde dikkat çekici kılıyordu. Özellikle de kızlar ondan çok etkileniyorlardı.

Onun gözü ise şu an evli olan eşi Sema’dan başkasını görmüyordu. Semada İletişim Fakültesinde okuyordu. Ancak Sema Erkan’ı usandıracak düzeyde inatçıydı.

İkinci sınıfta arkadaşlarımla tuttuğumuz evin giriş dairesini de Erkan tutmuştu. En sonunda Semayı nasıl olduysa ikna etmiş ve sevgili olmuşlardı. İlk yıl aynı binada çok güzel günler geçirdik. Evimiz üniversiteye de çok yakındı.

Ne olduysa o günden sonra oldu. Erkanların dairesine Semanın ablası ve erkek arkadaşı sık sık uğramaya başladılar. Erkan ve Sema ilişkilerinde sorunlar yaşamaya başladılar. Bir defasında Erkanların evine uğradığımda Sema kapıyı açmıştı. Tedirgindi. Kapıyı yarı aralık bırakmıştı. Bir şeyi gizliyordu görmemem gereken. İçeriye girmemi istemiyordu. Holden salona Semanın ablasının erkek arkadaşını çıplak vaziyette geçerken görünce her şeyi anladım. Sema Erkan’ı aldatıyordu. Bunu ben biliyordum ancak Erkan’ın bilip bilmediği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Biz binadan taşındık.

Uzun yıllar görüşmedik Erkan ve Sema ile.

Bir gece arkadaşlarla meyhanede içerken karşı masada onu ve Semayı gördüm. Onlarda beni fark ettiler. Erkan ayağa kalktığında bende aynı anda kalktım. Yaklaştık ve kucaklaştık.Erkanı ve Semayı tekrar bir arada gördüğüme şaşırmıştım.Dairede gördüğüm manzaradan sonra Erkan’da anlar durumu ve ayrılırlar diye düşünmüştüm.Ama öyle olmamıştı.

O gece sohbetimiz uzun sürdü. Erkan görüşmediğimiz süre içerisinde neler yaşadığını anlattı.

Biz binadan taşındıktan sonra onlar okul bitene kadar orada kalmışlar. Sema’nın kendisini ablasının erkek arkadaşıyla aldattığını bir süre sonra anlamış. Erkan Sema’yı delice sevdiği için bunu kabullenmiş. Ondan ayrılamamış.

Semanın ilişki yaşadığı kişinin babası film şirketi sahibiymiş. Okul bittikten sonra Sema orada çalışmaya başlamış. Sema hamile kalmış. Erkan’a çocuğun kendisinden olduğunu söylese de Erkan’ın kafasında soru işareti kalmış hep. Genetik testi bile yaptırmayı bile düşünmüş ve sonradan hep vazgeçmiş bunu yapmaktan.

Sema ilişki yaşadığı erkeğin film şirketine ortak olmuş sonraları. Erkan’da hem televizyon şirketinde sinema programı yapıyor hem de gazetede sinema köşesinde yazı yazıyormuş. Üniversite yıllarındaki hedeflerine ulaşmıştı iş kariyeri açısından. Sevdiği kadınla da evlenmiş ve bir erkek çocuk sahibi olmuştu. Ancak oğlunun kendisinden olup olmadığı konusunda şüpheleri onu çıldırtıyormuş hep.

Bu durum onu üniversite yıllarında bile hiç kullanmadığı alkol ve uyuşturucuya itmiş. Semada alkol ve uyuşturucu kullanıyormuş. Aynı evde iki bağımlı, hiçbir duygusal bağımlılığı olmayan iki insanmışlar sadece.

Sanki yaşadıklarını bana anlatırken içini kusmuştu. Biriktirdiğini her şeyi şimdiye kadar ve anlattığı için rahatladığını söylemişti o gece bana.

Bir sabah eşimle kahvaltı yaptığımız yerde gazeteleri okurken o haberi okuyunca dondum kaldım öylece. Hem de Erkan’ın yazı yazdığı gazetenin ana sayfasının üst köşesinde ki bir haber.

Erkan evinde önce karısını ve oğlunu öldürmüş sonra intihar etmişti.



Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

1/02/2008

Sokak Şairi Osman*

Dramatik Yazarlık Kursu Gökhan Hocanın Ödevi-Karakter hikayesi

Karakterin Adı: Sokak Şairi Osman

Karakterin Hikayesi: Onu ilk defa Üniversitenin Kültür Merkezinde Tiyatro salonunda yapılan söyleşide görmüştüm. Tiyatro Kulübü davet etmişti onu etkinliklere. Kendisi şairdi. Sokak şairi. Onu sonra defalarca Beyoğlu’nda İstiklal Caddesinde gördüm. Koltuğunun altında bir dosya ve içinde şiirler, İstiklal Caddesinde yürüyen insanları durduruyor, onlara şiirler okuyor, hatta şiirlerini satıyordu.

Söyleşide kalabalığın karşısında heyecanla şiirlerini okuyordu. İlk defa böyle bir etkinliğe katıldığı belliydi.Yazdığı şiirleri okurken öyle bir kendinden geçişi vardı ki anlatamam.Biraz dengesiz,normal olmayan davranışları da yok değildi.

Söyleşi sonrası yanına yaklaştım. Edebiyat kulübü başkanı olduğumu, Edebiyat şenlikleri kapsamında kendisiyle sohbet etmek istediğimi söyledim. Kabul etti. Kulüp odasına gittik bende ses kayıt cihazımı açtım başladık sohbete. En çokta hayat hikayesini merak ediyordum.

Van’da bir köyde doğmuş. Yedi erkek kardeşin en küçüğüymüş. Baba, tarlalarda mevsimlik işçi olarak çalışırmış, annede eve, tarlaya, bahçeye bakarmış. Evin en küçüğü olduğu için onunla kimse ilgilenmezmiş. Ne anne ne baba, nede ağabeyleri. İlkokula başlamış. İkinci sınıftayken babası aldırmış okuldan. Zaten köyde ilkokul olmadığı için kasabaya iniyormuş. Sabahın erken saatlerinde uyanıp tam üç saat yürüdükten sonra okuluna geliyormuş. Babası okulun uzaklığını ve işleri bahane edip onu aldırmış okuldan.

Babası okula göndermeyince buna çok üzülmüş tabi. İlkokul öğretmeni Ayşe hanım onu çok seviyormuş. Şiire merakı da yedi, sekiz yaşlarında başlamış zaten. İlkokula başlamadan önce altı yaşlarında köye gelenlerin bıraktığı gazeteleri saklarmış, fotoğrafları kesermiş, evdeki yaşlı dedesine sorarak okumayı az çok böyle sökmüş. İlkokula başlayınca da bunu öğretmeni fark etmiş ve onunla ayrıca ilgilenmeye başlamış. Öğretmeninin ona ilk hediye ettiği kitap”Gülibik”miş. Hala saklıyormuş o kitabı.

Okuldan alınınca köyde tarlada çalıştığı zamanlar kitaplarını yanına alır gizlice taşın, tümseğin arkasında molalarda ağabeyleri oynarken o kitapları okurmuş. İlk şiirini de tarlada yazmış. Okulda çok sevdiği Ayşe öğretmenine.

Yıllar sonra askerlik ve evlilik çağı gelmiş. Tam köyden gençlerle askere uğurlanacağı gece plan yapmış ve evden kaçmış. Planında İstanbul’a gelmek hiç yokmuş. Ancak bindiği otobüs onu İstanbul’a getirmiş. Topkapı otogarından da Beyoğlu’na.Üzerinde biriktirdiği üç beş kuruş varmış,onunla Beyoğlu’nda bir bekar oteline yerleşmiş.

İlk Beyoğlu’nda İstiklale çıktığı gece korkmuş insan kalabalığından. Hemen geri gelmiş otele. Evden çıkarken yanına birkaç eşya ve o yaşına kadar yazmış olduğu binlerce şiiri almış bavuluna. Her gün şiir yazmaya eskisi gibi devam etmiş.

Ailesinden haber alıyormuş akrabaları vasıtasıyla. Dedesi uzun zaman önce ölmüş. Babası yatalak hastaymış. Ağabeylerinden ikisi askerde şehit düşmüş, diğer dördü de evi terk etmiş. Annesi de yatalak hasta babasına bakıyormuş köyde.

Lokantada çalışmış yıllarca, oradan kazandığı parayla da otel masraflarını karşılıyormuş. Bir kaç ayda bir annesine para gönderiyormuş. Birçok defasında yayınevlerine götürdüğü şiir dosyalarından bir sonuç çıkmıyor, bazen yayınevinden yaka paça dışarı atıldığı da oluyormuş.
Bir defasında istiklalde yürürken yolun kenarında karikatürist bir adam görmüş. Yaptığı resim ve karikatürleri sergiliyor, insanların karikatürlerini yapıyor ve satıyormuş.

Onun aklına da yazdığı şiirleri insanlara okumak gelmiş sokakta. O kadar kalabalık insan arasında elbette şiir seven birkaç kişi çıkar diye düşünmüş. Beğenenlere de yemeğini çıkaracak paraya satabileceğini şiirlerini. İlk denemelerinden bir sonuç alamamış. Yılmamış devam demiş. Ancak sonraları tek tük şiir satmayı başarmış. Sonra insanlar ona alışmışlar. Bir kaç kez televizyona da çıkmış. Anne ve babasına daha fazla para göndermeye başlamış hem de her ay.Yıllar sonra o şairi istiklalde göremez oldum. Yoktu Sokak Şairi Osman. Bir gün gazete haberinde gördüm.Bakırköy Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde yatan Sokak Şairi Osman’ın intiharını.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

12/31/2007

Tema*

*Dramatik Yazarlık kursu Gökhan Hocanın ödevidir.

Misafir:Vurma çocuğa yahu! Sende hiç mi acıma duygusu yok?

Usta:Hadi oradan be. Sen ne anlarsın ki adam yetiştirmekten. Bak şu atölyeye. Burada çalışan herkes bu tokadı yemiştir benden.

Misafir:Şiddetle iş öğretilir mi? Dayak atarak onlara bu işi öğreteceğini düşünüyorsan yanılıyorsun.

Usta:Dayak atacaksın ki ileride hatırlasınlar.Unutmasınlar.O zaman işin doğrusunu yaparlar.

Misafir:Seninle de konuşulmuyor valla. Neyse çay için sağol. Hadi bende dükkana gideyim. Saat bir oldu geciktim.

Usta:Tamam.Görüşürüz. Haa! unutmadan akşam kahveye iniyorsun dimi ? Dün akşamın acısını almam lazım senden ve ortağından.Çok pis yendiniz bizi yahu.

Misafir:Olur olur.Akşam kahveye inince ararım ben seni.

Telefon çalar.

Usta:Alo.Oğlum otobüs nerede mola verdi. Tamam anladım dört saat sonra alırım seni otogardan. Bende birazdan çıkacağım zaten.

İşçi:Usta! Usta! Çabuk yetiş. Selim elini kaptırdı makineye. Çok kötü kanıyor eli.

Usta:Ulan beceriksizler sizi. Kaç defa daha söyleyeceğim size bunu kapattıktan sonra emniyet kilidini açmayı unutmayın diye. Bak bu hafta ikinci kazanız. Ahmak herifler.

İşyeri sahibi:Sana kaçıncı ikazım oldu bu biliyorsun değil mi? Yahu bu çocuklar ya sana kasıtlı yapıyorlar bu kazaları; yada sen bu atölyeyi artık yürütemiyorsun.

Usta:Olur mu efendim? Yıllardır yanınızdayım. Ancak sizde bilirsiniz bu yeni nesil böyle işte. Dikkatsizler. Akılları bir karış havada.

İşyeri Sahibi:Tamam.Tamam. Anladık.Yaralı çocuğu hemen hastaneye götürün.

İşyeri sahibi çıkar.

Usta:Getirin şu ecza dolabından bir şeyler sarın gönderin evine. Anlasın da bir daha yapmasın.

İşçi:Efendim olur mu? Görmüyor musunuz yarası derin, fena da kanıyor. Dikiş atmak gerekir.

Usta: Ya ne demezsin çok biliyorsun zaten. Birde doktor kesildin başıma. Bandaj yapıp gönderin evine bir şey olmaz. Akşam akşam iş çıkarmayın başıma. Hadi ne sallanıyorsunuz dediğimi duymadınız mı?

İşçi:Tamam efendim siz bilirsiniz.




Eşini telefonla arar.

Usta:Kadın oğlanı cepten arıyorum ulaşılamıyor..Ben otogara geldim. Birazdan otobüs firmasında olurum. Oraya sorayım en iyisi. Tamam haber veririm sana.


Otobüs Firma Yetkilisi:Beyefendi size kaç kez söyleyeceğim.Yolda kaza olmuş. Bu sebeple trafik var otobanda. Otobüsün buraya gelmesi iki saati bulur.

Usta:Ne kazası yahu?

Otobüs Firma Yetkilisi:Şoförümüzün söylediğine göre yolda kaza olmuş. Trafik kilitlenmiş.

Usta:off!.. neyse tamam anladım da. İki saati geçmez değil mi otobüsün buraya gelmesi.

Ertesi gün.

Usta:Aslan oğlum benim. Doktor olacak iki sene sonra. Babasının oğlu nede olsa.Ver bakalım oradan şu gazeteyi.

Usta:Eyvah! Ben yandım..yandım ben kadın. Mahvoldum!

Ustanın Eşi:Ne oldu be adam. Niye yandın.

Usta:Dünkü trafik kazası haberi. Gazetede ki habere göre; karşıdan karşıya geçerken yolun ortasında yığılıp kalan genci otomobil ezmiş. Çarpmamak için fren yapan otomobil zincirleme kazaya sebep olmuş. Kazada bir kişi ölmüş, üç kişi hafif yaralanmış. Ölen gencin ismi Selim Yılmaz.

Ustanın Oğlu:Evet iki saat otobanda bekledik o kaza yüzünden. Karşıdan karşıya geçen bir genç ölmüş.Yazık benim yaşımdaymış.

Usta:O kazada otomobilin ezdiği çocuk benim atölyemde çalışan eleman.Dün kaza yaptı elini kaptırdı makineye. Ben de hastane yerine evine gönderdim çocuğu. Demek ki kan kaybından bayılıp kaldı yolun ortasında. Allah kahretsin! Ne yapacağım şimdi ben. Mahvoldum.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

12/05/2007

Patron*

*Dramatik yazarlık kursu Gökhan hocanın ödevidir.

(Çalışma masasına oturur ve elindeki bastonu arkasına koyar. Bilgisayarı açar ve her sabah olduğu gibi güvenlik kamera ünitesini açıp bağırır.)

--Ayseeeeel! Çayımı getir.

--Tamam Ercan bey. Hemen getiriyorum.

--Ya bu depocu çocuk açmış ağzına kadar kapıyı. Kimse yok kapıda. Şu mağazadaki oturan elemana bak hele. Sabah sabah oturulur mu? Kalk pas pas çek, tezgahın üzerini sil. Ne bileyim yap bir şeyler işte. Çıldırtacak bunlar beni çıldırtacak

--Buyurun efendim çayınız.

(Aysel’in eli titremektedir. Yine her sabah olduğu gibi fırçayı yemeden odadan çıkmak için dönerken eli bardağa çarpar ve çayı masaya koyamadan patronunun üzerine döker.)

--Hay Allah kahretsin seni.Ne b..ka yarasınız ki.Ama kabahat sende değil,senin gibi bir beceriksize iş verende.Çık dışarı.

--Çok özür dilerim efendim. Çok özür dilerim. Ben hemen temizlerim.

--Çık dışarı dedim sana. Gözüm görmesin. Sersem budala şey. Çabuk şu Allahın belası depocuyu odama yolla. Hadi.

(O sırada güvenlik kamerası depoyu göstermektedir. Depocu ve dağıtım müdürü sayım yapmaktadırlar.)

--Keşke kapıya göz kulak olması için mağazadan birini çağırsaydık. Yine patrondan fırça yemeyelim.

--Müdürüm, mağazadan adam isteyip bir sürü laf işitmektense kendim yaparım işleri daha iyi. Bir gözüm kapıda benim merak etmeyin siz. Patron personelini insan yerine koymaz sürekli aşağılarsa,o personelden çok beddua alır,işini severek yapmaz çalışanlar. Zaten kameradan görmüştür çoktan.

--Evet. Görmüştür.

--Birazdan odasına çağırır. Günün ilk fırçasını yemeğe hazırlanalım bari.

--İki yıldır bu şirketteyim. Malum işyerinde en yakınındaki çalışanı olarak Ercan bey demeye bile dilim varmıyor. Neyse. Patronun en yakınında biri olarak artık personele, genel olarak çevresine olan davranışları kabul edilemez.

--Hele sen eskiyi görseydin. Şimdi durulmuş hali. Kök söktürürdü eskiden herkese. Bir keresinde muhasebe müdürünün kafasına çantayı fırlatmıştı.

--Şuna eminim ki patron olarak bu davranışları; babasından devraldığı bu aile şirketine büyük zarar verecek. Bütün personel buradan bir an önce ayrılmanın yollarını arıyor. Bunun farkındayım.

--Tamamda bu işsizlikte kim nereye gidecek. Vasıfsız elemanlarız çoğumuz. Siz hariç tabi. Tek tecrübemiz yıllardır bu sektörde çalışmamız. Daha doğrusu birçok çalışanın başka seçeneği olmadığı için burada. Bu sebeple onun çilesini çekiyoruz.

--Valla artık ben iş bulmasam bile ayrılacağım. Şuna da eminim ki idari personel kadrosunda ben ayrıldıktan sonra yaprak dökümü olacak.

--Olabilir müdürüm. İdari personel için bir şey diyemem.

(Telefon çalar.)

--Efendim.

(Suratı düşmüştür depocunun. Ahizeyi yerine koyar.)

--Müdürüm patron ikimizi de odasına çağırıyor. Malum tahmin ettiğimiz şeyler olacak birazdan odasında.

--Tamam. Gidelim.

(Beş dakika sonra odanın kapısı açılır. Müdür ve depocu odadan içeri girerler.)

--Yahu siz ne beş para etmez adamlarsınız. Ben kaç kere söyleyeceğim deponun kapısında bir adam beklesin diye. Ne beceriksiz insanlarsınız ya! Lafı bir defada anlamaz mısınız siz?

--Efendim, mağazada dağıtım var. Plasiyerlere mal veriliyor. Personel yetersiz. Bizde sadece ikimiz depodaydık. Sayım yapıyorduk depocu arkadaşla. Kapıda bekleyecek personel yok anlayacağınız.

--Bak ya! Verdiği cevaba bak sen. Personel eksikmiş de falan da filan da.

--Ercan bey. Bize karşı, bu ben ya da başka bir çalışanınız olabilir. Önce karşınızda maaşlı çalıştırdığınız elemanın insan olduğunu fark edin, anlayın lütfen. Bu lafları eminim ki birçok kişi belki babasından duymuştur, ya da hiç duymamıştır. Artık yeter ama. İki yıldır yanınızda çalışıyorum. Patron koltuğundan emirler, hakaretler savurmak sizin kişiliğinizle örtüşebilir. Buna bir şey diyemem. Ancak karşınızda her gün bağırarak, emirler yağdırarak insan yerine koymadığınız çalışanlarınızın her şeyden önce duyguları olduğunu aklınıza getirin. İnsan onlar insan. İnsanlar sizin ego tatmininiz için para almıyorlar, yaptıkları iş karşılığı için ücret alıyorlar. Empati kurun mesela. Aslında bu söylediklerimin hepsini bilen birisi olduğunuza da eminim.

--…

--Aslında çok konuşmayacağım. Böyle devam ederseniz etrafınızda sizi seven belki eşiniz ve birkaç kişi kalacak. O kadar. Ne haliniz varsa görün.

(Kapıya yönelir, kapıyı açar ve yavaşça kapatarak odadan çıkar. On dakika sonra Aysel hanımın telefonu çalar.)

--Buyurun Ercan bey. Tamam efendim hemen çağırıyorum.

(Aysel hanım müdürün odasına girdiğinde oda boştur. Masanın üstünde istifa dilekçesi vardır. Birde not kağıdına yazılmış şu cümle.)

“Bazıları büyük doğar, bazıları büyüklüğü kazanır, bazılarına da büyüklük yakıştırılır.
Shakespeare
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/22/2007

Baba Ver Elini!*

*Haşmet Zeybek Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.

Oyunun Künyesi:

Oyunun İsmi: Baba Ver Elini!
Karakterler:
Mehmet:Baba,sert görünümlü,otoriter
Naciye:Anne,eğitimini yarıda bırakmış ev hanımı
Nazlı:Kız çocuğu
Ahmet:Erkek çocuğu
Akşamcı Musa:Tren istasyonunda kalan evsiz.

Perde: İki Perde.

Mekan: Tren istasyonu bekleme salonu



I.PERDE(Birinci Bölüm)


(Tren istasyonu. Bekleme Salonu. Karşılıklı iki oturma bankı vardır. İstasyonun müdavimlerinden akşamcı adam bacaklarını karnına çekmiş vaziyette uyuyordur bir bankta. Onun uzandığı bankın ucuna oturan bir erkek simit yemektedir. Akşamcı adamın kirli elbiselerinden yayılan kokuyu eliyle yelpaze yaparak dağıtmaya çalışan adamın tam karşısında, orta yaşlı bir erkek, yanında ondan az daha genç bir kadın oturmaktadır. Bir kız çocuğu ve bir erkek çocuğu karşılıklı elim sende oyunu oynamaktadırlar. Bekleme salonunun bir o köşesine bir bu köşesine koşuşturmaktadırlar.)


MEHMET-Nazlı!(Bağırır) Kaç kere söyleyeceğim sana, oyun oynarken avazın çıktığı kadar bağırma diye.

NACİYE-Bak sen ya yine bağırıyor ufacık çocuğa.

MEHMET-Naciye hep senin şımartmalarından, yüz vermenden cesaret alıyor bunlar.

NACİYE-Daha neler!

MEHMET-Baksana bir saattir buradayız ve susmadılar. Bir oraya, bir buraya koşuşturmaları da başka tabi.

NACİYE-Mehmet Allah aşkına. Daha çocuk onlar. Elbette koşacaklar, bağıracaklar, yaramazlık edecekler.

MEHMET-Çocuk ha! Büyüdüler be. Hele şu oğlan var ya şu oğlan.

NACİYE-Doğduklarında hiç de böyle sabırsız değildin sen.

MEHMET-Ne olmuş sanki bir bağırma ile.

NACİYE-“Kızım ve oğlum büyüsünler, ben de onlarla koşup oynayacağım” derdin hep. Ama şimdi bakıyorum hiçte öyle değilsin.

MEHMET-Hadi sende!

NACİYE-Ne oldu? Daha çocuklar ilkokul çağında ve sen çok tahammülsüzsün.

MEHMET-Tamam. Tamam. Sende hemen yüzüme vurursun böyle. Ben Nazlı’yı da, Ahmet’i de çok seviyorum.

NACİYE-O zaman biraz daha sabır göster.

MEHMET-Ama başım ağrıyor. Baksana nasılda çığlıkları yankılanıyor salonda.

NACİYE-Seninki de bahane. Başı ağrıyormuş.

MEHMET- Karşı banktaki akşamcı adam bile rahatsız olmuş ki, yattığı yerden doğrulmaya başladı.

NACİYE-Yok.Yok.(Güler) Onun uyanma vakti geldi. Baksana saate. Akşam oldu hava kararıyor. Çocukların bağırışları ona ninni gibi gelmiştir valla.

(Bankta kıvrılmış vaziyetteki akşamcı adam doğrulurken, ayakları bankın ucunda oturan adamın dizlerine çarpar. Adam homurdanarak, birazda sinirli bir yüz ifadesi ile kalkar ve terk eder bekleme salonunu. Bekleme salonunda akşamcı ile birlikte, sadece Mehmet, Naciye ve iki çocukları kalır.)




Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/20/2007

Benimle Evlenir misin?*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik yazarlık kurs ödevidir.
--Oğlum hamile bir kadınla evlenmeniz, ikiniz içinde hayırlı olmaz diye düşünüyorum. Vazgeçin bu sevdadan.

Feride koltuğun üzerine uzanmış televizyon seyrediyor, Mehmet de çalışma masasında, yarına yapılacak toplantı konularını gözden geçiriyordu.

--Mehmet ben başka birisinden hamile olsaydım yine benimle evlenir miydin?

Mehmet önce anlam verememişti Feride’den gelen bu soruya.

--…

--Hadi ama. Bir soru sordum. Cevap vermeyecek misin?

--Feride, sende nereden bulursun böyle acayip soruları bilmem ki? Zor bir soru gerçekten. Sanırım evlenmezdim. Hem de başka birisinin çocuğuna hamilesin. Olmaz öyle şey. Evlenmezdim.

Feride bu cevaba üzülmüştü içten içte.

Yediği elindeki elma dilimini tam isabetle Mehmet’in kafasına fırlattı.

--İşte kadınların her zamanki tepkisi.

--Sen beni sevmiyorsun işte. Bak benimle evlenmezmişsin.

--Feride dur bak. Ben de sana bir soru soracağım. Bakalım sen ne diyeceksin? Ne cevap vereceksin bana?

--Neymiş? Sor bakalım.

--Pekala. Ben eşinden boşanmış ve iki erkek bir kız çocuğu sahibi olsaydım. Birbirimizi sevseydik. Çocuklarda benimle birlikte. Benimle evlenir miydin?

--…

--Evet. Bekliyorum Feride cevabını.

İkinci dilim elmanın menzilinde olduğunu biliyordu Mehmet. Ve karşısındaki düşman daha da öfkelenmişti. Gelecek saldırı bir dilim elma değil, masanın üstünde duran tam elmada olabilirdi her an.

Odada sadece televizyondaki dizide konuşan erkeğin kadına evlenme teklif ettiği andaki konuşması duyuluyordu. Oda bitince sessizlik oldu bir süre.

--Bir çocuğun olsaydı evlenirdim. Ama üç çocuğa ben nasıl bakarım söylesene.

--Hadi hadi. Bak nasıl köşeye sıkıştın. Sende beni sevmiyorsun işte.
İkisi de bir birlerine baktılar. Sonra aynı anda yüzlerinde ufak gülümseme, kahkahalara bıraktı yerini.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/19/2007

İntiharına bile yetişememiştim*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik Yazarlık Kurs Ödevidir.

İntiharına bile yetişememiştim. Ona yetişemediğim gibi.

O artık yoktu.

Onu gördüm. Uzun zamandır görmüyordum. Sokağın köşesini dönünce, çöp tenekeleriyle kaldırım arasında yerde sere serpe uzanmış bir şekilde. Yüzükoyun yere uzanmış, sağ kolu dirsekten karnına doru kıvrılmış göğsünün altında. Diğer kolu kırık kaldırım taşının yanında. Apartman duvarının dibinde yatarken, yanından hiç ayırmadığı oyuncak yavru ayı ilişti hemen gözüme. Ona benim adımı vermişti. Dalgalı saçları omzuna ve sırtına dağılmış, çok az yanakları görünüyordu. Ağzından ve başından akan kan çöp tenekesinin tekerleklerinin arasında ki çukurda ufak bir gölet oluşturmuştu.

Onu gördüm. Kafamı yukarı kaldırdığımda pencere açıktı. Tül perde rüzgardan aldığı kuvvetle, uçuşuyordu havada.

Sonunda dediğini yapmıştı evlendiği gün.

--Ahmet! Kapıda polis var farkındasın değil mi?

Üst kattaki komşunun karısıydı seslenen. Apartmanın kapısının önünde duran polis arabalarının siren sesleri ve ışığı mahalleyi ayağa kaldırmıştı.

Bir kaç saniye içinde düşüncelerimden sıyrılıp nasıl bir hareket yapacağımı bilemez halde kapıya adım attım.

--Açın kapıyı polis. Açmazsanız zor kullanmak zorunda kalacağız.

Derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı yavaşça açtım.

Birdenbire üzerime çullandılar.

-- Hemen kelepçeleyin bu adamı.

--İçeride ki odalara bakın. Kesin buraya saklamıştır.

Hiçbir sözcük dökülemiyordu dudaklarımdan.

Birazdan içeriden polis memurun sesi duyuldu.

--Amirim üstünde gelinlikle, yatağın üzerinde boylu boyunca hareketsiz yatan bir kadın var.

Odaya gelen polis amirinin yüzü şaşkın bir ifadeye bürünmüştü. Üstünde gelinlik, elinde çiçeği ile yatakta uzanan kadına dikkatlice baktı önce. O an donakalmıştı işte. Polis memurunun gördüklerinden başka bir şey mi görmüştü acaba?

Duvardaki fotoğrafa çevirdi hemen bakışlarını.

Düğün fotoğrafıydı bu. Uzaktan seçemiyordu. Biraz daha yaklaştı. Kendi ailesiydi fotoğraftakiler. Biricik kızı, kızının yanında duran gençte biraz önce kelepçelettiği kişiydi. Ben.


Kürşat Ural

"bırak yaşamına şiir girsin"

11/16/2007

Öğretmenime Mektuplar*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.
Erzurum'da meydana gelen trafik kazasında, otobüs şarampole uçtu...
Erzurum'da meydana gelen trafik kazasında, ilk belirlemelere göre 1 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı. Edinilen bilgilere göre, Kuzey Çevre yolunun Erzurum girişinde meydana gelen kazada, sürücüleri tespit edilemeyen ve Patnos'tan İstanbul istikametine seyreden 42 AFM 26 plakalı yolcu otobüsü ile 25 FF 974 plakalı otomobil çarpıştı. Çarpışma sonrası otobüs şarampole yuvalandı. Kazada yaralanan yolcular ve sürücüler, yoldan geçen özel otomobiller ve olay yerine gelen ambulanslarla hastanelere kaldırıldı. Kazada henüz kimliği tespit edilemeyen 1 kişi Aziziye Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti. 3 yaralının durumunun ağır olduğu bildirildi.
(posta gazetesi Pazar, 12 Ağustos 2007)

--Aman Tanrım! İnanamıyorum.

İçeriden gelen sesi duyar duymaz, elimdeki paltoyu yatağın üzerine fırlatıp salona doğru koşarak geldim. Salonun kapı eşiğinden gördüğüm manzara karşısında, ilk önce pek bir şey anlayamadım. Televizyon da haberler vardı.

Elazığ’dan Malatya yönüne gitmekte olan yolcu otobüsü ile karşı yönden gelen yük kamyonu çarpıştı. Meydana gelen kazadan 10 kişi yaralanırken,3 kişi feci şekilde can verdi. Yaralılardan ikisinin durumunun ağır olduğu bildirildi.

Kazada hayatını kaybedenlerin isimleri söyle.

Ahmet Yıldız, Hatice Yıldız, Sevinç Gülmez.

--Seviiiinç! Onun ağzından duyduğum son sözcük buydu.

Elleriyle kafasına kapaklanmış, kanepenin üzerinde bağdaş kurduğu vaziyette, vücudunu ileri geri sallamaya başladı. Hiç sesi çıkmıyordu. Sadece anlaşılmaz hırıltılar çıkarıyordu. Bu durumda ne yapılırdı ki? Hiç bilmiyordum.

Malatya’nın bir köyüne tayini çıkmıştı. Yolcu ederken bana sarıldığında kulağıma şöyle fısıldamıştı. O aklıma geldi birden.

--Oradaki öğrencilerime, onların yaşındayken öğretmenime yazdığım mektupları okuyacağım.

Yanına yaklaştım. İleri geri sallanışları hızlıca devam ediyordu. Hırıldama sesleri de çoğalmıştı. Böyle bir durumda ne söyleyebilirdim ki. Ağzımdan çıkacak sözcükler boğazımda düğümlenmişti. Konuşmak istiyordum, ama ağzımdan bir sözcük dahi çıkmıyordu.

Sakin olmalıydım.

Önünde, dizlerimin üzerine çöktüm. Sallanırken her gidiş gelişinde saçlarının arasından zor görebildiğim gözleriyle anlamsız anlamsız bana bakıyor, sonra hırıltılarına devam ediyordu.

Birden hıçkırık sesi geldi kulağıma. İşte o anda ellerimi ona uzatarak bana doğru sallanış hamlesinde sarıldım. Öyle bir yüksek sesle ağlamaya ve bana sımsıkı sarılmaya başladı ki;o an benimde vücudum sarsılmaya başladı.

Elindeki kenarları katlanmış, eskimiş, kaplı bir defteri mezarın içerisine yavaşça bıraktı. Defterin üzerine dökülen toprak, kapaktaki yazıyı yavaş yavaş kapatıyordu.

Defterde şöyle yazıyordu.

Öğretmenime mektuplar.
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

11/06/2007

Hikaye*

*Gökhan Aktemur Hocanın Dramatik Yazarlık kursu ders ödevidir.
Akşam sehpanın üzerine koyduğu gözlüklerine uzanmak istediyse de bunda başarılı olamadı. Üstünde binlerce ton ağırlık vardı sanki.
Yan odadan kedilerin sesleri geliyordu. Ancak bu bağırışlar daha önce hiç böyle kulağını tırmalamamıştı. Duvardaki saate baktığında öğlen olduğunu anladı. Yemek saati çoktan geçmişti yavrularının.
Bir an önce yatağından doğrulmalı, kedilerin yemeklerini vermeli, sonra apartmanın önüne her akşam toplanan mahallenin kedi ve köpeklerinin ciğerleri için Hayri ustaya telefon açıp siparişini vermeliydi. Ama yattığı yerden bir türlü doğrulamıyor ve her gün yaptığı işlere başlamak için o eski enerjisini bir türlü bulamıyordu kendinde.
Artık çok yaşlanmıştı. Geçen sene felç geçiren sol kolunu hiç hareket ettiremiyordu. Sağ kolu ve bacaklarını azda olsa oynatabiliyordu. Bir an uzun süre yavrularından ayrılacağını düşündü.
Kedileri ve kendisine sık sık ziyarete gelen yan binada ki üniversite öğrencileri ile kutladığı doğum gününü hatırladı bir an. Sonra Amerika da ki subay oğlunu düşündü. Doğum gününde çok mutlu olmuştu. Kendisine uzaklardaki oğlunu hatırlatan ve onun yerine koyduğu gençleri çok seviyordu. Gençler ellerinden geldiğince evde ve sokakta beslediği hayvanları için ciğerleri Hayri ustanın dükkanından getiriyorlar, evin alışverişine yardım ediyorlardı. Onlarla yıllardır göremediği ve haber dahi alamadığı oğlunun hasretini gideriyordu adeta. Oğlu olmuşlardı onun.
Sağ elini zorla kaldırabildi. Yanağına akan gözyaşını sildi.
Sonra yataktan kalkmak için bir hamle daha yaptı. Olmadı. Bir türlü kalkamıyordu yatağından. Yan odadaki kedilerinin sesleri gittikçe artmaya başladı.
--Tamam prenses. Çapkın geliyorum oğlum. Kalkamıyorum yatağımdan, ama geleceğim.
Sonra sehpada ki telefona gözü ilişti, sağ elini var gücüyle kaldırdı, avizeyi aldı ve çekti kulağına. Başı ile omzu arasına sıkıştırıp yine sağ eliyle numarayı çevirdi.
Telefona Mehmet çıktı.
On beş dakika sonra kapıdan gelen tıkırtılara irkildi.
Mehmet, telefonda konuştukları gibi kapının üstünde ki gizli yerden anahtarları alıp kapıyı açmıştı.
İçeri girdiğinde kedilerden ikisi ayaklarına dolanmaya ve sürtünmeye başladı. Eve her geldiğinde yanına gelen prensesle çapkındı bunlar. Yatak odasına doğru yöneldi ve Behiye hanımı yatağında öylece uzanır vaziyette buldu.
Kısmi felç geçirdiğini hemen anladı. Daha öncede olmuştu. “Umarım bu seferki tehlikeli değildir” diye geçirdi içinden.
Hemen hastaneyi aradı.
--Mehmet oğlum kediler aç. Onların yemeklerini verir misin? Sonra Hayri ustayı arada akşamki ciğerleri bir zahmet göndersin çırağı ile bu seferlik.
--Tamam Behiye teyze ben o işlerin hepsini hallederim. Sen hiç merak etme. Ancak şimdi senin sağlığını düşünmeliyiz.
Kapı çaldı. Otomatik ziline bastı.
Ambulansın içindeyken Mehmet de yanında, elini tutuyordu.
---Yediler dimi yemeklerini yavrularım? Hayri usta gönderecek değil mi ciğerleri çırağı ile?
---Evet. Her şey yolunda sen kendini yorma şimdi. Cem eve uğrayıp akşam için ciğerleri pişirip sokaktaki kedi ve köpekleri besleyip bizim yanımıza gelecek. Hiç merak etme.
Duyduklarından rahatlamış olacak ki göz kapakları yavaş yavaş kapanmaya başladı. O sırada ambulans hastane bahçesine gelmişti bile. Evleri çok yakındı hastaneye.
Gözlerini açtığında sağında Mehmet, solunda Cem oturuyordu.
Zorlanarak ta olsa iki elini onlara uzatarak.
---Yavrularım benim. Çok sağolun
Kürşat Ural
"bırak yaşamına şiir girsin"

Öne Çıkan Yayın

My Greatest Passions: Literature, Poetry, and Art

  A lthough I am passionate about literature, art, and poetry, my wife is the biggest passion in  my life. In 1994, after I published the st...